Başbakan Ahmet Davutoğlu, tarihi bir anlaşmayla sonuçlanan Türkiye-AB zirvesinden dönerken Karar yazarı Elif Çakır'ın da aralarında bulunduğu gazetecilerin sorularını cevapladı. Anlaşmanın Türkiye AB ilişkilerinde yeni bir boyut olduğunu vurgulayan Davutoğlu, "Önümüzde iki seçenek vardı: Ya kriz bizi yönetecekti ya da kriz yönetimi. Anlaşmayla psikolojik eşik aşıldı" değerlendirmesinde bulundu. Davutoğlu Avrupa'daki mültecilerin tamamının Türkiye'ye döneceği yönündeki algının da yanlış olduğunu belirtti. İşte Davutoğlu'nun AB zirvesi, dokunulmazlıkların kaldırılması ve Suriye sorunuyla ilgili açıklamaları:
TÜRKİYE AB İLİŞKİLERİNDE YENİ BİR BOYUT
AB serüvenimiz uzun, altmışlı yıllardan bu yana değişik yollardan geçip geldiğimiz bir serüven. Bizim iktidarlarımız döneminde de kritik zirveler oldu. 2002 Aralık Zirvesi’ni hiç unutmuyorum. Ben Başdanışman olarak atandıktan birkaç gün sonra Kopenhag’a gitmiştik. Zorlu bir zirveydi. Hem AB açısından hem Kıbrıs hem de Irak açısından.
2004 de müzakerelere başlama kararı alınan zirve aynı şekilde. Uzun bir ara verilmişti zirvelere. Şimdi son üç ay içinde bu bizim 28 artı 1 formatındaki üçüncü zirvemiz. Malum 29 Kasım 7 Mart ve bugün.
Ayrıca da fikirdaş ülkeler denen mülteciler konusunda benzer görüşlere sahip ülkelerle ise ayrı zeminde dört veya beş kez bir araya geldik. Dolayısıyla bir kere tempo dahi Türkiye AB ilişkilerinde yeni bir boyut.
İKİ SEÇENEK VARDI: YA KRİZ YA DA KRİZ YÖNETİMİ
Ben bugün açılış konuşmasında da 29 Kasım’da da aynı şeyleri söylemiştim. Bugün bir kez daha hatırlattım. Önümüzde iki yol var dedim. Ya bu ilişkiyi bir kriz yönetimi halinde sürdüreceğiz ve kriz olduğunda buluşacağız ve krizi yöneteceğiz. Mülteciler sorununda olduğu gibi. Ama bu bizi hazırlıksız krizlerler de karşı karşıya getirebilir. Ya da bütün bu tecrübelerden sonra kriz çıkmasını beklemeden Türkiye AB ilişkilerini yeni bir zemine oturtacağız ve kriz geldiğinde o denli bir iyi ilişki içerisinde olacağız ki, krizi göğüsleyebileceğiz ve pozitif bir gündemle ortak bir vizyon geliştirebileceğiz. Şu olay gösterdi ki ikinci yolun inşa edilmesinin vakti geldi.
YENİ BİR KÜLTÜR GELİŞTİRİLDİ
Ve gerçekten 29 Kasım Zirvesi'ndeki tavırlarla yöntemler arasında 7 Mart ve bugün arasında ciddi farklılıklar var. Yani bir kere bu süre içinde tabi ekiplerin bir arada birbiriyle çalışması bile bir kültür geliştirdi. Konsey Başkan'ı Tusk üç dört kez Türkiye’ye geldi, Merkel aynı şekilde... O bakımdan bu zirve başarılı bir zirve oldu. O tanışıklık ve birbirini anlama hali bir kriz yönetimi anlamında da bir vizyon anlamında da işleri kolaylaştırdı.
EN ÖNEMLİ PSİKOLOJİK EŞİK AŞILDI
Bu toplantılarda neyi başardık dersek, bence en önemlisi psikolojik eşiği aştık. İki taraf gibi değil de aynı taraf gibi konuşabilmek. Bu önemli. AB ülkelerinin gösterdiği tepkiler genelde psikolojik tepkilerdi. Bunları ancak içeride olduğunuzda görebilir, bunları aşabilirsiniz. Bu problem aşıldığında, Türkiye AB ilişkilerinde kriz yönetiminden bir vizyon yönetimine geçişi sağlamak için biz kendi içerisine tutarlı bir paket hazırladık. 29 Kasım’da dedik ki, bir taraftan biz bu sorunları bir taraftan sorunları bir taraftan da ilişkileri derinleştirelim, bu ikisi birbirinin alternatifi değil.
KRİZDEN BİRBİRİMİZİ TANIYARAK ÇIKTIK
AB her krizden bir ders çıkartarak büyüyen bir birlik. Bu krizden de Türkiye AB birbirini keşfederek, tanıyarak çıktı diyebilirim. Birbirini daha yakından tanıyarak çıktı. 29 Kasım’da vardığımız mutabakat, eylem planı iki üç ay bizi belli bir çerçevede bizi çalışmaya yöneltti. Mülteci sorunun çözülmesi noktasında onlar bizim önerdiğimiz bazı hususları kendi aralarında tartıştılar. Uzun tartışmalardan sonra anlaşmaya varma noktasına geldik. Fakat bir yer geldi tıkandı fark ettik ki sadece alınacak tedbirlerle bu sorun aşılamıyor. Çünkü geçişlerde hala yüksek sayılarda göçmen geçişi var. O zaman işte iki hafta önce Türkiye olarak bir çözüm önerisiyle teklifiyle geldik:
HEM TÜRKİYE HEM AB RAHATLADI
- Türkiye’de mülteci sayısı artmasın, Türkiye’nin transit ülke olarak cazibesi kalmasın. Diğer taraftan da Avrupa Birliği'ni rahatlatsın.
- Bu yöntem benimsenirse illegal geçişler azalacak. Çünkü illegal geçenin geçmiş olması birşey ifade etmeyecek.
- Bu illegal geçişlerin oluşturduğu Türkiye’nin transit ülke algısı, cazibesi kalmayacak, Türkiye’ye bu anlamda daha gelişler olacak.
- Türkiye’deki mülteci sayısı kesinlikle artmayacak ne kadar illegal mülteci alırsak, aynı ay, aynı hafta içerisinde sayısal olarak kamplarda bulunan mülteci kamplardan Avrupa’ya gidecek.
- Avrupa içinde Schengen sisteminin çökmesi tehlikesine kadar giden illegal, düzensiz geçişler düzenli hale gelecek.
VİZE MUAFİYETİ ARTIK HAYAL DEĞİL
- Bu süreç içinde Türkiyenin mülteci sorunun tek başına göğüslemesi konteksinden çıkılacak Avrupa Birliği ile külfet paylaşımı yapılacak, AB elini taşın altına koyacak. Kasım ayında 3 milyar olarak anlaşmıştık bu şimdi bu 2018’e kadar 6 milyara çıktı. İhtiyaç halinde tekrar değerlendirme yapılacak.
- Vize muafiyeti artık hayal ya da ulaşılması zor birşey değil. Hemen önümüzde. Bunu da öne çekerek kendimizi disiplinine ediyoruz ki bir an önce şartları yapalım ki vize muafiyeti sağlansın. Çünkü son hamle havası olmadan bu işler bitmiyor. Nitekim Kasım ayında 72 gereklilik vardı, zorunlu yapılması gereken. Ben buraya 7 Mart’ta geldiğimde 53’e indirmiştik. 10 günde bunu 35’e düşürdük. 1 Mayıs’a kadar da bunu tamamlayacağız.
İLK KEZ SURİYE'DE GÜVENLİ ALAN TANIMLANDI
- Türkiye uzun zaman fasıl açamadı. 17. faslı 29 Kasımdan sonra açtık. Bugün aldığımız kararla 33. Faslı da Nisan ayı içerisinde inşallah açacağız. Ve geri kalan fasıllarda da bir hızlanma kararı alındı. Ve bu konsey kararı haline dönüştü.
- Türkiye AB gümrük birliğinin güncellenmesi sağlandı.
- Suriye içinde güvenli alan konusunda ilk defa AB bir tanımda bulundu. Daha güçlü bir tanım vardı, bir ülke muhalefet etti. Uzlaşma çerçevesine oturdu.
20 MART'TAN ÖNCE GİDENLER DÖNMEYECEK
Bunların hepsi önemli kazanımlar. Yanlış anlaşılan hususlar var. 20 Mart’ta biz mültecileri almaya başlamayacağız, 20 Mart'tan itibaren gelenler bu kapsamda olacaklar. Bunu ilan ettik ki insanlar kapı kapanıyor deyip son vagona atlayıp daha da fazla gelmeye kalkışmasınlar.
Türkiye’de gördüğüm bir yanlış anlaşılma şu:
Avrupa'dan biz mülteci almayacağız. Yani 20 Mart öncesinde Avrupa’ya gitmiş olanlar orada. Hatta adalar bu arada boşaltılacak, orada 20 Mart’tan önce gitmiş, üç ay önce gitmiş, üç saat önce gitmiş olanlar bile Türkiye’ye girmeyecek. Bazı kaygılar ifade ediliyor Avrupa’ya gidenler geri mi dönecek diye. Hayır.
72 BİN, AB'NİN ALACAĞI MÜLTECİ SAYISI
Bu 72 bin rakamı bazılarını şaşırttı. Havalanına gelirken bana da sordular. 72 bin sadece birebir gidecek olanların şimdilik tespit ettiğimiz sayı. Alınacak toplam mülteci sayısı değil. 72 bine kadar biz aldığımız her mülteci için, vereceğimiz mülteci sayısı. Bir de bunun dışında AB’nin gönüllü olarak başka ülkelere dağıtıp alacağı miktar ki bu yüzbinlerle ifade edilen bir miktar. Bu ise ayrıca başlayacak. Bütün bunlar Türkiye için kazanım. Arkadaşlarımız çok ciddi çaba sarfettiler. İnşallah neticeleri de hayırlı olur.
'KALİFİYE MÜLTECİ GİDECEK' YANLIŞ
Türkiye’den kamplardan AB’ye gidecek olan mülteciler vasıflı, meslek sahibi, kariyer sahibi seçilmiş mülteciler mi olacak? Nasıl belirlenecek AB’ye gidecek olanlar?
Tek kriter BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin kriterleri. Türkiye'nin içinde olduğu bir heyet karar verecek. Muhtaçlık esası. En fazla ihtiyaç hissedenler seçilecek. Aslında burada şu önemli, illegal geçenler, parası olup da Avrupa’ya geçebilmek için o trafiğin bedelini ödeyebilecek güçte olanlar. Kampta yaşam süren mültecilerden gönderim yapılacak. Tamamiyle tesadüfi bir şekilde seçim yapılacak.
VİZESİZ GEÇİŞ HAZİRAN SONUNDA
Vizesiz Avrupa ile ilgili tarih ne olacak? Bugünde bir çok görüşme yaptınız bir tarih belirlendi mi?
Biz geri kalan 35 şartı yerine getirme taahhüdünde bulunduk. Onlar da bu taahhütlerin 4 Mayıs’a kadar yerine gelmesi durumunda kendi süreçlerini yürütecekler, tamamlayacaklar. Vizesiz dolaşım en geç Haziran sonuna kadar bitmiş olacak.
MUHALEFETE ÇAĞRI: ENGEL OLMAYIN
Buradan muhalefete bir çağrıda bulunayım. 4 Mayıs’a kadar bu 35 şartı sağlayacak kanunu düzenlemelerin geçişine engel olmamaları.
Aslında dokunulmazlık dosyalarını bir kalemde bitirilmesini arzu etmemizin nedenlerinden birisi bu. Çünkü bir dokunulmazlık dosyası ile günleri alabilir. Meclis tüm işlerini bırakır dokunulmazlık dosyaları ile uğraşır. 5 dosya bile olsa Meclis’te zaman alır bu durumda. Ama bir seferde, bir oturumda dediğimiz formülle geçerse, böyle bir durumla karşı karşıya kalmayız.
'AVRUPA FİKRİ'NİN BİTMESİ AB'Yİ ENDİŞELENDİRDİ
AB niye bu kadar anlayışlı. Sebep, psikolojik eşiğin aşılmış olması mı?
Çok ciddi yoğun mülteci akımı Avrupa'da uzun, on yıllarca elde edilmiş kazanımları tehdit etmeye başladı. Misal Schengen sistemi. Bütün ülkeler sınırlarına bariyer ve çit koymaya başladılar. Avrupa'nın kazanımı bir Avrupa fikri yerine, ülkeler arası çitler ve barikatlar olmaya başladı. Öngörememek hali. Yani ‘Ne olacak, nereye kadar’ soruları gittikçe artan kartopu oluşturmaya başladı. Bütün bunlar AB yi ciddi kararlar almaya zorladı. İçeride yapılan tartışmalar da bu mesele ne kadar uzarsa AB içinde yıpranma yaşanıyor. Temel onların içlerinde duyduğu kaygılar.
Bir anda beklenmedik bir hamle yaparak, bütün dokunulmazlıklar kalksın dediniz. Sizin için de beklenmedik bir hamle miydi? Sizin bu çağrınıza olumlu yanıt gelmedi. B planınız var mı?
Hatırlayacaksınız, bu tartışmalar ilk başladığında ben şöyle bir ifade kullandım. Dedim ki ‘Bütün partilerin tutumunu görmek istiyorum.’ Dokunulmazlık tartışmaları yoğun bir şekilde yürürken dahi genel ilkeler dışında da açıklama yapmadım. Kendi partim içerisinde istişareleri artırdım. Geçen hafta tüm hukukçuları, bu konunun uzmanı olan, söz söyleyebilecek kim varsa resmi konuta çağırdım, saatlerce dinledim, nedir, ne yapılabilir, doğru olan nedir? Ayrıca bütçe görüşmeleri sırasında gruplar halinde vekillerle de görüşmeler yaptım.
DOĞU'DAKİ TEPKİYİ DE HESAP ETTİK
Doğulu ve Batılı milletvekilerine dokunulmazlıkların kaldırılmasının doğuda doğurabileceği sonuçları sordum. Batı'ya da sordum. Devlet kurumları ile istişare ettim. Terörle mücadelenin meşruiyet zeminini kaybetmeden netice alacak şekilde sürmesi, bunun üzerinden bir mağduriyet ya da farklı psikolojik bir ortam oluşturup, doğu da bir mağduriyet oluşturup halkı tahrik etmeye yönelik bir zemini hazırlayacak bir ortamın oluşmaması lazım. Bölgede yaşayan ve teröristlere hiçbir şekilde prim vermemiş olan halkımızı tahrik edecek şartların oluşmaması lazım? Ne halk tahrik olmalı, ne de Batı'da, Doğu'da, şehitlerimiz noktasında oluşan bir hassasiyet, psikolojik bir durum gözardı edilmeli. Bunun bir dengesi bulunmalı.
HDP'LİLER FEZLEKE ÜZERİNDEN TAHRİK EDİYORDU
Biz bunu yaparken diğer üç parti, kendilerince bizi köşeye sıkıştırmaya çalıştı. CHP, sanki ortada bugünün Türkiye şartları yokmuş gibi bir kahramanlık havası içerisinde 'dokunulmazlığın tümü kalksın' dedi. HDP vekilleri de gerilim yaşansın, mağdur olalım diye tahriklere devam etti. Taziye ziyaretleri gibi.
Sanki, dokunulmazlık konusunda AK Parti kendisinden çekiniyor, kendisine özgüveni yok, dokunulmazlıkları kaldırmaya cesaret edemez, ‘bakın biz AK Parti’nin siyasi baskı altında kalan iyi bir partiyiz’ gibi bir hava verildi.
HDP 'MAĞDUR OLDUK' DİYEMEYECEK
MHP daha tutarlı bir tavır sergiledi. MHP, dokunulmazlıklar HDP ile sınırlı olsun dedi ama onlarında bir buçuk iki yıldır, dokunulmazlıklar kaldırılmasına yönelik çok sayıda çağrısı, açıklaması var. Tüm bu denklemlere bakılınca, bütün bu oyunu değiştirecek, bozacak, farklı bir çerçeveye oturtacak bir hamle gerekiyordu, bu da şu anda elde olan bütün fezlekelerin aynı anda dokunulmazlıklarının kaldırılması. Bu aynı zamanda HDP’lilerin herhangi bir şekilde kendilerini mağdur psikoljisine sokmalarını engeller. Halka gidip “Bakın siz bizi seçtiniz, ama biz siyaset yapamıyoruz, bizi engellediler’ argümanına sığınamayacaklar. Bütün dokunulmazlıklar kalktığında, HDP halka gidip bakın siyaset kapımızı kapattılar diyebilir mi?
AK PARTİ'NİN KORKUSU YOK
AK Parti’nin korktuğu çekindiği yok, kim suçlu ise de yerini bulsun, yargı önüne çıksınlar. Amaç bu. Benim bu çağrım, hazırlıksız yakalandıklarını ortaya koyuyor. Bir taraftan bu çalışma olacak, bir taraftan da Haziran’a kadar yetişmesi gereken yasal düzenlemeler. Meclis bu iş yükünü kaldırabilir mi?
Zaten onun için dokunulmazlıkları tek tek değil, tek seferde kaldıralım istiyoruz. Anayasa hukukçusu bir arkadaşımızın getirdiği bir öneriydi, Anayasa’ya geçici madde ekleyelim ve dokunulmazlıkları tek seferde kaldıralım. Anayasaya geçici bir madde ekleyeceğiz. Tek seferde kaldıracağız. Şunu açıklığa kavuşturmak lazım. Biz kimseyi siyasetin dışına itmiyoruz.
Diğer türlü, eğer Meclis’te dokunulmazlıklar tek seferde geçmezse, Meclis’te başka hiçbir iş yapamayız. Başka işlerimiz var, AB yol haritası, reformlar gibi. Mart bitiyor seçim vaadlerimizi yüzde yüz yerine getiriyoruz.
Bir ay bütçe ile uğraştıktan sonra, bir ay iki ay dokunulmazlık dosyaları ile Meclis'i bloke edemeyiz. Tek bir madde ile diyeceğiz. Geçici madde ile diyeceğiz ki, mahkemenin yargılamasına izin veriyoruz.
Bu hususta Grup başkanvekilleri ile görüşüyor musunuz?
Naci Bey ile temas halindeyiz. Yarın temaslarının neticesini dinlemek istiyorum dedim. Kendisini aradım bilgi verdi. Kendi yetkili kuruluşlarına götürüp tartışıp cevap verecekler. Ümit ederim kendi attıkları adımdan geri dönmezler. Hep beraber tek seferde dokunulmazlıkları kaldırırız. Olur ki, muhalefet partileri ‘Biz tüm dokunulmazlıkların kaldırılmasını istemiyoruz’ dedi ve vazgeçti diyelim. Muhalefet partileri vazgeçse bile biz çıktığımız yoldan geri dönmeyiz. Meclis’e dokunulmazlıkların kaldırılmasını getiririz, herkesin tavrı ortaya çıkar, takke düştü kel göründü, ucuz kahramanlık vb. maskeler düşer, kimin ne yapacağı görülür. Doğru olan tüm partilerin birlikte bir önerge ile yapması. Başka yerlerde terörle mücadele metninde buluşamadık, belki bu kez beraber buluşuruz..
KILIÇDAROĞLU ÇAĞRISI KRİZ ÇIKARIR
(Kemal Kılıçdaroğlu'nun dokunulmazlıklar kalksın çağrısı) Bir muhalefet liderinin söylememesi gereken bir şey. Neden biliyor musunuz? Meclis'te çoğunluğu elinde bulunduran parti, istediği kişinin dokunulmazlığını kaldırabilir. Biz buna hiçbir zaman tevessül etmedik, etmeyiz de. Bu AK Partinin sığınacağı konu değil. Dokunulmazlık tamamen kalkarsa, çıkabilecek sonuçları iyi düşünmek lazım. Bundan çekinmiyoruz ama sonra başka bir krizin önünü açılabilir.
YENİ BİR SYKES PICOT DERDİNDELER
Kuzeydeki yapılanma gayet yakından takip ediliyor. Suriyede federasyon ilan ettiklerini duyurdular. Türkiye açısından bu ne anlama geliyor?
Suriye maalesef öyle bir noktaya getirildi ki her türlü senaryonun, her türlü kirli oyununun oynanabileceği bir zemin oluştu. Bu kirli oyunlardan biri de yeni bir Sykes Picot yazmak. Biz bunu yok etmeye çalışırken birileri yeniden yazma derdinde. Biliyorsunuz bu sene Sykes Picot’un yüzüncü yılı. Sykes Picot’a biz hep meydan okuduk! Neden? Sykes Picot bölgemizi böldü, şehirleri birbirine yabancılaştırdı.
Telabyat’ı Akçakaleden, Halepi Antep'ten, Nusaybini Kamışlı’dan koparttı, ayırdı. Şimdi birileri yüzyıl sonra, biz Sykes Picot’un gayriinsani ve tarihimize aykırı düşen mirasını yok etmeye çalışırken birileri Sykes Picot yazma derdinde.
TÜRKİYE'NİN HAMLESİ RAHATSIZ ETTİ
Hatırlarsanız Arap Bahar'ının hemen öncesinde, Türkiye, Suriye, Lübnan ve Ürdün dörtlü olarak, Levant Bölgesi'nde serbest bölge kurmaya karar vermiştik. Buna sonra Irak katılacaktı. Bütün bu hamlelerle, ortak hükümet toplantılarıyla biz Sykes Picot’u 2016’dan önce fiilen ortadan kaldırmayı düşünüyorduk. Hem bizim bu yöndeki hedeflerimiz birilerini rahatsız etti ve bunu engellemek için Arap Baharı kullanıldı.
RUSYA FİİLEN SURİYE'Yİ BÖLMEYE ÇALIŞIYOR
Şimdi Suriye'yi üçe dörde, Irak'ı ikiye üçe bölerek aslında yeni Sykes Picot yazmaya çalışılıyor. Buna direnenler var, bu bölgenin halkları ve Türkiye.
Ama bunu gerçekleştirmek isteyenler var. Rusya'nın hava harekatına bakın esas itibariyle Suriye’yi fiilen bölmeye yönelik girişimlerdir. Ya da YPG’ye verilen desteğe bakın. Bütün bunlar yine esas itibariyle fiilen Suriye’yi bölmek için atılan adımlardır.
Son İran ziyaretinde bütün görüş ayrılıklarımıza rağmen mutabık kaldığımız en önemli husus, Suriye'nin bölünmeden, fedaratif olmadan toprak bütünlüğü içinde olması. Tek bir devlet olarak kalması. Bu konuda İran’la persektimizi benzer. Onlarda İsrail karşısında bölgede güçlü bir Suriye istiyorlar. Biz de güçlü bir Suriye istiyoruz. Bugünkü seyre batığınızda özellikle kuzeyde YPG’nin son derece oportünist ve son derece de otokratik yöntem benimsediğini görüyorsunuz. Oportinist çünkü Suriye devrimine destek vermedi, rejimle işbirliği yaptı, rejim zayıfladığı anda da rejimin verdiği silahlarla kendi bölgesinde Kürtlere zulmedip, kendileri gibi düşünmeyen KDP yanlısı Kürtleri o bölgeden sürdüler. Şimdi de konjonktürden istifade ile de facto bir durum yaratmaya çalışıyorlar.
PİYON OLDUKLARINI BİLMİYORLAR
Şunu bilmiyorlar ki, onları kullananlar onları bir piyon olarak kullanıyorlar, kullanıldıkları ölçüde varlar. Onların tek başına aktör olmasına izin vermezler. Onların federalizm ilanı karşısında tek tek ülkelerin tavırlarına baktığınızda bu tablo görünüyor. Burada şunu çok açıkca ayırt ederek söylüyorum Suriye’deki Kürtlerin hakları ile YPG yanyana getirilmemeli. YPG’yi Kürtlerin savunucu görmek Kürt kardeşlerime yapılabilecek en büyük hakarettir. Biz Irak’taki Kürtlerin kazanımlarını desteklediğimiz gibi Suriye’deki Kürtlerin her kazanımını destekleriz. Irak’taki Kürt bölgesel yönetimininin şu anda can damarı, hayat akışı Türkiye. Neden? Çünkü sınırımızda istikrarı onlar sağlayabilir.
Gelişmeleri yakından takip edeceğiz, yeni bir Sykes Picot olmaması için her türlü çabayı sarfedeceğiz.
RUSYA İSTEDİĞİNİ YAPAMAYACAĞINI ANLADI
Rusya’nın Suriye’den çekilmesini nasıl değerlendiriyor?
Rusya Suriye'den bütünüyle çıktı diye bir argüman doğru değil. Ama kendilerince bazı hedefler vardı, bu hedeflerini gerçekleştirdiklerini düşünüyorlar. Birinci hedef ve en önemli hedef, Lazkiye’de Rus üssünün genişletilmesi, kapasitesinin artırılması, füzelerle takviye edilmesi ve Tarsus’daki limanla birlikte korunması gelişmesi. İkincisi Esad rejiminin masaya güçlü bir şekilde oturacak kadar takviye edilmesi. Bunu da gerçekleştirdiklerini düşünüyorlar. Üçüncüsü muhalefet unsurlarının zayıflatılması ki geriye sadece DEAŞ ve Esad kalsın ve herkes Esad’a zorlansın. Bunu da bütün çabalarına rağmen istedikleri gibi yapamadılar ve yapmayacaklarını gördüler. Çok ciddi kayıpları oldu bu süreçte. Bunun dışında Rusya’nın Suriye’de ne insani ne de Suriye’nin bütünüyle ilgili bir perspektifi oldu. Geldiler, bombaladılar, öldürdüler ve gittiler. Daha gitmediler ama gitme yoluna çıktılar.
O füzeler orada durdukça, üssü durdukça bölgeden Rusya'nın çekildiğini söylemek doğru ve gerçekçi değildir.