DETAY HABER: SELİM YILDIRIM
Süper Lig’de 2018-2019 sezonunun 15 haftalık dilimi geride kaldığında Türk futbolseverlerin daha önce hiç tanık olmadığı bir tablo ortaya çıktı. 1959’dan bu yana oynanan ligde şampiyonluklara ambargo koyan, sadece 6 kez Trabzonspor’a, bir kere de Bursaspor’a kaptıran Türk futbolunun 3 lokomotif kulübünün üçü birden ilk kez ilk ikinin dışında kaldı. Beşiktaş, lider Medipol Başakşehir’in 7 puan gerisinde 25 puan ve averajla 4. basamakta kendisine yer bulurken, aynı puana sahip Galatasaray 7. Sıraya kadar geriledi.
Ancak ‘3 büyükler’ olarak adlandırılan devlerden Fenerbahçe, ezeli rakiplerinden çok daha vahim bir tablo ortaya koydu. Tarihinin en kötü ilk 15 haftasını yaşayan Sarı-Lacivertli ekip, 14 puan ve averajla 17. basamakta yer aldı.
Kuşkusuz bu durumun en önemli nedenlerinden biri de ekonomik şartlardı. Beşiktaş son olarak 2 milyar 495 milyon 267 bin lira borç, 376 milyon 157 bin lira da alacak açıklarken, Galatasaray’ın da 2 milyar 689 milyon lira borcu, 1 milyar 226 milyon lira alacağı olduğu dile getirildi. Fenerbahçe’nin borcu ise 4 milyar liraya dayandı. Yani Türkiye’ye sayısız gurur yaşatan devlerin toplam borcu 8.5 milyar lirayı aştı. Geçmişte borcu borçla ödeme, öteleme ya da üzerine koyarak ilerleme yöntemine başvuruluyordu. Ancak geç kalınmış bir adım da olsa UEFA’nın uygulamaya koyduğu finansal fair play kriterleri ‘haddi aşan’ transferlerin önüne geçti. UEFA ile mali konularda anlaşmalara imza atan kulüplerimiz, eski uygulamaları terk etmek zorunda kaldı. Temelde, “Ayağını yorganına göre uzatacaksın. Kulübü kendi kaynakları ile yöneteceksin. Sürdürebilir bir ekonomiye sahip olacak, kulübü kişisel servetinle bile ayakta tutmayacaksın” diyen fair play kriterlerine uyulmaması halinde ciddi cezalar ile karşı karşıya kalındığı için ‘söz dinlemek’ zorunda kalan kulüplerimiz, geçmişte olduğu gibi ‘çilek’ tarlalarına uzaktan bakmak zorunda kaldı.
UEFA ile rakiplerinden önce el sıkışan Beşiktaş, şartlara uyarak kritik süreci geçmesine rağmen bu sezonun başında transferde ekonomik hareket etti. Bunun sonucunda Talisca’nın yeri tam olarak dolmadı, Demba Ba, Mario Gomez, Aboubakar ayarında bir santrfor almadı. Bu da sonuçlara yansıyınca Siyah-Beyazlı ekip ilk 15 haftayı taraftarını tatmin etmekten uzak bir noktada tamamladı. Galatasaray’da da durum farklı değildi. Özellikle mali sebeplerle yolların ayrıldığı geçen sezonun gol kralı Bafetimbi Gomis’in yeri dolmadı. Fenerbahçe’ye gelince… Sarı-Lacivertliler de ekonomik zorluklar nedeniyle önce Farnandao’yu, ardından Giuliano ile Josef de Souza’yı satan Sarı-Lacivertli kulüp, kasasına yaklaşık 25 milyon euro koydu. Buna karşılık 16 milyon euro kiralama ya da bonservis bedeli ödeyerek Jailson, Frey, Berke Özer, Harun Tekin, Slimani, Barış Alıcı, Ferdi Kadıoğlu, Diego Reyes, Tolga Ciğerci ve Yassine Benzia kadroya katıldı. Sonuç tam anlamıyla hüsran oldu.
Peki üç büyükler bu noktaya nasıl geldi?.. Asıl bakılması gereken nokta da aslında bu. Borç yükünün artık bir canavara dönüşmesi öyle birden bire olmadı. 2000’li yılların başında bile kulüplerimiz bugünkü ile kıyaslandığında ‘küçücük’ sayılabilecek borçları olsa da kendi kendilerine yetebiliyorlardı. Futbol endüstrisinin giderek büyümesi, bugün tek bir oyuncu için 200 milyon euronun üzerinde rakamın konuşulabiliyor hale gelmesi ister istemez Türk futbolunu da etki altına aldı. Eskiden 300-500 bin euro istenecek oyuncular için kapılar 3-5 milyon eurodan açılmaya başlandı. Avrupa’da söz sahibi oyuncuları Türkiye’de oynamaya ikna etmek için yıllık 4-5 milyon euro garanti paralar da bu furyayı takip edince kulüpler geleceklerini temlik altına alarak harcama yapmaya, sadece ‘yerel’ başarılar için servet ödemeye başladı.
Bu duruma attığı hiçbir adımın, harcadığı milyon euroların hesabı sorulmayan yöneticilerin savurganlığı, yanlış transferler, yabancı oyuncu ya da teknik direktörlere ödenen tazminatlar ve altyapılardaki geri gidiş de eklenince Türk futbolu kendini borç sarmalının içinde buldu. Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray sahip olduğu derin kökler nedeniyle her şeye rağmen ayakta kalmayı başarsa da Gaziantepspor, Manisaspor, Kocaelispor, Sakaryaspor, Erciyesspor gibi bazı kulüpler büyük yıkım yaşadı.
Yabancı transferinde büyük hatalar yapan 3 büyükler, Anadolu’da filizlenen oyuncular için bile adeta savaşa tutuştu ve akıl almaz rakamlar ödedi. Örneğin; son dönemde Mehmet Topuz, Ozan Tufan ve Mehmet Ekici konusunda Beşiktaş ile rekabete giren Fenerbahçe, Mehmet Ekici’yi bedelsiz olarak kadrosuna katsa da Mehmet Topuz’un bonservisine 9 milyon euro, Ozan Tufan’ın bonservisine de 7 milyon euro ödedi. Ancak üç oyuncudan da beklediği verimi alamadı.
Asıl sorun ise yabancı transferinde yaşandı. Anadolu kulübü istediğinde 500 bin euro istenen bir oyuncu için 3 büyüklerden biri devreye girdiğinde 4.5-5 milyon euronun talep edildiği hiç de yabancı olmadığımız bir konu haline geldi. 2000-2001 sezonundan sonra Gheorghe Hagi, Gheorghe Popescu, Mario Jardel, Franck Ribery, Milan Baros, Wesley Sneijder, Didier Drogba, Lukas Podolski, Guti, Demba Ba, Mario Gomez, Pierre van Hooijdonk, Alex de Souza, Nicolas Anelka, Roberto Carlos gibi yıldızların yolunun Türkiye’den geçmesi elbette Türk futbolseverler için çok önemliydi. Ancak bunun yanında adın sanı duyulmamış, Türkiye içinde daha iyisi bulunabilecek ve hiçbir şey vermeden yabancı futbolculara çok daha fazla tanık olduk. Bu araştırmaya konu olan 2000-2001 sezonu ve sonrasında Beşiktaş 70, Fenerbahçe 80, Galatasaray ise 85 yabancı oyuncu transfer etti. Toplamda 235 yabancıdan 50’si, bilemedin 60’ı takımına katkı sağladı. Diğerleri ise bu ülkenin milyonlarca eurosunu alıp, ardına bakmadan gitti. Tek bir maça bile çıkmadan yolların ayrıldığı oyuncular oldu. Mesela; Galatasaray’ın kadrosunda yer aldığı 3 sezonda sadece 13 lig maçına çıkan Tobias Linderoth’un sadece bonservisine Temmuz 2007’de 3.5 milyon dolar ödendi. İsveçli oyuncunun Sarı-Kırmızılı kulübe toplam maliyeti ise 18 milyon doları buldu. Bugünkü kura bakıldığında kabaca bir hesapla tam 95 milyon lira sadece Linderoth’a gitti.
Bunun yanı sıra 3 büyüklerin 2000 yılı içinde ya da sonrasında büyük rakamlar karşılığında kadrosuna kattığı Xavier, Frank de Boer, Abdul Kader Keita, Elano Blumer, Giovani dos Santos, Albert Riera, Ariel Ortega, Mateja Kezman, Maldonado, Daniel Güiza, Milos Krasic, Diego Ribas, Robin van Persie, Ailton, Rodrigo Tabata, Hugo Almeida, Alvaro Negredo gibi yıldızlar takımlarına pek katkı sağlayamadı.
Gheorghe Hagi gibi bir efsane için harcanan para kimseyi rahatsız etmez belki. Ancak adı telaffuz edildiğinde, “Böyle bir oyuncu mu gelmişti” denilecek futbolculara ödenen rakamlar bugünkü borç yükünün temelini oluşturdu. Oyunculara ya da teknik direktörlere ödenen tazminatlar da borç sorununun canavara dönüşmesinde önemli rol oynadı. Sadece teknik adamlara ödenen tazminat 30 milyon euroya ulaştı. Beşiktaş aynı zamanda sözleşmesini bitmeden yollarını ayırdığı İtalyan oyuncusu Matteo Ferrari’ye 7.9 milyon euro tazminat ödemek zorunda kaldı.
Altyapının altının oyulmasına gelince… Transferde kulübü borç batağına sürüklemek pahasına son derece cömert davranan yöneticiler, altyapı söz konusu olduğunda aynı yaklaşımı göstermedi. Geleceğin inşa edilmesi gereken altyapı merkezleri çoğu zaman işlevsiz kalmaktan kurtulamadı. Altyapılar genel olarak ömrünü bu işe vakfetmiş insanlar yerine bazı yöneticilerin kendilerine yakın buldukları kişilere emanet edildi. Hedef de çoğu zaman oyuncu yetiştirmek değil, ‘dost alışverişte görsün’ oldu. Bir oyuncuya ödenen sezonluk ücretin yarısı ile atılım yapılabilecek altyapılar çoğu zaman hak ettiği değeri göremedi. Bu durumun bir diğer kötü sonucu da 3 büyüklerin aidiyet duygusundan yoksun oyuncular ile dolması oldu…