DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Merkez Bankası'nın karşılıksız bastığı paranın kur krizini tetiklediğini söyledi. Merkez Bankası'nın yedek akçesinin bir gecede sıfırlandığını da iddia eden Babacan, koronavirüs aşılarının adil biçimde dağıtılıp dağıtılmadığı konusunda da soru işaretlerinin olduğunu ileri sürdü.
Ali Babacan, Habertürk'te Fatih Altaylı'nın sorularını cevapladı. Teke Tek programında hükümetin ekonomik politikasını değerlendiren Babacan, ekonominin pandemi öncesi derin bir krizin içerisinde olduğunu ileri sürdü. 2019'un başında Merkez Bankası'nın yedek akçelerinin sınıfırlandığını ve hazine borcunun 2 yılda TL bazında ikiye katlandığını anlatan Babacan, rezervlerin de eksiye döndüğünü ifade etti.
“HER GÜN BOİNG TÜRÜ UÇAK DÜŞSE BU KADAR CAN KAYBI OLUR”
Türkiye'nin pandemi sürecini ağır yaşadığını ve vaka oranında dünya dördüncüsü olduğunu ifade eden Babacan, şöyle konuştu:
"Her gün boing türü uçak düşse bu kadar can kaybı olur. Dolayısıyla sıkıntı çok büyük. İlk vaka 10 Mart'ta açıklandı. 17 Mart'ta bizim tavsiyelerimiz vardı. Verilere güven olmadığı için geçmişe doğru baktığımızda ölçmek çok zor. Açıklananlara itibar ve güven yok.
“BASILAN PARA KUR KRİZİNİ TETİKLEDİ”
Ekonomi tarafında küresel bir kriz getireceği belliydi. Bütün o mekanizmaların içinde olun, herkesle konuşun dedik. Diyelim ki ABD Merkez Bankası 3 trilyon dolar para bastı. Bu büyük merkez bankaları 14 ülkeyle karşılıklı swap anlaşmaları yaptı. Birçok ülke kendini sigorta etmiş durumda oldu. Türkiye'nin talepte bulunduğunu ve taleplerin karşılanmadığını biliyoruz. Bu durum Türkiye'nin yeterince kaynak bulamamasını beraberinde getirdi. Türkiye para basmayı denedi. Rezervler ciddi şekilde azaldığı için basılan para kur krizini tetikledi.
Tam 40 milyarlık yedek akçe bir günde sıfırlandı. Türkiye'nin kötü günler için biriktirdiği ne varsa hepsi sıfırlanıp, eksiye geçmişti.
“GERÇEKTEN AŞI ADİL DAĞITILIYOR MU?”
Artık bu pandemi, Kovid-19 aşısı olan bir hastalık. Türkiye bunu tedarikte zorluk çekiyor. Kabaca Türkiye'nin yüzde 60-70'inin aşılanması lazım. Şu ana kadar kadar 23-24 mertebesi, ihtiyacın yüzde 12-13'ü karşılanmış. Gerçekten aşı adil dağıtılıyor mu? O da önemli mesele.
Aşının rakamlarına bakacak olursak, daha önce açıklanan tedarik rakamları ile fiili tedarik arasında büyük uçurum var. Bu konuda hükümet şeffaf değil. Niye aşı gelmedi niye olmadı buralarda bilgi yok. Bu iş biraz da ekonomik güç meselesi.
“TÜRKİYE’YE DIŞARIDAN BAKANLAR...”
Türkiye şu alanda iyi gidiyor demek çok zor. Bu da ülkedeki hem yönetim sisteminin, hem de ülkeyi yöneten zihniyetin sonuçları. Sadece sistem değil aynı zamanda zihniyet sorunu var. Bu zihniyetin güçler ayrılığı, hukuk sistemine inanması lazım. Aksi halde kural dinlemez oluyorsunuz. Dışarıdan bakanlar Türkiye'yi saldırgan bir rejim olarak görüyor. Hani 'kavga çıksa da kollarımı sıvayıp bulaşsam' diye.
“BOŞ KOLTUK BİLE ÜLKEYE KAZANDIRDI”
Bakan ortadan kayboldu ertesi gün piyasalar düzeldi, faizde düşüş, kurda düşüş oldu. Boş koltuk bile ülkeye kazandırdı. Merkez Bankası Başkanı'nın bir gece görevden alınması, İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılması Türkiye'ye 531 milyar TL'ye mal oldu. Özel sektörle kamunun borcuna bakıyoruz. Döviz cinsinden borç sıçradı mı? Bir gece atılan yanlış imzanın sonucu. Bu kadar çabuk bozulabiliyorsa. Hazine ve Maliye Bakanı'nın boş koltuğu bile piyasaya yarıyorsa demek ki kural bazlı çalışmaya başladığında çok hızlı değişir.
KANAL İSTANBUL PROJESİ
Karadeniz havzasında petrol, doğalgaz ne kadar yanıcı madde varsa İstanbul Boğazı'ndan geçiyor. Bunu önlemek için düşünülmüştü. Proje döndü dolaştı konut projesi haleni geldi. Orada oluşan rantla finansmanla ilgili modeller oluştu.
Doğru dürüst bir fizibilite çalışması yok. İstanbul'un tatlı su kaynaklarının toparlandığı havzayı bu proje delip geçiyor. Marmara denizi ile Karadeniz arasında doğal bir denge var. Bunların değerlendirilmesi tam olarak yapılmış değil. Bizim en büyük itirazımız burada. Yeterince teknik analiz yapılmadan Cumhurbaşkanının ifadesiyle inadına yapılıyor.
EMEKLİ BÜYÜKELÇİLERİN AÇIKLAMASI
Uluslararası hukuk, Montrö. Ben yaptım oldu mantığıyla yaparsanız, bu ülkenin bekası için çok önemli bir anlaşmayı riske atabilirsiniz. Niye 126 emekli büyükelçi açıklama yapmak zorunda kalsın ki. Çünkü kurumlar bastırıldığı için. Bütün bunlar Türkiye'nin ne kadar yanlış yönetildiğini gösteriyor. Projenin maliyeti 20 milyar dolardan başlayıp, 60 milyar dolara kadar varıyor. Ekonomi bu durumdayken, esnafa destek yok iken, emekliye memura yeterince maaş verilemezken, her kesim sıkıntı yaşarken apar topar, yangından maç kaçırır gibi yapmak bu ülkeye yakışmıyor.
MERKEZ BANKASI REZERVLERİ
Merkez Bankası'nın rezervlerile ilgili konu. Özellikle enerji ithalatı konusunda dışarıya bağımlı olan ülke. Kötü gün için bir miktar elinde döviz tutması gerekiyor. Biz Rusya'dan doğalgaz alıyoruz Türk Lirası kabul etmiyor. Suudi Arabistan Türk Lirası kabul etmiyor. Dolayısıyla ciddi sıkıntı çıktığında, deprem olur, ekonomik kriz, pandemi olur. Döviz rezervini onun için biriktiriyoruz. Şimdi sorun döviz rezervinin eritilmesi, çarçur edilmesi.
Döviz satışlarının ülkeye bir faydası olmamış. Teknik çalışmasını yapan piyasa analistleri oldu. Biz 130 milyar dedik, o da başlangıç bitiş tarihinden kaynaklanıyor. Takvimi kaydırırsanız rakamlar değişebiliyor. Eylül-Ekim-Kasım derken miktar büyüyor. Önemli olan bu kadar büyük miktarda döviz rezervinin şeffaf olmayan yöntemlerle eritilmesi. Bununla ilgili hiçbir açıklama yapılmadı. Kendisi değil de kamu bankaların üzerinden sattığı açıklanmadı.
Daha önceki dönemlerde Merkez Bankası 2014'e kadar ne kadar döviz alıp sattığını görebiliyordunuz. Daha sonra protokol imzalanmış 2017'de. Bu yeni açıklandı. Merkez Bankası ile Hazine arasında imzalanıyor. Döviz rezervinin kamu bankalarına aktarılacağını ve kamu bankalarının istediğini yapabileceği. Anlatılanlardan anladığımız bu.
Ben 'Bunu açıklayın, açıklamazsanız biz işbaşına geldiğinde defterleri açıp, kamuoyuyla paylaşacağız' dedik. Bildiğimiz bir şey yok. Orada yanlış anlaşılma olmuş. Biz zamanı geldiğinde, iktidara geldiğinde defterleri açacağız anlamında demişiz."