Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, partisinin Antalya 1. Olağan Kongresi'nde konuştu.
Bahçeli'nin 'Türk Tabipleri Birliği kapatılsın' çağrısına sert tepki gösteren Davutoğlu "Ne yapmak istiyorsunuz? Tabipler Birliği'ni de mi bölelim. Baroları böldünüz de ne oldu? 50 bin avukatın olduğu İstanbul'da hepsi topu topu birkaç bin imza bile toplayacak takatiniz yok. Bu işte yıkımınızın resmidir" dedi.
AYM Başkanı Zühtü Arslan'ı hedef alan İçişleri Bakanı Süleyma Soylu'yu da eleştiren Davutoğlu "Vatandaşın güvenliğinden sorumlu bakan kalkmış AYM Başkanı ile polemiğe giriyor. Muhatabı nezaketle o seviyeye düşmemek için sessiz kalmayı tercih ediyor; ama o hala yüksek perdeden konuşmaya devam ediyor. Baştan aşağı hamaset, baştan aşağı tutarsız bir yaklaşım" diye konuştu.
Davutoğlu'nun konuşmasından satır başları şöyle:
"Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün "Arkadaşlar! Gidip Toros dağlarına bakınız, eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki, bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla bizi yenemez" derken bu yiğit Türkmen obalarının çocuklarının sonsuz vatan aşklarını ve istiklal iradelerini biliyordu.
Bu yiğit Türkmen obalarının içinde çıkmış bir kardeşiniz olarak bugün siyasette tekrar ayağımıza çarıklarımızı girerek meydana çıkmışsak temel saikimiz milletimizin ve ülkemizin geleceği ile ilgili duyduğumuz kaygıdır.
Geride hiçbir tereddüt ve hırs gözetmeksizin bıraktığımız makamlardan milletimiz şahittir ki, siyasette amacımız şahsi bir ikbal veya çıkar değildir. Aksine, nefsimizi ayaklar altına alarak bıraktığımız en yüce makamlar bizim için aziz milletimize hizmete vesileden başka bir şey değildir.
"SUSMAK VE KAYITSIZCA BEKLEMEK BİZE YAKIŞMAZDI"
Şu bilinsin ki, geçmişte nasıl o yüce makamlardan kendimize, eşimize, yakınımıza, akrabamıza ve dostumuza tek bir kuruş menfaat sağlamadan milletin engin sinesine dönmüşsek, Rabbim tekrar bir güç verirse bu ülkeyi gelecek nesillere en onurlu bir şekilde bırakacak, alnımızın teriyle ve helal emek ile kazandıklarımız dışında tek bir kuruşa tamah etmeden aranıza döneceğiz.
Siyasetin her geçen gün yaygınlaşan yolsuzluklarla kirlendiği, temel hak ve özgürlükleri ihlal eden yasaklarla insan onurunun ayaklar altına alındığı, milletimizin refah seviyesinin her gün düşmesiyle yoksulluğun normalleştiği, dış politikada ülkemizin itibarının her geçen gün daha çok zedelendiği bir ortamda Toroslarda tüten yürek çadırlarının arasında büyümüş bir vatan evladı olarak durmak, susmak ve kayıtsızca beklemek bize yakışmazdı.
"FERYAT ETTİK, İHANETLE SUÇLADILAR"
Bu bizi dualarıyla geleceğe hazırlayan yiğit Türkmen kadını babaannemize, helal süt ve rızk ile büyüten annelerimize, Torosların sahipsiz çocuklarının okutulması için hayatını vakfeden babamıza vefasızlık olurdu.
Ülke krize girmesin diye herkesin hırsla yöneldiği makamları terk ettik, anlamadılar. En samimi duygularla kapalı kapılar ardında uyardık, dinlemediler. Bu uyarılar fayda etmeyince milletimize hitap ederek feryat ettik, ihanetle suçladılar.
Tarih bilinçleri olmadığı için şu açık gerçeği bile göremediler ki, bu yiğit Oğuz Türkmen obalarından hain çıkmaz, haramzade çıkmaz, korkak asla çıkmaz.
İşte gördünüz. Dört yıl içinde siyaset her geçen gün yolsuzluklarla kirlendi, adalet mahkeme duvarlarında asılı bir söz olarak kaldı, paramız pul, itibarımız yerle bir oldu.
"HER ŞEY MİLLETİMİZİN GÖZÜ ÖNÜNDE OLUYOR"
Ülkemizde yaşanan her şey milletimizin, sizlerin gözü önünde oluyor. İnanın ülkemizde yaşanmakta olan yönetim, ekonomi, adalet ve demokrasi krizi dünyada eşi benzeri olmayan bir kriz halini almıştır. Elbette dünyada demokrasi karnesi zayıf ve ekonomik sıkıntıların fazla olduğu ülkeler var. Ancak emin olun hiçbirisinin hali bizim halimize benzemiyor. Niçin biliyor musunuz? Çünkü bu ülkeler en azından durumlarının kötülüğünü kabul ediyor ve buna uygun politikalar geliştirmeye çalışıyorlar.
Bugün bu iktidara akıl hocası olan 28 Şubat artığı darbecilerin çok sevdikleri bu ülkeler en azından dünyanın en iyi demokrasisi olduklarını, dünyanın en güçlü ekonomisi olduklarını sabah akşam dile getirmiyorlar. Böylesi komik duruma, utanılacak duruma düşmek istemiyorlar.
"ONLAR EN AZINDAN PALAVRADA PİK YAPMIYORLAR"
Bizim durumumuz nasıl peki? Sayın Erdoğan'ın deyimiyle "ekonomimiz pik yapmış durumda". Türkçeye tercüme edelim: Yani ekonomik olarak zirvede olduğumuzu söylüyor. Demokratik olarak dünyaya ders verdiğimizi söylüyor. Bunu hangi hafta dile getiriyor üstelik biliyor musunuz?
Doların 8’e, euro’nun 9 TL’ye yürüdüğü hafta. İşsizliğin yüzde 15’e, genç işsizliğinin yüzde 27’e, geniş işsizliğin yüzde 30'a yürüdüğü hafta. Evet işte bu yönüyle ekonomisi batmış, demokrasisi çökmüş ülkelerden ayrılıyoruz. Çünkü o ülkeler en azından aynı anda yalanda, palavrada, propaganda da pik yapmıyorlar. Asgari ücretin üç çeyrek altın bile olmadığı bir ülke mi ekonomide zirveye çıkmış?
"BİZ UTANIYORUZ AMA SİZ BİR TÜRLÜ REZİL OLMUYORSUNUZ?"
Ne hale getirdiniz bu ülkeyi. Üç kişi bir araya gelince aynen 1990’larda, 80’lerde, 70’lerde olduğu gibi terör örgütü muamelesi yapıyorsunuz.
Terör örgütü bulamazsanız habire birilerini büyük bir gürültü ile tutuklayıp, ardından serbest bırakıyorsunuz. En geri kalmış ülkelerde bile göremeyeceğiniz savcılık iddianameleri, hakim kararları havada uçuyor. Biz sizin adınıza utanıyoruz ama siz bir türlü rezil olamıyorsunuz.
Olamadığınız gibi koalisyon iktidarının bir kanadı AYM’ye saldırıyor diğer kanadı doktorlara.Yahu siz Anayasa’dan, adaletten, hukuktan ve haktan niçin bu kadar korkuyorsunuz?İşlediğiniz cürümlerden, suçlardan dolayı mı?
Bakın, Anayasa Mahkemesi oy birliği ile en son bir karar verdi. Oy birliği ile sizin asgari düzeyde bile adaletin işlemesine, hukukun tesis edilmesine tahammül edemediğiniz için yaptığınız müdahaleleri yüzünüze vurdu.
Siz bırakın AYM’ye saldırmayı da mahkemenin sizin liyakatsizliğinizi, çapsızlığınızı ve hukuksuzluğunuzu teslim etmesine ne diyorsunuz onu söyleyin? Evet, AYM’nin bütün hakimleri sadece bir milletvekilinin dosyası hakkında karar vermediler aynı zamanda bu hükümetin kalitesi ve demokrasi standardıyla da ilgili bir not verdiler. O not 100 üzerinden koskoca bir sıfırdır, sıfır. Hem de oy birliğiyle verilmiş bir koskoca sıfır, bu ayıp biraz utanmanız varsa size yeter. Ama neredee…
BAKAN SOYLU'YA AYM TEPKİSİ
Vatandaşın güvenliğinden sorumlu bakan kalkmış AYM Başkanı ile polemiğe giriyor. Muhatabı nezaketle o seviyeye düşmemek için sessiz kalmayı tercih ediyor; ama o hala yüksek perdeden konuşmaya devam ediyor. Baştan aşağı hamaset, baştan aşağı tutarsız bir yaklaşım. Dediği şu: biz bu ülkede güvenliği tesis edemiyoruz. Yani işimizi yapamıyoruz.
Bu ülkede AYM Başkanı korumasız sokakta gezemez diyor. Peki durum buysa, senin görevin ne? Sokaklarda emniyeti sağlamak sizin göreviniz, sorumluluğunuz değil mi? Bu kadar demokrasiden, liyakatten ve ciddiyetten nasibini almamış bir yaklaşım olabilir mi?
"DİĞER ORTAK DA BOŞ DURMUYOR"
Diğer ortak da boş durmuyor. O da kafayı doktorlara takmış. Saldırıp duruyor. Emin olun bilmeyen eli kanlı bir terör grubundan bahsettiğini zanneder. N’oluyoruz... Niye birden biriniz hukuk devletinin en önemli kurumuna, diğeriniz bu salgın günlerinin kahramanı doktorlarımıza saldırmaya başladınız.
Tabipler Birliği ile farklı konularda seviyeli bir şekilde tartışabilirsiniz ama bu salgın günlerinde doktorların haklarını korumaya çalıştılar diye onlara hakaret edemez, tehditler savuramazsınız.
Ne yapmak istiyorsunuz? Tabipler Birliğini de mi bölelim. Baroları böldünüz de ne oldu?50 bin avukatın olduğu İstanbul’da hepsi topu topu birkaç bin imza bile toplayacak takatiniz yok. Bu işte yıkımınızın resmidir.
Hesapta toplumun yarısının oyunu almış koalisyon iktidarı var ama İstanbul’da ve diğer büyük şehirlerde kendilerine yakın baro açmak istiyorlar birkaç bin avukat bulmakta zorlanıyorlar. İşte buradan söylüyorum: ilk seçimde aynen baro kurma işinde olduğu gibi size oy verecek seçmen de bulamayacaksınız.
"BU KOALİSYON İKTİDARI ARTIK YÖNETEMİYOR"
"Bu koalisyon iktidarı yönetme kabiliyetini kaybetmiş durumdadır. Altını çizerek bir daha söylüyorum: Bu iktidar ülkeyi yönetemiyor, kurumları işletemiyor, toplumsal huzuru sağlayamıyor. Emin olun nispeten daha olumlu görünen başlıklarda bile baştan aşağı tutarsızlık içinde yüzüyorlar.
İşte en son özellikle de Antalyalı kardeşlerimizin gözü önünde cereyan eden Doğu Akdeniz’deki gelişmeler. Sorunun tırmanmaya başladığı ilk günlerden itibaren iktidara açık destek beyan ettik ve dedik ki; Doğu Akdeniz Antalya’da turizm ve tarım, Mersin’de dış ticaret, Ceyhan ve Akkuyu’da enerji ile Türk ekonomisinin nefes borusudur.
Kimse 1850 km ile Doğu Akdeniz’in en uzun sahiline sahip ülkemizi köşeye sıkıştıramaz, Antalya körfezine hapsedemez. Daha sonra da yapılması gerekenleri tek tek sıraladık.
"DIŞ POLİTİKA İKİ ANA SÜTUNA DAYANIR"
Büyük iddialara ve hamasi bir dille Oruç Reis gemimizi yola çıkaranlar aynı hızla geri adım atmaya başladılar. Dış politika iki ana sütuna dayanır: stratejik bir vizyon ve taktik esnekliğe dayalı bir manevra kabiliyeti. Son gelişmeler bu iktidarın stratejik bir vizyonunun da taktik bir esnekliğinin de olmadığını ortaya koymuştur.
Her konuda birbiri ile ihtilafları olan ABD, Rusya ve AB’nin ve başta Mısır, Yunanistan ve İsrail olmak üzere farklı bölgesel güçlerin Türkiye karşısında ortak bir cephede buluşmasına sebep olan bir dış politika performansına diplomasi denmez, denemez.
Cumhurbaşkanı eskiden de böylesi yüksek retorikle dış politika alanımızı daraltırdı; ancak kurumsal akıl ve o zaman etrafında geceyi gündüze katan yerli ve milli ehil kadrolar taşları yerine oturtur, ülke itibarını korurdu.
Karşılaştırma çok açıktır: 2013’de ABD Başkanı Obama dünyada düşüncelerine en çok itibar ettiği beş kişi arasında Erdoğan’ı da sayarken, bugün ABD Başkanı Trump Erdoğan’ı Kuzey Kore lideri ile birlikte “ancak güçten ve baskı dilinden anlayan” liderler kategorisinde zikretmekte ve sadece Erdoğan ile değil ülke onurumuzla da alay etmektedir.
"DEĞİŞEN NEDİR? ERDOĞAN AYNI ERDOĞAN"
Değişen nedir? Erdoğan aynı Erdoğan. Değişen, onun etrafındaki ehil ve milli kadroların yerini diplomasiyi ve siyaseti dizi filmlerine özenmekten ibaret sayan, kızıl elma hamaseti yapan şov meraklısı cahillerin ve başka başkentler adına sözcülük yapan marjinal ortakların almış olmasıdır.
Değişen, kurumsal diplomasi aklının yerini dış politikayı günlük hamaset siyasetinin mezesi yapan tek adam aklının almış olmasıdır.
Onun içindir ki Trump’ın "ahmak olma!" hakaretine sessiz kalınmasından bu yana bırakın küresel güçleri, Yunanistan, BAE ve GKRY gibi küçük ve orta ölçekli güçler bile her gün aynı üslubu kullanmakta ve ülkemize hakaret ve tehdit savurmakta bir beis görmemektedir.
Bunun içindir ki, Yunanistan maalesef arkasına aldığı bazı ülkelerle boyundan büyük işlere kalkışabilmektedir. Kimse merak etmesin ne Yunanistan ne de başka bir ülkenin Türkiye’nin bileğini zaten bükmesi mümkün değildir.
"ERDOĞAN'IN AĞZINI BIÇAK AÇMAZ"
Ancak bizim derdimiz ülkemizin güvenliği olduğu kadar itibarıdır da. Bu koalisyon iktidarı sabah akşam "yerli-milli" ile başlayan cümleleri dilinden düşürmeyip ha bire birilerinin karşısında ülkemizin itibarını yerlerde süründürmeyi alışkanlık haline getirdi.
Kah akla ziyan U dönüşleriyle kah en ağır hakaretleri bile görmezden gelerek…Hatta bazen canımızı yakan şehitlerimizin aziz hatırasını çiğneyerek…İşte Trump "aptal olma" diye hakaret eder Erdoğan’ın ağzını bıçak açmaz.
İşte Biden ülkemizi karıştırmak isteyeceğini söyler, bırakın oturaklı bir cevap vermesini, Erdoğan Biden’ın ismini telaffuz etmeye korkar. İdlib’de Rusya’nın hava kontrolünün olduğu bölgede askerlerimiz şehit edilir, Erdoğan soluğu Moskova’da alır.
HÜKÜMETE DOĞU TÜRKİSTAN TEPKİSİ
Çin, Doğu Türkistanlı kardeşlerimize Nazi toplama kamplarını aratmayacak koşullarda akla ziyan işkenceler yapmaya devam eder, Erdoğan’dan daha bir tek ama bir tek cümle bile duyamadık. Çin’e söz söyleyemeyenler güçlerini seslerini duyurmak isteyen mazlum üç beş Doğu Türkistanlıyı Ankara’ya sokmayarak gösterdiler. Ama lafa gelince mazlumların sesi, lafa gelince itibarlı dış politika, güçlü lider…
Bunların tamamı boş laf. Bu boş lafları bırakın da önce geç kalmış olsanız da şu Trump seçimi kaybetmeden adam gibi bir cevap verin. Hepsinden önemlisi boş lafı bırakın da Yunanistan gibi bir ülkenin karşısında her hafta laflarınızı yiyip durmayın.
Önce geri dönemeyiz deyip Oruç Reis gemisiyle Üsküdar-Beşiktaş vapuru gibi bir ileri bir geri oynamayı bırakın. Adamakıllı bir duruşunuz olsun. Tekrar ediyorum, laflarınızı yiyip durmayın. Çünkü bu kadar sık ileri geri yapan bir yaklaşımın ismi diplomasi değil ciddiyetsizliktir, zaaftır, gaflettir.
"TARİHTE İLK DEFA BU BÖLGEDE BÖYLE BİR FAALİYET OLDU"
Doğu Akdeniz’de neredeyse bütün ülkeler Türkiye’ye karşı gövde gösterisine kalkıştı. Her gün bir ortak tatbikat görüyoruz, her gün Yunanistan ve Güney Kıbrıs’la bir dayanışma anlaşması imzalanıyor. Daha geçen hafta ABD Dışişleri Bakanı Pompeo bu kez GKRY ile anlaşma imzaladı. Üstelik Kıbrıs Türk tarafını da yok görerek, hatta bırakın ziyaret etmeyi, görüşlerini bile sormayarak. Güney Kıbrıs’a on yıllardır uygulanan silah ambargosunu kaldıran da yine aynı ABD.
ABD ve Yunanistan geçtiğimiz ay Girit’in güneyinde tatbikat yaptı. Şimdi de Batı Trakya’da hemen yanı başımızda, Türk soydaşlarımızın da neredeyse burnunun dibinde tatbikat yaptılar. Yunan ve ABD bayrakları taşıyan tanklar soydaşlarımızın gözü önünde namlularını ülke sınırımıza çevirdiler.
Tarihte ilk defa bu bölgede böyle bir faaliyet oldu. Tam ibretlik bir durum. Peki siz Amerika’ya tüm bunların karşısında ne dediniz? ABD Büyükelçisini Dışişleri Bakanlığına mı davet ettiniz? Ey Trump deyip Amerikan Başkanına had mi bildirdiniz? Dışişleri Bakanımız çıkıp Pompeo’ya iki laf mı etti? Biden konuştuğunda muhalefet liderlerine had bildirme densizliğine soyunan memurlarınız, maaşlı elemanlarınız ağızlarını açabildiler mi?
Yazık ediyorsunuz. Memlekete de, tarihimize de, milli çıkarlarımıza da yazık ediyorsunuz.
Yapmanız gerekeni ben söyleyeyim: ABD tarafına hem Ankara’da hem Washington’da hem de Brüksel’de NATO karargahında şu soruyu sormalısınız: Batı Trakya’daki ABD-Yunanistan ortak tatbikatında düşman unsur kimdi? Kime karşı yaptınız?
Aynı günlerde Rusya Yunanistan ile ebedi dostluktan bahsettiğine göre Rusya olamaz. Yine bir NATO üyesi olan Bulgaristan’da olmayacağına göre bu tatbikat kime karşı yapıldı?
Kime güç gösterildi? Önümüzdeki günlerde aynı ölçekte bir tatbikat Bizim Trakya’mızda yapılmazsa caydırıcılıktan bahsedilemez. Krizin ilk aşamasında diplomasiyi ihmal ederek, diplomasi zaafını donanmamız ile kapatmaya çalışanlar şimdi de şaşkın ve koordinesiz diplomasi kullanırken caydırıcılığı ihmal ediyorlar.
Her sabah duyduğu ya da aklına gelen ilk cümle ile diplomasi yaptığını zannedenler ince ve sert güç koordinasyonundan oluşan entegre bir strateji geliştiremezler."
SOYLU'NUN TEPKİ ÇEKEN KONUŞMASI:
NE OLMUŞTU?
Anayasa Mahkemesi'nin şehirler arası yollarda gösteri yürüyüşünü yasaklayan kanunu iptal etmesine tepki gösteren İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, AYM Başkanı Zühtü Arslan'a da 'ilginç' bir çağrıda bulunmuştu:
"Polis koruması almana gerek yok. Bisikletinle işe git gel bakalım. Hadi git gel, özgürüz ya. Tamamen her şey güvenlik altında, hadi git. Niye polis koruması alıyorsun, niye eskortlarla geziyorsunuz. Ben varım sen var mısın, Sayın Anayasa Mahkemesi Başkanı? Ben varım. Tek başıma arabamla gitmeye ben varım, sen var mısın?
Her yere. Biz buralardan gideriz. Ama ne olursunuz bu ülke büyük bir mücadele içerisinden geçiyor, ayağımızı topal, bizi naçar bırakmayın, bizi zorluk içerisinde bırakmayın ne olursunuz."