İNCİ DÖNDAŞ
Sayısız hikaye ve romanda ismi geçti, adına şiirler yazıldı, dizi ve filmlere konu edildi. Yüzyıllardır yerli yabancı pek çok kişiyi ağırlayan Kapalıçarşı’nın bu kez inşasını anlatan bir roman yazıldı. Kitapta tarihi çarşının nasıl yapıldığı anlatılıyor. Fuat Sevimay’ın kaleme aldığı ‘Kapalıçarşı’da bu mekanın yapımıyla ilgili bilgiler doğru, inşasını yapanlar hayal ürünü. Biraz mistik, biraz ironik ve edebi değeri yüksek bir roman.
Edebi değerine ilişkin ödülü henüz basılmamışken alan ‘Kapalıçarşı’, 2015’te Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Ödülü’nün sahibi oldu ama daha yeni yayımlandı. Bunun nedenini sorduğumuz Sevimay “Ödülden sonra beklemesinin nedeni o sıra James Joyce’un ‘Finnagan Uyanması’ adlı metninin çevirisiyle uğraşmamdı. O bitmeden gözüm başka hiçbir şeyi görmedi. O, 2016’da yayımlandı, sıra bu romanımın yayınına geldi” yanıtını veriyor. Bu arada hemen belirtelim Sevimay’ın ‘Ara Nağme’ adlı öykü kitabı ise 2014’te Orhan Kemal Öykü Ödülü’nü almıştı.
Roman 1450’lerin ikinci yarısında başlıyor. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethetmiş. Kendisine İstanbul’un fethinde ne büyük hüner gösterdiğini söyleyenlere “Şehrin alınması kafi değil. Hüner, şehrin inşa edilip reayanın gönlüne girmekte yatar” der. Kapalıçarşı’nın inşası gündeme gelir. Roman, onu oluşturacak mermerlerin hikayesiyle başlıyor. Mermerler Marmara Adası’ndan yola çıkıyor ama İstanbul’a sadece biri ulaşıyor. Fakat tarihi çarşının inşası için daha fazlasına ihtiyaç duyuluyor. Nazar Usta, taşların sırrına ulaşıyor, aktardan alıp da hazırladığı iksirle mermerleri çoğaltıyor. Bu mermerler Trakya’dan gelenlerle birleşince Kapalıçarşı’nın yapımının önünde bir engel kalmıyor.
Sevimay, neden mermerlerin hikayesiyle başladığı sorumuza “Bizden önce o nesne vardı o nedenle onun üzerine temellendirmek istedim” diyor. O mermerler eşyanın ruhuna inanan yazar tarafından canlı tasvir edilmiş, örneğin Aras ile Meriç adlı mermerler birbirlerine aşık oluyor. Yazar zaten “Taş taşa aşık olmuşken insan nasıl taş kesiyor anlamam” sözlerini kaydediyor. Kahramanlar tabii ki yalnızca mermer değil! Kapalıçarşı kurulurken pek çok farklı kesimden Arap, Acem, Ermeni 13-14 kişinin yolu aynı yerde kesişiyor. Sevimay kitabında, bu kurgu karakterlerin hepsinin eğlenceli hikayesini ve sonra onların yüzyıllar sonra bugüne ulaşan torunlarını anlatıyor.
Sevimay’ın Kapalıçarşı’sında zaman, olayın geçtiği mekan, eski İstanbul, biraz efsun derken roman tarzıyla İhsan Oktay Anar’ın eserlerini anımsatıyor. Anar’a da çok selam gönderiyor. Mesela onun romanlarındaki Uzun İhsan, Bengal kaplanları selamlardan birkaçı. Sevimay bu konuda “Onun kenarından geçtiysem ne mutlu bana...” diyor. Bu arada Sevimay’ın anlattığı fantastik olaylar da var romanda ama her şey dozunda. Sizi alıp da başka bir yere götürmüyor, ayaklarınız yere basarak okutuyor kendisini.
Sevimay, romanda “Acaba şimdi ne olacak” dediğiniz noktaları okuyucunun hayal gücüne bırakıyor. Nedenini ise “Güçlü bir edebiyat sağlamak. Ben hayal ettim yazdım, istedim ki okur da hayal etsin, nereye isterse oraya götürsün” diyor. Okurlara bir not. Bu bir tarih kitabı değil. İlle de bir kategoriye sokmak isterseniz Sevimay’ın önerisi şöyle: “Tarihi olmayan, tarihte geçen roman.”
FESLEĞENİN GÖLGESİ, EDİRNE’NİN YAPRAK CİĞERİ KURMACASI
Romanda bazı bilgiler yazarın kurmacası. Mesela romandaki karakterlerden biri Bayezid Camii’ne gidiyor ama Bayezid Camii 1500’lerde yapılmıştı. Bir başka kahraman fesleğen ağacının gölgesinde uyuyor ama fesleğen saksı bitkisi. Bir başka karaktere patates yemediği için annesi fırça atıyor oysa patatesin Amerika’dan gelmesine daha yüzyıllar var. Mesela romandaki karakterlerden biri Edirne ciğeri yiyor. Yazar ciğer konusunda o tarihte yaprak ciğer yoktu diye itiraz edebilecek okur için önlemini parantez içinde yazdığı şu cümlelerle almış: “O tarihte ciğer henüz yaprak halinde pişirilmiyordu amma karışmayın adamın keyfine canım siz de! Canı öyle çekmiş.
GÖNÜL BORCUMU EDEBİYATLA ÖDEMEYE ÇALIŞTIM
Kitabını konuşmak için Kapalıçarşı’daki Şark Kahvesi’nde buluştuğumuz Fuat Sevimay’ın anlattığına göre Kapalıçarşı ile tanışması orta birinci sınıfı bitirdiği yaz tatiline denk gelmiş. Babası elinden tutup Kapalıçarşı’ya götürmüş, orada çalışması için tanıdık bir esnafa teslim etmiş. Edebiyat üzerinden Kapalıçarşı’ya bir gönül borcu olduğunu düşünen yazar “Çünkü burada ben insan tanıdım, farklı dilleri duydum, Babil Kulesi’nde dağılmışçasına insan dolaşıyordu, tarihe ve yaşadığı memlekete ait olmayı burada tattım. Burası beni ben yapan mekanlardan biri” diyor.
HAFTANIN KİTABI
Türkiye Ortadoğu’nun kültür kalesi
Ortadoğu’ya bu ismi 40’lı yıllarda İngilizlerin verdiğini söyleyen fikir adamı ve Türkiye Yazarlar Birliği Şeref Başkanı D. Mehmet Doğan, kelimenin ‘middile east’in karşılığı olarak dilimizde yer edindiğini belirtiyor. Kitabında “İslam’ın bu merkez topraklarını bin yıldan fazla Türkler yönetti” diyen Doğan, ardından okuyucuya kelimenin kökenine doğru bir yolculuk gerçekleştiriyor; Türk Dil Kurumu Sözlüğü, Encyclopaedia Brittanica, Meydan Larousse gibi kaynaklar ve tarihi belgelerde yer alan notlardan bölgenin tanımlamasını yapıyor. Kavram tartışmasından sonra ise ihtiyaca göre sınırları değişen hayalet coğrafyada Türklerin ve Türkçenin yeri üzerinde duruyor Doğan ve “Türkiye Türkçenin Batı’daki vatanıdır. Selçuklular döneminden başlayarak çok güçlü bir Türkçe edebiyat bu coğrafyada vücut bulmuştur. Osmanlı Devleti’nin başlangıcından itibaren de Türkçe devlet dilidir” sözlerini kaydediyor. Kitapta Mehmet Akif Ersoy, Mustafa Darir, Mehmed Ali Paşa ve Selahaddin Eyyübi gibi yazarların ve devlet adamlarının Türkçenin gelişimine büyük katkılar sunduğunu vurguluyor. Doğan, bölgenin Emevi, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı diye kronolojik hakimiyet sıralamasını yaparak İslam kültürü ve Türkçenin her zaman bir arada bulunduğunun altını çiziyor, “Türkiye Türkçenin Batı’daki vatanıdır” diyor. Bu nedenle Batılıların baskıcı yönetim anlayışı için tek mukavemet unsurunun Türkiye olduğunu iyi bildiklerini söylüyor. Doğan’a göre her açıdan zengin ve önemli olan bu coğrafyayı yani Türkiye’yi İslam dünyasından koparmak adına ellerinden geleni de yapacaklar.
YENİ ÇIKANLAR
Postmodern Sanat Güneşi
Zeki Müren’in sanat yaşamı bu kapsamlı çalışmada inceleniyor. Kitapta Müren’in radyo, plak ve gazino solistliği gibi farklı dönemlerinin analizi yapılıyor. Bu amaçla, söylemleri ve toplumsal bir figür olarak varlığı, müzikal kimliği ile sosyokültürel alanda temsiliyetini açıklamak üzere alternatif bu monobiyografi modeli oluşturulmuş. Yazılı, görsel ve işitsel kaynak incelemelerinin ışığında Sanat Güneşi’nin yaşamının kırılma noktaları da değerlendirilenler arasında yer alıyor.
Şapka çıkarılan yazar Márquez
20. yüzyılın en önemli yazarlarından Gabriel García Márquez’in yaşamındaki dönüm noktalarından kariyerine, eserlerinden siyasi görüşlerine ışık tutan bir çalışma. Latin Amerika edebiyatının önde gelen eleştirmenlerinden Gerald Martin, Cambridge Üniversitesi yayını olarak basılan bu kitabında, Márquez’i ve yapıtlarını hem analiz ediyor hem yer yer sertçe eleştiriyor. Ama tüm sert eleştirilerine rağmen Márquez’in usta yazarlığı önünde şapka çıkarmadan da yapamıyor.
ÇOK SATANLAR TÜRKİYE
Sen On Yedi Yaşımsın
Miraç Çağrı Aktaş
Hayvanlardan Tanrılara Sapiens
Yuval Noah Harari
Huzursuzluk
Zülfü Livaneli
Fesleğen
Hikmet Anıl Öztekin
Kürk Mantolu Madonna
Sabahattin Ali
Asi Kızlara Uykudan Önce Hikayeler
Elena Favilli, Francesca Cavallo
Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
Stefan Zweig
* Türkiye’de çok satan kitaplar idefix, Remzi, Babil, kitapyurdu ve D&R listelerinden derlenmiştir.
FRANSA
Quand sort la recluse
Fred Vargas
La fille de Brooklyn
Guillaume Musso
Le temps est assassin
Michel Bussi
La tresse
Laetitia Colombani
La dernière des
Stanfield Marc Levy
Rêver
Franck Thilliez
L’Amie prodigieuse
Elena Ferrante
Fransa’da çok satan kitaplar listesi Amazon.fr, Senscritique, Decitre ve Livre.fnac listelerinden derlenmiştir.