KARAR RÖPORTAJ / MUSTAFA KARAALİOĞLU
Başbakan Binali Yıldırım, Suriye’de çözüm konusunda oldukça umutlu. “Çözüme yaklaşıyoruz” diyen Başbakan’ın bu umudunu aslında son dönemde hükümetin dış politikada izlediği ‘dostları artırma, düşmanları azaltma’ stratejisi çerçevesinde attığı adımlar besliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son Rusya ziyareti ve Putin ile görüşmesi, İran ile yeniden yakalanan ivme çözümü de kolaylaştırıyor. Başbakan, Suriye’de çözüm için de 3 madde sıralıyor.
Başbakan’ın önündeki belki de en önemli gündem ise FETÖ ile mücadele.
Hükümetin ve bütün olarak devletin 15 Temmuz darbe girişimi sonrası süreçte FETÖ yapılanmasıyla mücadelesi giderek derinleşiyor. ‘Derinleşme’ doğru kelime zira, örgütün devlet içindeki yapılanması da hali hazırda bir hayli derinlerde gizlenmiş bulunuyor. FETÖ’nün örgütlenme modeli, sinsi ve dikkatli karmaşık kadrolaşması tabiatı gereği mücadeleyi de bir hayli zorlaştırıyor.
Önceki akşam Başbakan Binali Yıldırım’la Çankaya Köşkü’nde uzun bir sohbet imkanımız oldu. Bu görüşmeyle iki sebep birlikte gerçekleşti. Hem başbakanlığa gelişi, hem de 15 Temmuz’daki tavrı nedeniyle “hayırlı olsun” ziyaretine gittim. Sohbetin ardından da Başbakan’a gündemdeki meseleleri sordum. Gülen’in iadesi, Suriye ve ekonomide yakın dönem beklentileri...
İşte Başbakan’ın cevapları:
ABD İADE ETMEK ZORUNDA
Yıldırım’a, “Tahmininiz nedir, Gülen’i bize verecekler mi?” diye sordum. “Mesele benim tahminimim ötesinde. Gülen’i bize vermek zorundalar. Yoksa, ABD’nin ülkemizdeki imajı sarsılıyor, daha da sarsılır. Bunu ABD’li yetkililere de söylüyoruz. Biden’a da (ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden) telefonda ısrarla iade etmeleri gerektiğini söyledim. Yakında gelecek, yine ayrıntılı şekilde konuşacağız. Haklı olduğumuz bir konu ve bunun çözüleceğini umuyorum” dedi.
Malum, FETÖ ile mücadelede içeride çok ciddi mücadele veriliyor. Başbakan Yıldırım, “FETÖ ile mücadelede hukuk ve vicdan kriterine uyulacak” vurgusunu yapıyor.
BÖLGE ÜLKELERİ İLE
Başbakan Yıldırım Suriye konusunda yakın gelecekte düşünülen gelişmelerden çok umutlu. Türkiye’nin dış politikada İsrail ve Rusya’dan sonra bu dosyayı da onarması gerektiğini düşünüyor.
Yıldırım, “Bölgedeki aktörlerle birlikte sorunu aşacağız” dedikten sonra prensipleri; yani bu çözümün bir anlamda sınırlarını şöyle sıralıyor:
“1- Suriye’nin toprak bütünlüğünü mutlaka koruyacak bir çözüm olacak. Dolayısıyla da bu ülkede PYD gibi bir devlet yapılanması söz konusu olmayacak.
2- Yeni dönümde mezhepsel, etnik ve bölgesel yapıların birinin üstünlüğüne dayalı devlet yapısı olmayacak. Yani, Suriye’de şu anda yaşanan kanlı problemin temelindeki arızanın giderildiği bir yapılanma tesis edilecek. Mezhepsel yapılanma olmayacağına göre bu, uzun vadede Esad’ın da olamayacağı anlamı taşır.
3- Meselenin Türkiye’yle ilgili en önemli kısmına gelince. Çözüm devreye girdikten sonra Türkiye dahil bölge ülkelerine sığınmak ve kaçmak zorunda kalan Suriyeliler belirli programla ülkelerine dönecek. Sadece Türkiye’dekiler değil Ürdün, Lübnan ve diğer noktalardaki sığınmacılar da...”
Yıldırım’ı Suriye’de çözüm konusunda iyimser gördüm. Nitekim bir süredir bu bahiste iddialı açıklamalar dile getiriyordu. Üç maddelik yaklaşımda yer alan PYD’nin yeni dönemde avantaj elde etmemesi konusunda anlaşılan o ki İran’ın da güçlü bir tavrı bulunuyor ve yeni çözüm parametlerinde bu ülkenin rolü de gözleniyor.
MOODYS’E MESELEYİ ANLATTIK
Kamuoyu, 15 Temmuz sonrası gerilimde pek dikkat etmedi ama geçtiğimiz haftalarda Türkiye’nin kredi notu konusunda ekonomi çevrelerinde ciddi bir olumsuz beklenti vardı. S&P’nin not düşürmesinden sonra Moodys’in de Türkiye’yi yatırım yapılamaz seviyeye çekme ihtimali konuşuluyordu. Neyse ki önceki Cuma günü bu kararın en azından 3 ay süreyle ertelendiği açıklandı da Türkiye, içinden geçmekte olduğu bu kritik süreçte bir anlamda nefes aldı. Başbakan’a bunu hatırlattım. “Bu konuda çok ciddi bir çaba sarfettik. Başta Başbakan yardımcısı Mehmet Şimşek olmak üzere çeşitli kanallarla muhataplarımıza kendimizi anlattık ve Türkiye’nin kredi notunun kırılmasının haksızlık olacağın söyledik. Karşılığını da aldık. Böylelikle, önemli bir zaman kazandık. 15 Temmuz’a rağmen Türkiye’nin makro göstergeleri gayet iyi. Sonuçta bir darbe girişimi yaşadık ama ekonomide terör saldırılarında olduğu kadar bile etkilenmedik. Rakamlar hızla toparlandı” cevabını verdi.
O AKŞAM SEMiHA HANIM HEP YANIMDAYDI VE SÜREKLİ OKUDU
Ve Başbakan darbe girişimi akşamından kendi özelinden çok önemli bir not aktarıyor: “15 Temmuz akşamı eşimi de yanıma alarak yola çıktım. Olayları duyunca gerekli önlemleri almaya çalıştık. Eşim hep yanımdaydı ve sürekli olarak Kur’an ve dua okuyordu. Tevekkül duygusu çok güçlüdür. Bir noktadan sonra durum anlaşılmaya başlanınca, bunun bir girişim olduğu ve başarıya ulaşamayacağı demecini verdim. Sonrasında zaten Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliği ve halkımızın kahramanlığı sayesinde tarih yazıldı...”