Bir türbülansın içinde gibiyiz

Sanayileşme sürecini tamamlayamadan bilgi toplumu olma yolunda çabaladığımız bu dönemde, iki tarafın sıkışmışlığı arasında gidip geliyoruz. Zira internetin ve dolayısıyla sosyal medyanın da hayatımıza nüfuz etmesiyle birlikte tüm bildiklerimiz tepetaklak oldu.

SEMRA ALKAN

Sanayileşme sürecini tamamlayamadan bilgi toplumu olma yolunda çabaladığımız bu dönemde, iki tarafın sıkışmışlığı arasında gidip geliyoruz. Zira internetin ve dolayısıyla sosyal medyanın da hayatımıza nüfuz etmesiyle birlikte tüm bildiklerimiz tepetaklak oldu. Etrafımızdaki her şey hızla değişiyor, hayat tarzımız değişiyor, tüketim alışkanlıklarımız değişiyor, hayata bakışımız ve en önemlisi hayattan beklentimiz değişiyor… Özellikle gençlerdeki değişimin hızı çok daha fazla… En sıkıntılısı da değişimin bu denli şiddetli olduğunun farkında değiliz...

Kimse şu an tam olarak nereye ulaşacağımızı kestiremiyor… Bilinmeyen o kadar çok değişken var ki, yeni olan o kadar çabuk eskiyor ki… Kimse olanların hızına yetişemiyor… Dünya olarak sürükleniyoruz, tabii bu sürüklenme macerasında ülkeler kendi hegemonyalarını devam ettirme gayretinde… Ancak hiç olmadıkları kadar zorlanıyorlar. Zira eskiden her şey daha öngörülebilirdi, kurallar daha belirgin, yapılacaklar sanki bir liste ile belirlenmişti. Ancak şimdi “bir türbülansın içinde gibiyiz”. Herkes kemerlerini sıkı sıkıya bağladı ve olacakları bekliyor…

Nitekim taşlar yerinden oynadı bir kere… Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı ortadadır... Her alanda, her sektörde değişim kaçınılmaz görünüyor…

Dünya genelinde ekonominin yavaşlaması, Brexit riski, ticaret savaşları, jeopolitik risklerin ve gerilimin artması; “güvenlik” ve “ekonomi” ile ilgili kaygıların en çok konuşulan meselelerin başında gelmesine neden oluyor. Zira ortaya çıkan bu sıkışmayla birlikte, ülkeler bilgi çağına çok daha fazla tutunmaya çalışıyor. Aslında ayakta kalma mücadelesi veriliyor denilebilir. Her konuda teknolojik yenilikler yakalanarak üstünlük sağlanmaya çalışılıyor. Zira bir anlamda bu süreçte, ülkelerin başat olma yarışını izliyoruz…

Dönemin en dikkat çekici mottosu sanırım “bilginin peşinde olmak”…

Öncelikle, bu süreçte, tüketim alışkanlıklarının hızla değiştiği gözlemleniyor. Zira tüketiyoruz, tadına bakıyoruz, geziyoruz, deneyimliyoruz… Bunları yaparken artık çok daha dikkatliyiz, çok daha inceliyoruz, çok daha sorguluyoruz, kısacası, daha fazla bilginin peşindeyiz…

Görünen o ki, tüketiciler daha fazla araştırıyor, harcama yaparken daha rasyonel davranıyor, kalite beklentisiyle seçeneklerini sonuna kadar sorguluyor. Ayrıca, ekonomik kaygılar sebebiyle, gereksiz alışveriş yapmaktan kaçınıyor. Bu durumda, firmaların işi zor görünüyor. Zira pazarlamanın kuralları tüketiciler lehine şekilleniyor denilebilir. Eskiden markaların belirlediği öncelikleri tüketiciler takip ederdi. Şimdi iş tersine döndü. Dolayısıyla, firmaların çok daha araştırma odaklı, yenilikçi ve özellikle tüketiciyi dinleyen bir yapıya geçmeleri kaçınılmaz oldu.

Kısacası, uzmanlaşan, bilinçli bir tüketici kitlesi ile karşı karşıyayız… Her yerden, her an istediği bilgiye ulaşabilen tüketiciler karşısında, geleneksel yöntemler ile yapılan pazarlama kampanyalarının başarılı olması pek mümkün görünmüyor. Tüketiciler, daha sofistike, özgün, hızlı, çevreye ve hayvan haklarına duyarlı, kendisini özel hissettiren, heyecanlandıran markaların peşinde. Bununla birlikte, sosyal medya platformlarında tüketicilerin iyi ya da kötü anlamda etkileşiminin çok yüksek boyutlara ulaştığı gözlemleniyor. Dolayısıyla, herkes sonuna kadar bilginin peşinde…

Gelinen bu noktada, toplumsal refahımızın, en önemlisi yaşam kalitemizin artırılması amacıyla, bilgi çağını yakalayan ülkeler arasında yerimizi ivedilikle almamız önemlidir. Buradan hareketle, son dönemde “bilgi çağı”, “teknolojik olarak üstün olmak”, “entelektüel sermaye” kavramları hepimizin dilinde… Ayrıca, herkesin dikkat kesildiği bir cümle var: “Ekonomik ve siyasi bağımsızlık teknolojik bağımsızlıktan geçiyor”. Zira hepimiz konuyu bir yerinden yakalama çabasındayız…

Aslında, tam da bugünlerde, teknolojik gelişimde ne durumda olduğumuz konusu çok daha önem kazanıyor.

Öncelikle, savunma sanayisinde teknoloji geliştirme çalışmalarının ciddi bir ilerleme içinde olduğu ortadadır. Zira savunma sanayisinde dışa bağımlılığın giderek azalması, yerli üretim düzeyinin gün geçtikçe istenen seviyelere ulaşacak olması, sevindirici bir gelişmedir. Tam da bu noktada, Barış Pınarı Harekâtı sebebiyle, bazı ülkelerin silah satışını askıya alma söylemleri, teknolojik olarak bağımsızlığa ulaşmanın ne denli önemli olduğunu gösteren somut bir örnektir. Açıkçası, teknoloji geliştirme çalışmaları kapsamında ülke genelinde önemli bir duyarlılık oluşmaya başlamış olup, bu konuda ciddi emekler harcanıyor. Ancak son yaşadıklarımız gösteriyor ki, kaybettiğimiz her dakikanın bize yıkıcı maliyetleri getirebilme riski bulunuyor. Dolayısıyla, kamu ve özel sektör tarafından belirlenmiş öncelikli alanlarda teknoloji geliştirme çalışmalarına hız verilmesi zaruridir. Bu çalışmalara hız verilirken de, ülke genelinde bazı önemli hususların özellikle üzerinde durulması hepimizin yararına olacaktır.

Öncelikli olarak, “girişimcilik” kültürünün ülke geneline yayılması mühim bir hadisedir. Güçlü ekonomiye ve sürdürebilir büyümeye sahip olabilmenin yolu girişimcilerden geçiyor denilebilir. Zira ülkemizde “Jeff Bezos”ların, “Elon Musk”ların yetişmesi girişimcilik ekosisteminin oluşturulmasıyla, yaygınlaştırılmasıyla mümkündür. Diğer bir önemli konu da araştırma geliştirmedir. Ülkemizde Ar-Ge çalışmalarına verilen destek henüz istenen düzeyde değildir. Bu kapsamda çalışacak insan kaynağı sayısının daha da artırılması, tüm sektörlerin bu konuda özendirilmesi ve araştırma geliştirme ekosisteminin ülke genelinde yaygınlaştırılması öncelikli hedefler olarak belirlenebilir.

Bu noktada, konuyla ilgili bazı çarpıcı rakamları irdeleyecek olur isek; melek ve girişim sermayelerinin Türkiye’deki girişimlere yatırımları, yaklaşık olarak 60 milyon dolardır. Bu rakam, Amerika ve Çin’de, yaklaşık olarak 100 milyar dolar civarındadır. Hindistan ve İngiltere’de, yaklaşık olarak 8 milyar dolar, Almanya’da ise, 6 milyar dolar civarındadır (Türkiye Girişim Ekosistemi, 2018/2019). Diğer taraftan, profesyonel yazılım geliştirici sayısı, Almanya’da yaklaşık olarak, 851 bin, İngiltere’de 830 bin, Fransa’da ise 492 bindir (The State of European Tech Report, 2018). Biz de ise, bu rakamın yaklaşık olarak 140 bin civarında olduğu tahmin ediliyor. Buradan hareketle, gerçekleştirilecek tüm çalışmalarda istenen seviyelere ulaşılması amacıyla; kamu, özel sektör ve üniversite işbirliği ile “seferberlik” anlayışının oluşturulması ve bu konunun toplumun tüm katmanları tarafından içselleştirilmesinin gerekliliği ortaya çıkıyor.

Öte yandan, güvenlik konusunun merkezde olduğu bugünlerde özellikle stratejik bilgilerin güvenliği için “açık kaynak yazılımların” gerekli alanlarda kullanımının artırılması ve bu konunun teşvik edilmesi de önemli bir mevzudur. Zira kamu, özel sektör ve üniversitelerin bu konuya daha duyarlı olması ve bu alanda bir ekosistemin oluşturulması icap ediyor. Nitekim açık kaynak yazılımların kullanımı, özellikle stratejik alanlarda dışa bağımlılığın ve maliyetlerin azaltılmasına katkı sağlayacaktır. Ayrıca, yazılım sektörü ülkemiz sınırları içinde şekillenmeye başlayacak ve yabancı yazılım firmalarına bağımlılık oranı zamanla daha da düşecektir. Bu anlamda, özellikle Almanya’nın son dönemde yaptığı ataklar dikkat çekicidir.

Son olarak, ülkelerin her konuda teknolojik yenilikleri yakalama gayretinin zemininde küresel anlamda gücü elinde tutabilme hedefi yer alıyor denilebilir. Tam da bu noktada, son dönemde, teknoloji firmalarının tekelleşme eğiliminde olduğu gözlemleniyor. Dolayısıyla, bu durum dünya genelinde gerilim ortamının daha da yükselebilme potansiyelinin olduğunu gösteriyor. Nitekim şu an, çok büyük bir yarışın içindeyiz. Bu yarışta başarıyı, hep birlikte hareket ederek, tüm farklılıklarımızı zenginlik olarak görerek ve en önemlisi de bilginin peşinde koşarak yakalayabiliriz…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.

Görüşler Haberleri