Can Baydarol: Terörün kaynağı Avrupa'nın ötekileştirme politikası

AB Uzmanı Can Baydarol, Paris saldırıları sonrası Avrupa ülkelerinin ulus devlet kimliğine bürünebileceğini söyledi. Baydarol, "Avrupa bir kez daha anladı ki, Türkiyesiz istikrar onlar için hayal" dedi.

Avrupa Birliği ve Küresel Araştırmalar Derneği Başkan Yardımcısı Can Baydarol ile, Paris saldırılarının ardından Avrupa’nın nasıl bir şekil alacağını konuştuk. Avrupa’da terörü tırmandıran zeminin ötekileştirme politikalarından güç aldığını ifade eden Baydarol, “Dönüp dolaşıyoruz, evet yine kapitalizme geliyoruz. Kapitalizmin yeniden yapılandırılması şart” dedi. Avrupa ülkelerinin ulus devlet görünümüne geri dönebileceğini belirten Baydarol, “Avrupa Türkiyesiz istikrara kavuşamayacağını artık çok iyi anlamıştır” diye konuştu.

Paris saldırılarını Avrupalının gözünden nasıl değerlendiriyorsunuz?

İslam ve terör Avrupalının gözünde gitgide daha da birleşiyor. İslamofobi iyice yükselecek. Yurtdışında yaşayan Müslümanlar için yaşamak daha zor hale gelebilir. Batılı faşist gruplar çıkabilir meydana. Ama sorun sadece IŞİD meselesi değil. Yaşananlarda Fransa’nın emperyal politikalarının da etkisi olduğu eleştirisini yapmak zorundayız. Fransa’da doğmuş Cezayir ve Fas asıllı Müslüman azınlığın kötü koşullarda yaşıyor olmasının ortaya çıkardığı bazı etkenler var. Sosyolojik bir gerçeklik var. Paris dediğin zaman bir yaşam biçiminden, şık kafelerden, Edith Piaf şarkılarından, şaraptan, romantizmden, modadan bahsediyorsun. Ama bu sözünü ettiğimiz Müslüman azınlık tüm bunlardan dışlanmış ve ötekileştirilmiş. Bunun travmatik etkileri sözkonusu. Ama Avrupalı bunu böyle görmektense İslamofobi ile tepki vermeyi daha kolay buluyor. Oysa terörün kaynağı dinsel değil toplumsal.

Ötekileştirme insanlığa karşı suç ilan edilsin

Avrupa ya da daha özelleştirecek olursak Fransa nerede hata yaptı?

Fransa Müslüman azınlığı doğru dürüst asimile edemedi. Sistemin içine yerleştirip toplumla bütünleştiremedi. Paris’te ikinci sınıf insan olarak doğmuş olmanın ezikliği içinde yaşıyor çoğu Müslüman. Avrupa eğitim sistemini baştan sona gözden geçirip ötekileştirmeye fırsat vermeyecek bir altyapı oluşturmalı. Ötekileştirme insanlığa karşı işlenmiş bir suç olarak kabul edilmeli. Din, dil, ırk ayırt etmeden herkesin eşit olduğu yeni bir algı yerleştirilmeli. Bir Müslümanla sırf onun gibi olmadığı için arkasından alay ediyorlar hala. Ben gençliğimde Almanya’da kafede bir kızla tanışırdım mesela, Türk olduğumu öğrenince kız sırtını döner çeker giderdi. Bu bile ciddi bir ötekileştirmedir. Sosyal entegrasyon hala daha sağlanamadı.

Avrupa Birliği ve Küresel Araştırmalar Derneği Başkan Yardımcısı Can Baydarol

Ötekileştirme dışında sorunun sınıfsal da bir yönü olduğunu düşünür müsünüz?

Dünya nüfusunun yüzde 15’ini temsil eden grup, dünya gelirinin yüzde 85’ini paylaşıyor. Geri kalan yüzde 85’lik grup ise dünya gelirinden sadece yüzde 15 pay alıyor. Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar demişler. Sen Şanzelize’de kız arkadaşınla kahveni içerken adam dileniyorsa orada sorun başlar. Kendini patlatmayı göze almış olan birine karşı kimsenin yapabileceği hiçbir şey yoktur. Bu radikalizmi nasıl yaratık diye hep beraber oturup düşünmek gerekiyor. Sorun yine dönüyor dolaşıyor kapitalizme geliyor. Kapitalizmin yeniden yapılandırılması şart. Tüm bu yaşananlara 40 yıl sonra tarihçiler üçüncü dünya savaşı diyebilirler.

Türklerin at seçer gibi dişlerine bakarlardı, benzerini Suriyelilere yapıyorlar

Bundan sonra Avrupa’nın refleksleri nasıl olur?

Fransa İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ilk kez olağanüstü hal uygulamasına geçti. Olağanüstü hal bir AB uygulaması olabilir mi, tabiki olamaz. Bu bir ulus devlet uygulamasıdır. Avrupa bu süreçten sonra ulus devlet görünümüne geri dönebilir. Özgürlükleri kısıtlayıcı bir Avrupa’ya doğru gidilecek gibi görünüyor. Çünkü güvenliğin dozunu arttırdıkça özgürlüklerden taviz vermek zorundasınız. Bu arada Paris’in ortasında bu kadar örgütlü bir olayın istihbaratın gözünden kaçmış olması da ciddi bir sorundur. Avrupa’nın istihbarat örgütleri çuvallamıştır.

Hem İslamofobi yükseliyor, hem de Müslüman ülkelerden göçmen almaya devam ediyorlar. Bu çelişki değil mi?

Mesela Almanya’da Alman nüfusun yaş ortalaması şu an 60. Göçmen almazlarsa peki bu yaşlı Almanları kim finanse edecek… Avrupa sosyal güvenlik standartlarına göre, bir emekli maaşı için bizdeki gibi bir kişi değil, üç kişi çalışması gerekiyor. O yüzden çalışacak adama ihtiyaçları var. Üniversitelerde okuyanların çok azı Alman. Genç beyinlere ihtiyaçları var. Bu şartlarda göçmen alımını durduramayacaklarına göre, Avrupa’nın yeni bir uluslararası politika üretmesi gerek. Daha eşitlikçi ve daha insancıl.

Suriye mülteci krizi bu anlamda bir fırsat olabilir mi?

Maalesef Suriyeli mülteciler konusunda da hala en faydalı mülteciyi kendime nasıl alırım derdinde olduklarını görüyoruz. Türkleri Avrupa’ya ilk aldıklarında sağlıklılar mı diye at seçer gibi dişlerine bakarlardı. Şimdi Suriyelilerin de eğitimine, işine yarayıp yaramayacağına bakıyorlar. Ülkelerin çıkar algıları değişmeli. Dış politika reel politikanın en insafsız yaşandığı yer. Çıkar sistemi üzerine de insani değerleri oturtmaya çalıştığında olmuyor, örtüşmüyor çünkü. Yine aynı yere geleceğiz, esas sorun hakikaten de kapitalizm.

Türkiyesiz bir Avrupa'nın istikrara kavuşması hayal

Tüm bu gelişmeler Türkiye’yi nasıl etkiler?

Sırf Suriyelileri almamak, bizde kalmalarını sağlamak için Türkiye’ye bolca bahşiş verecekleri bir döneme gireceğimizi düşünüyorum ki, bunun ilk emarelerini de görüyoruz zaten. Kötüleri, işe yaramayanları sizde kalsın, iyileri, genç ve eğitimli olanları bize verin yaklaşımı içindeler. Bu yüzden Avrupa ile şimdiye kadar hiç görmediğimiz kadar iyi ilişkilere tanıklık edeceğiz bence. Ayrıca bu mülteci kriziyle beraber Avrupa bir şeyi çok iyi anladı ki, Türkiyesiz bir Avrupa’nın istikrara kavuşması hayal. Türkiye’nin sınırlarını kontrol edememesi halinde fatura fena halde Avrupa’ya patlar. Bu süreçte biz de çok duygusal hareket etmemeliyiz. Mülteciler içine karışan IŞİD teröristlerine karşı dikkatli olmalıyız, sınırdan herkesi öyle kolayca geçirmemeliyiz.

AB’ye üye olmakla ilgili artık çok da hevesli çoğu kesim. Bu konuda ne söylersiniz?

İstikrar için hukukun üstünlüğünün kendi kafamıza göre değil, uluslararası normlara göre yeniden yapılandırılması gerek. Bu yeniden AB rotasına girmemizle ve istikrar algısıyla ilişkili. Ak Parti’nin tek başına iktidara gelmesi istikrar algısı yaratmaya yetmez yabancı yatırımcı açısından. Demokrasiyi bir çoğunluk değil çoğulculuk rejimine dönüştürmediğin ortamda, malesef istikrarın kalıcılığından bahsedemeyiz. Dünyada cazibe merkezi olabilmek için yeniden AB rotasına girmeliyiz.

Bizim üye olacağımız AB, bugünkü AB olmaz 

Sizce AB birgün Türkiye’yi alacak mı?

Herkesin birbirine ihtiyacı var. Hele de böyle bir dönemde. Uluslararası ilişkilerde temelde bir çıkar algısı vardır. Ve bu algı doğrultusunda AB, Türkiye’yi bir gün kabul edebilir. Ama bizim gireceğimiz AB bugünkü AB olmaz. Çok alakart bir Avrupa olur. Yani tam üyelik olmaz, imtiyazlı bir üyelik olur. Tıpkı İngiltere’nin üyeliği gibi.

Biraz açar mısınız?

Mesela biz Euro para birimine geçsek halimiz Yunanistan’dan on kat daha beter olurdu. Bütün paranın değeri AB merkez bankasının elinde olacak. Kötü bir duruma düşünce paranı devalüe etme şansın olmayacak. Bunu istemeyiz. Onlar da istemez zaten, Türkiye gibi şeffaf olmayan bir ülkede paranın nereye gittiğini kontrol edemezler. Mesela tarım konusunda da müzakerelerden olumlu yanıt alamayız. Toprak genişliğimizden dolayı her yıl tarım için bize 20 milyar Euro vermek zorunda kalırlar. O zaman da Fransız ve Alman çiftçisi isyan eder.

Türkiye'de Müslüman Demokrat yapısı oluşturmak istediler

70’lerde Avrupa üye olmamızı kendisi teklif ediyordu. Sonra ne değişti?

Sovyetler’in dağılmasından 2001’in 11 Eylül’üne kadar geçen dönemde Türkiye çok ciddi bir kimlik sorunu yaşadı. NATO’nun sarsılmaz bekçilerinden biri olan Türkiye’nin önemi, SSCB dağıldıktan sonra sorgulanır hale geldi. Türkiye 22 yıl dışlandı. Ancak 11 Eylül ile muhatabı belli olmayan başka bir sorun ortaya çıktı; Terör. Bundan sonra sağlam duracak bir Türkiye’ye ihtiyaç doğdu yeniden. Bu yüzden de Avrupa tıpkı Hıristiyan Demokratlar gibi Türkiye’de de Müslüman Demokratlar tarzı bir yapı oluşturmak istedi. Ak Parti’nin desteklenmesi de bu yüzdendi. Ama sonra Ak Parti bu çizgiden çıktı. Davutoğlu fabrika ayarlarına geri dönmek lazım derken bunu kastediyordu bana göre.

Neden o çizgiden çıkıldı?

Çünkü Avrupa bizi yine ötekileştirdi ve itti. Batı’dan yüzünü dönen Türkiye de Doğu’ya yöneldi.

Hem 2001’den sonra yeniden Türkiye’ye ihtiyacı olduğunu anlıyor, hem de kısa süre sonra itmeye başlıyor. Bu mantıklı gelmiyor…

Siz Avrupa’nın çok stratejik düşüncelere sahip olduğunu mu düşünüyorsunuz? Avrupa’nın stratejik olduğu algısı dünyanın en büyük algı yanılgısıdır ve tamamen komplo teorisidir. Türkler böyle bir merkezi akla inanmayı seviyorlar ama böyle bir şey yok. Herkes AB’nin bir birlik olduğunu sanıyor. Ama aslında birlik değil sadece birlik olmaya çalışıyor. Adı Avrupa Birliği ama ortak politika geliştiremiyorlar. Ortak güvenlik politikası bile yok. Kimisi Amerika’nın peşine takılıyor. Kimi Amerika’ya karşı çıkıyor mesela. Kendi içlerinde anlaşamadıkları için Türkiye’ye karşı da kalıcı bir strateji geliştiremiyorlar.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.

İlgili Haberler

Hollande: Olağanüstü hal bu geceden itibaren 3 aya çıkacak

Güncel Haberleri