Cemalettin Tasken yazdı: Londra’da bayrak açan ‘İngiliz Şiiliği’ ve İran

Doktora çalışmalarını Fars dili ve edebiyatı alanında sürdüren İran uzmanı Cemalettin Tasken, İran’daki rejime muhalif bir duruş sergileyen Şirazileri mercek altına alıyor.

Köklü bir tarih ve devlet geleneği ile birlikte İran, var olduğu coğrafyanın en kadim medeniyetlerinden birisidir. Kendisine yakın bölgelerde etkin biçimde var olması nedeniyle bölgesel ve küresel anlamda derinlemesine incelenmesi gereken bir ülke olarak öne çıkmaktadır. İran’ı oluşturan dinamiklerin sağlıklı bir şekilde anlaşması adına öncelikle ülkedeki Şii İslâm anlayışı dikkate alınmalıdır. 1979 İran Devrim’i monarşik rejimi değiştiren bir hareket olarak öne çıksa da İran geleneği, tarihsel sürekliliği en fazla olan politik yapılardan birisidir. 1979’da yönetim şeklinin değişmesine rağmen sosyo-politik anlayışta radikal bir değişim veya dönüşüm söz konusu değildir. Bu yeknesaklığın temel nedeni ise ülkedeki Şii inancının sosyal yaşam ve yönetim anlayışına derinden etki etmesidir. Bu etkinlik zaman içerisinde farklı yorumlarla ortaya çıkmış ve ülkedeki sosyo-ekonomik ve sosyo-politik ilişkilerde kendisini hissettirmiştir. İslâm’ın diğer mezheplerinde olduğu gibi Şiilikte de siyasî kimlikli bölünmeler yaşanmıştır. Şirazî Tarikatı mensuplarının 9 Mart 2018 tarihinde İran’ın Londra Büyükelçiliğini basarak İran bayrağını indirmesi ve yönetim karşıtı sloganlar atması, yeni tartışmaları da beraberinde getirmiştir.

Şirazî Tarikatı başlangıçta devrim destekçisi olarak öne çıksa da görüş ayrılıkları nedeniyle zamanla devrimle çatışan bir pozisyon aldı.

İran’ın Merci-i Taklîd (Fetvasına başvurulan müçtehid) Ayetullah Sadık Şirazî’nin  oğlu Ayetullah Hüseyin Şirazî’nin, yaklaşık üç ay önce Kum’daki bir konuşmasında İran dini Lideri Ali Hamaney’i  hedef almıştır.  Tahran’daki yönetim anlayışını, bölgede savaş yanlısı olmakla suçlayan Şirazî, Hamaney’in temsil ettiği Velâyet-i Fakîh makamını da Mısır’daki Firavunluk düzenine benzetmiştir. Ardından Hüseyin Şirazî hakkında, Kum’daki Din Adamları Özel Mahkemesi tarafından dava açılmış ve Şirazî gözaltına alınmıştır. Gözaltı sonrası Şirazî yanlıları Irak ve İngiltere’de protesto gösterileri düzenleyerek tutuklamaya karşı çıkmışlardır. Şirazî taraftarları, Şiiliğin Irak ekolünün merkezi olarak bilinen Necef kentindeki İran Konsolosluğu önünde gösteriler düzenlerken, İngiltere’nin başkenti Londra’da da İran Büyükelçiliği’ne saldırmışlardır.  Bu olay,  1980 yılından bu yana büyükelçiliğe yönelik ikinci saldırı girişimi olarak kayda geçmiştir. Şirazî’nin tutukluluğu ile ilgili bilgi verilmemesinden dolayı artan gösteriler, serbest bırakılmasına rağmen devam etmiştir. İran’ın İngiltere Büyükelçisi Hamid Baidinejad, Şirazîlerin olay esansında Sahabelere ve Hz. Ayşe, Hz. Ebûbekir ve Hz. Osman gibi İslâm büyüklerine hakaret ettiklerini açıklamıştır. Baidinejad’ın Şirazîleri kınayan ifadelerinin ardından en dikkat çeken yorum ise Suudilerden gelmiştir. Veliaht Prens Muhammed b. Selman saldırganları destekleyen açıklamalar yaparak “Şirazîlere zulmeden” Tahran’ı hedef almıştır. İranlı yetkililer ise, olayı önlememekle suçladığı İngiltere ve Sirazîlere destek çıkan Suudi Arabistan’a tepki göstermiştir. Hamaney’nin siyasî işler danışmanı Ali Ekber Velayetî: “İngilizler, isteseydi bir grup eşkiyanın düzenlediği bu saldırıyı engelleyebilirdi.” açıklamasında bulunmuştur. Mevcut gerilime yeni bir alan kazandıran Şirazîlerle devrim lideri Humeyni döneminde başlayan siyasî çekişmeye kısaca değinmek gerekir.

1979 İran Devrimi öncesindeki sürgün yıllarında Türkiye’den sonra Irak’ın Necef kentine geçen Humeyni,  Hüseyin Şirazî’nin amcası Ayetullah Muhammed Hüseyin Şirazî tarafından ilgiyle karşılanmıştır. Sonrasında ikili arasında sıkı bir ilişki kurulmuştur. Devrimin ilk yıllarında, devrime destek veren muhaliflerin öldürülmesine karşı çıkan Şirazî ile Ayetullah Humeyni arasında anlaşmazlıklar baş göstermiştir. Şirazî,    yaklaşık yirmi yıl Kum’da ev hapsinde tutulmuştur. İran’daki mevcut yönetime yakın kaynaklar ise Ayetullah Muhammed Hüseyin Şirazî’nin Şah döneminde kurulan SAVAK  (Milli İstihbarat ve Devlet Güvenlik Örgütü)  ile yakın ilişkisi olduğunu iddia etmişlerdir. Ayrıca Şirazî’nin 1980-1988 yılları arasındaki İran-Irak savaşına karşı çıkması da Humeyni-Şirazî dostluğunu bitiren etkenlerden biri olarak görülmektedir. Ayetullah Humeyni, İran ve Irak arasındaki bu savaşı “Allah’ın bir lütfu” olarak görse de Şirazî, muhalefeitini savaş karşıtlığı ile sürdürmüştür. Siyasî fikir ayrılığının yanı sıra akidevî olarak da farklı düşünen Şirazî, Humeyni gibi siyasetin dinden ayrılmayacağını düşünmüş ancak yönetimin velâyet yerine liyâkat usulüne göre tesis edilmesi fikrini savunmuştur. Şirazîlerin bu görüşü ise devrimden sonra Şii dünyasına liderlik etme gayreti olarak yorumlanmış ve ülke yönetiminden uzak tutulması gereken akım olarak görülmüşlerdir.

Şirazîler, Humeyni’nin ardından Hamaney’le de gerilimli bir süreç yaşamaya devam etmişlerdir. Şirazîlere ait olduğu öne sürülen radyo ve televizyon kanallarının İran yönetimi ve Hamaney aleyhine yayın yaptığı iddiaları, gerilimi canlı tutmaktadır. Ali Hamaney ise İngiltere’nin Şirazî ailesine olan desteğine tepki göstererek Şirazîler için “İngiliz Şiası” tabirini kullanmıştır.  Ayrıca Şirazî yanlılarının ortaya attığı; bazı üst düzey İngiliz yöneticilerinin Ehl-i Beyt’e yakın oldukları söyleminin yanı sıra tarikat üyelerinin her fırsatta İslâm büyüklerine hakaret ettiği iddiaları İranlı yöneticilere göre, Şirazîler’in İngiltere tarafından açıkça desteklendiğinin bir göstergesidir.

Londra’da yaşanan son olay, İran iç siyasetinin en çok tartışılan konularından biri haline gelmiştir. İran’da 2017 yılının son ayında öncelikle ülkenin içinde bulunduğu ekonomik nedenlerle başlayan toplumsal gösteriler hâlâ devam etmektedir. Ülkedeki ekonomik darboğaz ve sosyal çaresizlik nedeniyle artan protestolar, kadınların ülkedeki başörtüsü zorunluluğuna karşı eylemleri ile direnç bulmuştur. Ülkedeki Şii bir Sufî tarikat olan Gunâbâdî Dervişleri’nin protestoları ülkedeki gerilimi iyice tırmandırmıştır. Tüm bunların üzerine, düşük ücret ve yüksek enflasyon mağduru işçilerin protestoları ve yakın zamanda İsfahan’daki çiftçilerin susuzluk tehlikesi nedeniyle düzenlediği gösteriler, sosyo-ekonomik sorunları gözler önüne sermiştir. Bu gösterilere dikkat çeken İranlı analistler, Şirazî tarikatının bu girişimini, iç siyasetin gergin olduğu bir dönemde toplumsal muhalefette yer alma çabası olarak görmekteler. Şirazî tarikatının dönem dönem ortaya çıkışı da bu sürecin bir parçası olarak yorumlanmakta. Tahran yönetiminin, ülkedeki protestoların, Batılı ülkelerin desteği ile düzenlendiğini ileri sürmesi, Şirazî ailesinin İngiltere tarafından korunup kollandığı tezini destekler nitelikte olsa da yönetim karşıtı gruplar, İran yönetiminin bu yaklaşımını, muhalifleri susturma girişimi olarak değerlendirmektedirler.

İran yönetim anlayışının savunduğu Şii anlayışa göre, Şia ulemâsı ve Velâyet-i Fakîh kurumunun varlığı nedeniyle “düşman” açıktan veya gizli bir şekilde entelektüel, politik ve fiziksel bir saldırıya geçmiş durumda. Özellikle günümüzdeki Şii karşıtlığı ile ilgili propagandanın temelinde Hz. Hüseyin’in anıldığı yas törenlerinin “bid’at” oluşu, Hz. Mehdî’nin dünyaya gelmediği ve Velâyet-i Fakîh kurumunun Ayetullah Humeyni’nin ürettiği “politik ve nevzuhur bir tez” olduğu iddiaları yer almaktadır. Tahran’ın siyaset yapıcıları, bu “oyunun”, İngiliz Şiiliği ve Şirazî tarikatı aracılığıyla yeniden devreye sokulduğu görüşünde. Yönetime yakın analist ve toplumbilimcilere göre, bu tarikat “aşırılık” tabiri ile özetlenebilir. Bu hareketin belki de en fazla öne çıkan yönü, Ehl-i Sünnet dünyasında görülen tekfirci ekolün muadili denilecek ölçüde kendi dışındaki Müslümanları kâfir sayması, onların tüm kutsal değerlerine hakaret etmeyi itikadî bir görev bilmesidir. Ayrıca bu tarikatın, söylem ve eylemlerinin, Selefî tekfirciliği besleyen bir işlevi de bulunuyor ki bu bütün İslâm dünyasını tehdit edecek boyutlara varabilir.

Sonuç itibarıyla, Humeyni ve taraftarları, 1979 yılında bütün İranlıların desteğini alarak Şah yönetimine son verdi. Devrim sonrası uygulamalar, daha demokratik bir ülke şiarıyla devrime destek olan İran toplumunun birçok kesimi için hayal kırıklığıydı. Devrimin yanında olan gruplar, zamanla muhalif konumuna gelerek dünyanın farklı yerlerinde muhalefet faaliyetlerini sürdürmekteler. Şirazî Tarikatı da başlangıçta devrim destekçisi olarak öne çıksa da görüş ayrılıkları nedeniyle zamanla devrimle çatışan bir pozisyon aldı. Söz konusu grup, İran’da dönem dönem yaşanan protestoları kullanarak varlığını canlı tutmaya devam edecektir. İran yönetimi ise ülkedeki protestoların, halkın haklı taleplerinden kaynaklandığını görmek    yerine “Batı tarafından tezgahlanan bir oyun” olduğu tezini işlemektedir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.

Görüşler Haberleri