Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, partisinin Ataşehir 1. Olağan Kongresi'nde konuştu. Emekli amirallerin bildirisini 'sorumsuzca' olarak nitelendiren Davutoğlu, Bahçeli'nin de 2004 yılında 313 muvazzaf generale mektup yazarak hükümete karşı harekete geçme çağrısı yaptığını hatırlattı.
Davutoğlu'nun açıklamaları şöyle:
Gelecek Partisi, özgürlükçü demokrat bir parti olarak, milli iradeyi nihai egemenlik kaynağı olarak gören bir parti olarak her türlü darbe teşebbüsüne karşıyız ve kimden gelirse gelsin ve kime karşı olursa olsun darbe girişimlerinin karşısında en dik biz dururuz.
Bir daha bu ülkeye 27 Mayıs gibi, 12 Mart muhtırası gibi, 12 Eylül darbesi gibi, 28 Şubat postmodern darbesi gibi, 27 Nisan e-bildirisi gibi ve nihayet 15 Temmuz gibi karanlık bir geceyi yaşatmak isteyenler karşısında bizi bulur. Bu konudaki ilkesel tutumumuz açıktır. Hiçbir kaygı gözetmeden açık ve net bir şekilde bunu ifade ederiz.
"EMEKLİ AMİRALLERİN BİLDİRİSİ SORUMSUZCA"
Türkiye'de düşünce özgürlüğü vardır ve herkes düşüncesini beyan edebilir. Ancak fikir beyan edenlerin üslup ve zamanlamaları toplumsal sorumluluk meselesidir. Geçmiş dönemlerde gece yarısı bildirileriyle halkın nasıl bir travma yaşadığını bilen zihinler, fikirlerini açıklarken bu tecrübeyi göz önüne alarak açıklamakla yükümlüdürler.
Hele hele devlet görevi yürütmüş ve şerefli Türk Silahlı Kuvvetleri'nin en üst makamlarına gelmiş amirallerimizin, subaylarımızın veya sivil bürokrasimizin düşüncelerini ifade ederken bunun toplumsal yansımalarını göz önüne almaları gerekir. 27 Nisan e-bildirisi Türkiye'de herkesin şikayet ettiği otoriterleşmenin arka planındaki en temel gerekçelerden birini oluşturmuştur.
"KESİNLİKLE KAPALIYIZ VE ASLA İZİN VERMEYİZ"
O zaman Cumhurbaşkanı normal süreçlerle seçilebilseydi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne giden köşe taşları döşenmemiş olacaktı. Düşüncelerini ifade ederken herkesten özen göstermesini bekleriz. Milli iradenin, demokrasinin yanında olduğumuzu ve bu özeni gözetmeden bir gece yarısı bildirisiyle yapılan düşünce açıklamanın sorumsuzluk olduğunu ifade ettik.
Herkes düşüncelerini uygun bir üslup ve yöntemle açıklayabilir, her türlü düşünceye açığız ama siyaset mühendisliklerine ve darbe algısı oluşturacak toplumsal mühendisliklere ise kesinlikle kapalıyız ve asla izin vermeyiz.
"MONTRÖ EN ÖNEMLİ KAZANIMLARINDAN BİRİDİR"
Sadece bir partinin genel başkanı olarak değil, konunun uzmanı olarak da ifade ediyorum: Bu tür gerilimler üzerinden Montrö antlaşmasından çekilmek gibi bir düşünce ile, Türkiye'nin en önemli hazinesi olan Boğazları tartışmaya açmak çok vahim bir hata olur. Cumhuriyet tarihimizin en önemli kazanımlarından birisi, Montrö Antlaşması'dır. Lozan Antlaşması'nın eksik bıraktığı Boğazların egemenliği meselesini Montrö Antlaşması çözmüştü.
Türkiye için büyük bir kazanımdır. Dünyanın incisi ve en önemli stratejik su yolu üzerindeki hakimiyetimizi tesis eden Montrö, her halükarda korunmalıdır ve asla Montrö'den çekilmek gibi bir hataya düşülmemelidir. Kendisi zaten bir felaket habercisi olan Kanal İstanbul için Montrö'den vazgeçmek vahim hata olur. Eğer Montrö olmasaydı şu anda Boğazlardan geçişi tanzim edecek ülkeler Türkiye dışında bir komisyon olacaktı. Montrö milli egemenliğimizin Boğazlardaki tahkim edici antlaşmasıdır ve herkes bu konuda atacağı adıma dikkat etmelidir.
DAVUTOĞLU'NDAN ERDOĞAN'A ÇAĞRI
Sayın Cumhurbaşkanı'na tarihi bir çağrıda bulunmak istiyorum, Montrö konusunda Türkiye ve Boğazların geleceğini riske edecek hiçbir adım atmayın. Kanal İstanbul'u gerçekleştireceğiz düşüncesiyle ve sanki Montrö buna engelmiş gibi bir düşünce ile adım atmayın.
Feshettiğiniz gün o antlaşmanın oluşturduğu statü ortadan kalkar ve eski statüye dönülür ki Türkiye'nin egemenliğini tanıyan bir statü değildir bu. İstanbulumuzun ve Boğaziçimizin üzerindeki egemenliğimizi tartışmaya açacak hiçbir adım atılmasına asla razı değiliz ve gerekirse bu konuda her türlü çalışmayı da yürütürüz. İstanbullularla birlikte ayağa kalkar ve buna karşı gerekli çabayı gösteririz.
"313 MUVAZZAF GENERALE MEKTUP YAZAN AYNI BAHÇELİ DEĞİL MİYDİ?"
15 Temmuz'dan sonra Sayın Cumhurbaşkanı'na iletmiştim, Türkiye'de yeni ve tam demokratik bir düzenin kurulması vaktidir demiştim. Ama o, etrafındakilerle birlikte Türkiye'yi kutuplaştırıcı bir otoriterliğin kıskacına götürmeyi tercih etti. Birileri bugün hala darbe korkusu yaşıyorsa bunun ana sebebi ülkedeki otoriter eğilimin bu tür istismarlara açık olmasıdır.
Amirallerin bildirileri böyle bir tehdit oluşturuyorsa, beğenmediği karar dolayısıyla demokrasinin en yüksek kurumu olan Anayasa Mahkemesi'nin kapatılmasını isteyen iktidar ortaklarına niye sesleri çıkmıyor bunların? Bahçeli, doğru bir tavırla bu bildirinin demokrasiye aykırı olduğunu söylüyor. Peki, 2004 yılında muvazzaf 313 generale mektup yazıp AK Parti iktidarı karşısında harekete geçme çağrısında bulunan kimdi Allah aşkına? Sayın Bahçeli'ydi.
2004 Haziran kayıtlarına bakın. Meclis'te kendisi yok ama 313 generale mektup yazıp milli irade ile iş başına gelmiş o zamanki hükümete karşı harekete geçilmesi çağrısında bulundu. Sayın Cumhurbaşkanı'na demokrasiyi savunmasını ve asla kutuplaştırmaya ve otoriter eğilimleri artırmaya yönelik bir tavır almamasını tavsiye ederim. "Hazır fırsat çıktı, çok da güzel gollük bir pas verdiler bu amiraller bize, öyle bir şut çekelim ki bir daha kimse haktan, hukuktan bahsetmesin, milli beka var, demokrasiye tehdit var diyerek istediğimizi yapabiliriz" derseniz, buna karşı da tavır alırız."