Aktivist-yazar Cengiz Alğan, yıllarca sol içindeki farklı fraksiyonlarda aktif olarak çalışmış ve son olarak kurucusu olduğu DSİP’te (Devrimci Sosyalist İşçi Partisi) faaliyetlerde bulunmuş. Özellikle Gezi eylemlerini eleştirdiği için kendi çevresinde baskıya hatta lince uğramış bir isim. Alğan, Gezi'den sonra yaşadığı mahalle baskısını çarpıcı örneklerle anlattı.
“Solda mahalle baskısı”nı konuşmak üzere bir araya geldiğimiz Aktivist- yazar Alğan’a ilk önce hala “solcu” olup olmadığını soruyoruz. Verdiği cevaplar ezber bozucu nitelikte.
AK Parti “sağcı” oluyorsa; muhalefete ne diyeceğiz?
Kendisini son 1 -1,5 yıldır “solcu” olarak tanımlamayan Cengiz Alğan sol ideolojinin yanlış bir düşünce olduğunu söylerken, 13 yıllık AK Parti iktidarının yapmış olduğu sosyal demokrat uygulamalara dikkat çekerek şunları söylüyor:
Artık kendime solcu demiyorum. Çünkü solun yanlış bir fikir olduğunu düşünmeye başladım. Daha doğrusu artık dünyayı sol-sağ olarak tanımlamak bana doğru gelmiyor. Neden? 13 yıldır AK Parti siyasi yelpazede sağ parti olarak görüyoruz. Ama uyguladıkları tüm politikalar, sosyal demokratların uyguladığı politikalardı. Ve bu partiye “sağ” diyoruz. Türkiye’deki muhalefet baktığımızda MHP dışında kalanlara ise“sol” diyoruz. Fakat bakıyorum Türkiye’deki sol bütün sosyal demokrat uygulamalara karşı çıkıyor. Bu uygulamalara karşı çıkanlara “sol” parti, AK Parti’ye mi “sağ” parti diyeceğiz o zaman.
Sağ-sol düzeni bitti
Alğan dünyayı artık sağ-sol diye tanımlanmayacağını söyleyerek yeni siyasi düzeni şu şekilde yorumluyor: Türkiye’deki sosyal yapıda artık iç içe geçen sosyal sınıflar ve katmanlar var. Eskiden “Marksizm” çıktığı zaman sanayi ploletaryası bir tarafta, büyük burjuvazi bir taraftaydı. Şimdi örneğin; artık hizmet sektörü dünyanın en yaygın sektörüdür. Sanayi proletaryası güçlü değil “hizmet sektörü” daha güçlü. Ve bu sınıflar iç içe geçmiş ve sınıflar arasında geçişler çok kolaydır. Artık bu değişimler için sağ-sol diye değil de daha geniş bir tanım yapmak gerekir.
Türk solunun yüzde 99'u Kemalist
“Kendimi bildim bileli solculuk” yaptım diyen Alğan, Türk solunun yüzde 99’unun Kemalist olduğunu söylüyor: Yani toplumu yukarıdan dizayn etmeye çalışan bir kafa yapısına sahip. Bu yüzde 99’luk kitle hem Kemalist hem de Stalinist’tir. Solcular, Sovyetler Birliği devrimden sonra Stalin’in iktidarındaki diktatörlüğü savunur. Çünkü Mustafa Kemal’in de kurduğu diktatörlüktür. İkisi aynı kafa.
Erdoğan’a küfür etmek solculuk oldu
Türk solunun zihniyet yapısını, özellikle Gezi’de yaşananlara atıfta bulunarak anlatan Alğan sözlerini şu şekilde sürdürüyor: Gezide duvarlara küfür yazıp, Erdoğan’ın karısına kızına küfür etmek solculuksa; ben solcu değilim. Marks’ın eşitsizliğine karşı önerdiği yöntemleri yanlış buluyorum. Bu zorla devirme yöntemleri denendi denendi ama olmadı. Zorla devirip, devrim yapanlar daha büyük diktatör oldular. Abdülhamit’te laf atanlar, Mustafa Kemal’e bakmıyorlar. Mustafa Kemal, Kürdü ezmiş, Ermeni’yi yok saymıştır. Bu yapı, Kemalist zihniyet dışındaki kimseyi istemiyor. Toplumun geleneklerine, inançlarına saygı duymayan, aydınlanmış bir grup yönetici elit kadro toplumu gütme anlayışına sahip Kemalist harekete sol diyemeyiz.
Dünyayı siyah-beyaz görüyorlar
Türkiye’de çok küçük bir grup olan, DSİP (Devrimci Sosyalist İşçi Partisi) Kemalist değildi. Başörtüsünü savunan, darbelere karşı çıkan bir parti idi. Ta ki Gezi sürecine kadar. Topluma üstten bakan damar DSİP’te gezide kendini gösterdi. Dünyayı maalesef çok keskin siyah- beyaz ayırarak, o dönemlerde ilermişiz. Bu son 10 yılda solun çok hata yaptığını düşünüyorum. Ama her şeye rağmen örgütlü bir yapıya inanıyorum. Örgütlü toplum daha güçlüdür illa siyasi bir parti olması gerekmiyor. Ama artık bu solla yürüyemeyiz.
“Kürtleri Gezi’ye çekeceğiz arkadaşlar”
Gezi’nin ilk üç gününden sonra darbeci bir ayaklanmaya doğru evrildiğini vurgulayan Alğan, Gezi’nin planlanmış bir hareket olduğunu söylüyor ve o dönemi şöyle anlatıyor: Gezinin ikinci günü DSİP merkez komite toplantısı yaptık. O zaman partinin genel başkanı Doğan Tarkan, ‘Cengiz sen Adalet Bakanlığı’ndan izin alıp, İmralı’ya gideceksin’ dedi. Diğer arkadaşlardan bazılarını HDP’nin Ankara merkezine, bazıları da Kandil’e gitmesini söyleyerek, Kürtleri gezi çekmek için onları ikna etmemizi istedi. İşte bu kafa böyle çalışıyor. Ben o zaman aksine Kürtlerin geziden uzak tutmamız gerektiğini savundum. Çünkü Gezi’de yaşanacak bütün olumsuzluklar Kürtlerin üzerine atılacaktı.
Gezi 27 Mayıs darbesinin yıldönümünde yaşandı
28 Aralık 2012’de ‘Erdoğan, Öcalan’la görüşüyoruz ‘dedi. 3 Ocak‘ta çözüm süreci başladı. 6 gün sonra Paris’te 3 PKK üyesi kadın (PKK kurucusu Sakine Cansız, Öcalan’la birlikte dağ kadrolarının kuran kişi) öldürüldü. Öcalan, ‘Ha beni vurmuşlar ha onu’ dedi. Bunun ‘Bir darbe sürecidir’ olduğunu söyledi. Öcalan 21 Mart’ta Nevruz’da ‘silahları bırakın’ çağrısı yapacaktı, 2 gün önce DHKP-C Adalet Bakanlığına ve Erdoğan’ın çalışma ofisine roketatarlı saldırı oldu. 19 gün sonra da gezi başladı. Yani tam 27 Mayıs 1960 darbesine denk gelecek şekilde gezi olayları başladı. Tabii yenildiler.
Beyaz Cihangirliler imtiyazlarını kaybetmek istemiyor
17-25 Aralık’ta net bir tavır alarak, sivil hükümetten yana oldum ve yine yoldaşlarım tarafından reddedildim. Bu olaylarda büyük bir Erdoğan nefreti vardı ve tabi onun simgelediği, halk. Bu zihniyet Ahmet Necdet Sezer gibi elit-beyaz- Kemalist birilerini istiyorlar. Çünkü Cumhuriyetin kuruluşundan beri var olan ayrıcalıklarının kaybetmek istemiyorlar. Beyaz Cihangirliler bütün imtiyazların ellerinden alınmasından korkuyorlar.
“İstifa etmek zorunda bırakıldım”
Alğan kendi mahallesinde uğradığı baskıyı anlatırken çarpıcı örnekler veriyor: Twitter’dan Yıldıray Oğur, yazısı paylaşamasın mesela. Hemen sana bir baskı uygulamaya başlarlar. İşte böyle bir terbiyesizlik var. Hakaretler, küfürler daha neler neler… Neymiş efendim Yeni Şafak, Türkiye gazetelerinden yazı linki paylaşamazmışım. Benim Beyoğlu'nda işlettiğim bir mekan vardı. Orası kapandıktan sonra yeni bir yer bulmuştuk. Ama Gezi'den sonra ortaklarla anlaşamaz olduk. Böylece o işyerini de kaybetmiş oldum. Sosyal Değişim Derneği ve Dur De Hareketi’nden ayrılmak zorunda kaldım. DSİP’ten istifa ettirildim. 47 yaşına kadar, bir çevre oluşturmuşsunuz. Mahalle baskısı başlayınca tatilde gittiğin yerlerden bile sizi istemiyorlar hatta pansiyona bile almak istemiyorlar. Her zaman gittiğin lokantaya gidiyorsun servis açmıyorlar. Hatta bunlar yetmeyip, Gezi sürecinde aldığım tavır nedeniyle yıllarca beraber çalıştığım bir profesör kapı kapı dolaşıp, ‘ Bu adam tarihten silinmeli’ propaganda yapmış.
47 yaşımda mahalle baskısı nedir, anladım
Son 10 yıldır özellikle AK Parti ve tabanını anlamaya çalışan solcuların mahalle baskısına maruz kaldığını söyleyen Alğan, şöyle konuşuyor:
Hayatım boyunca yaşamadığım baskıyı geziden sonra anladım. 47 yaşımdayım ve kendi doğal çevremin yüzde 99’u değişti. Solcu bir ya da 2 arkadaşım kaldı. Tabi ben bunları kaybetmek istemedim. Partili arkadaşlarım, yazar- çizerler, sanatçı arkadaşlarım beni tamamen dışladılar. Sadece dışlamakla kalmadı, kendilerinden uzaklaştırmak istediler.