ERKUT TEZERDİ / İSTANBUL
Bu yıl James Bond serisinin yazarı ‘Ian Fleming’ temasıyla üçüncüsü gerçekleştirilen Kara Hafta Festivali’nde polisiye edebiyatın geçmişi, bugünü ve geleceği konuşuldu. Yürütme kurulunda Doğan Hızlan, Ahmet Ümit, Adnan Özer, Metin Celal, festivalin gerçekleştirildiği Pera Palace Hotel Jumeirah’ın Genel Müdürü Pınar Kartal Timer ile festivalin ana sponsoru Deniz Bank’tan Kültür-Sanat Danışmanı Perihan Yücel’in yer aldığı etkinliğin söyleşiler kısmında ‘Polisiye ve Gazetecilik’, ‘Fantastik ve Polisiye’, ‘Casuslar ve Casusiye’, ‘James Bond: Romandan Sinemaya’, ‘Cinayetin Gizemi’, ‘Yeni Polisiyeler’ ve ‘Komşunun Polisiyesi’ gibi konu başlıkları değerlendirildi.
İki gün süren ve yerli-yabancı 26 yazarın konular üzerine değerlendirmelerde bulunduğu Kara Hafta Festivali’nin konuşmacıları ve moderatörleri şöyle: “Adnan Özer, Ahmet Ümit, Algan Sezgintüredi, Alper Canıgüz, yeni nesil Sherlock Holmes romanlarının yazarı Anthony Horowitz, Ayşe Erbulak, Doğan Kitap Direktörü Cem Erciyes, Cenk Çalışır, Ceyhan Usanmaz, Genç James Bond serisinin yazarı Charlie Higson, Azerbaycan Yazarlar Birliği’nden Çingiz Abdullayev, Cüneyt Ülsever, Elçin Poyrazlar, Ercan Akbay, Faruk Şüyün, Haluk Şahin, Sinestezya’nın yazarı Jeffrey Moore, Karen Robinson, April Yayınları’ndan Nazlı Berivan Ak, Nuray Atacık, Ömer Atakan, Rıza Kıraç, Kanada’nın çok satan yazarlarından Shari Lapena, Sibel Köklü, Yunanistan’ın çok satan yazarı Vassilis Danellis ve Yonca Eldener.
‘Fantastik ve Polisiye’ başlıklı söyleşide konuşan Jeffrey Moore, “Polisiyede ilginç olan hayal gücü değil. Ben kimsenin hayal gücünü okumak istemiyorum. Ayrıca çok satan kitaplara baktığımızda bunlar klasik hikâyelerin yeniden yazımları. Yeni bir şey yazıldığını düşünmüyorum. Sadece üzerine ekliyoruz. Bu süreçte etkilenebiliriz ama kendimizi tekrar etmememiz gerekiyor” diye konuştu. Edebiyatla iyi veya kötüden çok, doğru olanı açmak gerektiğini ifade eden Alper Canıgüz “Evet anti kahramanlar hep ilgi çekici olmuştur. Okuyucu kanun tanımayan adamlarla özdeşlik kurabiliyor” sözleri kaydetti. Moore “İyi ile kötüyü kıyaslayarak tatmin olmak istiyorsak, bunun derecesine dikkat etmeliyiz. Çünkü gençler etkilebiliyor” dedi. Söyleşinin moderatörü Nazlı Berivan Ak’ın her iki yazara “Eserlerinizi yurt dışına göre yazıyor musunuz?” sorusu üzerine Canıgüz “Ben edebiyatı yabancı romanları okuyarak öğrendim ancak yazarken ‘Zeki Müren’i de tanımaz bunlar, hadi bu Elvis Presley” olsun dediğim hiç olmadı. Kültüre ve dile bağlı kalıyorum” diye konuştu. Moore ise sırf belirli bir kültüre, dile göre yakınlık kurmak için yazmanın veya sırf ‘Bestseller’ olsun diye romanları kaleme almanın büyük bir hata olacağına dikkat çekti: “Mesela herhangi bir kültüre yakınlaşmak için cinsellik ya da komedi unsuru koymamak lazım.”
Adnan Özer’in moderatörlüğündeki ‘Polisiye ve Gazetecilik’ söyleşisinde 40 yıldan fazla bir süredir gazetecilik yaptığını söyleyen Haluk Şahin, edebiyatın gazetecilikten daha gerçek olduğunu belirterek “Dünyanın birçok ülkesinde polisiye yazarları eskiden gazeteciydi. Meslekten ayrılınca edebiyata adım atıyorlar ve bu polisiye çizgisinde devam ediyor. Türkiye’deki gazeteciler ise daha çok anılarını yazıyorlar” dedi. Cüneyt Ülsever, muammanın bulunduğu yerde insan aklının çelineceğini belirterek, romanın olmazsa olmazının ‘hikâye’ unsuru olduğuna dikkat çekti: “Ardından entrika gelir. Oğlan kızı sevmiş, kız da oğlanı, sonra evlenip mutlu olmuşlar... Bu roman değil! Ama oğlan kızı sever, vermezler ve bunun üzerine oğlan gidip kızın babasını vurursa bu roman olur... Ayrıca filmin veya romanın sonunda, daha önce hiçbir ipucu verilmeden bir kişi çıkıp her şeyi çözerse o hikâye düzgün değildir. Çehov haklı; oyunun başında duvarda tüfek asılıysa o silah oyunda mutlaka patlamalı.”
Türkiye Polisiye Yazarlar Birliği’nin katkılarıyla düzenlenen ‘Casuslar ve Casusiye’ başlıklı söyleşinin moderatörü Elçin Poyrazlar, konuşmaya Ian Fleming hakkında bilgiler vererek başladı. Poyrazlar, Fleming’in satış rekorları kırmasındaki en büyük nedenlerin başında dönemin ABD Başkanı Kennedy’nin yazarın kitaplarından bahsetmesiyle gerçekleştiğini söyledi. Casusiyenin bütün tarihçilerin ortak fikrine göre M.Ö. 2000’lerde Mısır’da başladığını belirten Ercan Akbay da “Artık sanayi casusluğu arttı” dedi. Sibel Köklü dünyanın en ilginç kadın casusu Mata Hari’nin yaşamını özetledi. Eskinin casuslarıyla ilgili saptamalarını sıralayan Cenk Çalışır, şunları anlattı: “Ustaca yöntemler uygulayan kişiler. Çok sayıda dil bilirler. Teknolojiye hakimler. Fiziksel mücadeleye girişirler... Ama günümüzde çok özel operasyonlar yapılmadıkça casusluk artık klavye üzerinde. Teknoloji ilerledikçe casusluk da değişiyor. Casusluk bitmiyor, sadece şekil değiştiriyor.” Hesna Odabaşı, günümüzde devletlerin casusluk faaliyetlerini birbirlerinden çok toplumlarına karşı ekran karşısında uyguladıklarını ifade ederek “Artık kimsenin özel hayatı yok. Alışveriş tercihlerimizi bile biliyorlar. Bunu bize karşı kullanıyorlar. Ürkütücü. Ama karşı çıkamıyoruz” diye konuştu. Bunun üzerine moderatör Algan Sezgintüredi “Tıpkı akıllı telefonlar gibi” dedi.
Sevin Okyay’ın moderatörlüğündeki ‘James Bond: Romandan Sinemaya’ başlıklı oturumda konuşan Genç James Bond serisinin yazarı Charlie Higson ilk iki Bond filminde kitaplarına sağdık kalındığını belirterek şunları aktardı: “Fleming romanlarında şaşırtmaz ama olağanüstü sahneler tasarlar. Yarattığım Bond ise Fleming’in hayal ettiği gibi değildi bence... Bond enteresan bir karakter; romanlarında, filmlerinde olduğu gibi 10 farklı kadınla beraberlik yaşamıyor. Klasik İngiliz kadınlarından değil de sportif kadınlarından hoşlanıyor. Filmlerinde cinsiyetçi bir üslup söz konusuyken kitaplarında kadınlarla kurulan güçlü ilişkiler bulunuyor. James, filmlerde kadınlara kötü davranıyor, kitaplarda böyle değil!” Anthony Horowitz, James Bond filmlerinin yayınlandıkları dönemin ruhunu yakaladığını vurgulayarak ‘Gold Finger’ın en iyi Bond filmi olduğunu söyledi: “Bond’un tüm ikonik hatları bu filmde yer alıyor.”
Moderatörlüğünü Faruk Şüyün’ün yaptığı ‘Yeni Polisiyeler’ söyleşisinde, bu türdeki en büyük unsurun gizem olgusu olduğuna dikkat çekildi. Polisiyenin sistematik yazım gerektirdiğini ifade eden Ayfer Kafkas, “Sırf cinayet yazmak adına karakteri yere düşürüp kafasını zemine vurdurarak öldürmekle olmaz” sözlerini kaydetti. Yonca Eldener’in “Gelişen teknolojiyle birlikte artık numarasız mesajlar dahi atılabiliyor” sözleri üzerine Kafkas, “Ben polisiyenin geleceğinde yapay zeka ile mücadele edileceğine inanıyorum” diye konuştu. “Neden Fransız polisiyesi güçlü? Veya Agatha Christie neden İngiliz? Çünkü bu parayla doğru orantılı” diyen Rıza Kıraç ise şöyle devam etti: “Kuzeylilerin polisiyeyi çok yazmasının nedeni, oturup düşünmek için zamanlarının çok olmasıyla alakalı.”
ORHAN PAMUK’U RUSÇA’DAN ÖĞRENDİK
‘Komşunun Polisiyesi’ başlıklı oturumda Çingiz Abdullayev, Azerbaycan edebiyatıyla ilgili bilgiler kaydetti: “Rus edebiyatından etkilendik... Mesela polisiye edebiyat Rusya’da 1950’lerde başladı, bizde ise 80’lerde... Bizde özellikle Rusça’dan tercüme edilen eserlerin sayısı çok. Nazım Hikmet ile Orhan Pamuk da en çok bilinen yazarlar arasında yer alıyor. Pamuk’u, eserleri Rusça’dan Azerice’ye çevrildikten sonra öğrenmeye başladık. Agatha Christie ile Arthur Conan Doyle’u da böyle tanıdık. Dünyada 200’den fazla dil var ama bizde de İngilizce, Rusça, Fransızca, İspanyolca ve Almanca dilinde yazılan eserler daha hızlı çevrilir ve okuyucuya ulaşır.”
BİLİMLE EDEBİYATIN BULUŞTUĞU YER
‘Cinayetin Gizemi’ söyleşisinde Kanadalı yazar Shari Lapena, romanlarının yayınlanmadan önce ülkesinde kurgusal bir değişimden geçmediğini belirtti. Ayşe Erbulak dünyada İskandinav polisiyesinin çok okunduğunu ifade ederek, romanlarınıın temelini Norveç’te kaldığı yıllarda attığının altını çizdi: “İlk romanımı Norveç’te öğrendiğim bir tekne kazasından esinlenerek yazdım.” 45 yaşına dek roman yazmadığını vurgulayan Nuray Atacık, ilk yazdıklarının polisiyeye yakınlığı ortaya çıkınca bu yönde bir roman yazdığını açıkladı. Cem Erciyes’in moderatörlüğünü üstlendiği söyleşide, bilimle edebiyatın buluştuğu yerin ‘Polisiye’ olduğunun ifadesine yer verildi.
YENİ ROMANDA NEVZAT GÖREVDE
Ahmet Ümit, 2018 Mart ayında edebiyatseverlerle buluşacak yeni romanının ilk sayfalarını paylaştı. Görünürde bir seri katilin yakalanma öyküsünün anlatıldığı kitabın karakterleri arasında Ümit’in önceki polisiye romanlarında olduğu gibi Başkomiser Nevzat ve ekibi bulunuyor. “Mevzu sadece seri katilin yakalanması değil” diyen Ümit, romanın “Bir insan neden böyle bir eylemde bulunur?”u sordurduğunu söyledi. Ümit, şunları dile getirdi: “Çocuk tacizi meselesi yüzyılın sorunu. Kimileri en büyük nedeni olarak ‘eğitimsizlik’i gösteriyor. Genel algı çok yanlış. Acaba en derinde ne var? Edebiyatın görevi de işte budur: Örtüyü kaldırıp hakikati insanla yüzleştirmek.”