DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Cumhurbaşkanlığı sisteminin 2023 yılına kadar dayanamayacağını ve erken seçime gidilebileceğini ifade ederek, “Hukuk reformu olmaz. Yargının bağımsızlığına inanan bir zihniyet yok. Bizim anladığımız anlamda hukuk reformu yapmazlar” dedi.
Boğaziçi Üniversitesi’ne daha önce AK Parti’den Milletvekili aday olmuş bir ismin atanmasına ilişkin de açıklama yapan Babacan, “Başarılı kurumları sıradanlaştırma gibi bir eğilim var. Bu çok tehlikeli. Hükmedemiyorsa sıradanlaştırma, mümkünse kapatmak” ifadelerini kullandı.
Babacan, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki sorunlarına ilişkin “Bizim tecrübeli diplomatlarımız maalesef şu anda düşünceleri, tespitleri hiçbir dikkate alınmıyor. Doğu Akdeniz'de Mısır, Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi, İsrail bir anlaşma yaptığında Türkiye zarar görüyor” dedi.
Hükümetin Suriye politikasını da eleştiren Babacan, “Şu anda PKK adıyla Rusya'da ofis var. Amerika PYD/YPG'ye destek veriyor. Şu anda güneyimizde bir devlet kuruluyor” yorumunda bulundu.
Habertürk TV'de yayınlanan Teke Tek programında Fatih Altaylı'nın sorularını yanıtlayan Babacan, şunları söyledi:
Büyük kongremizi yaparak 1 Temmuz'dan itibaren yapılabilecek herhangi bir seçime girme hakkını kazanmış durumdayız. Bizim teşkilatlanmamız rekor hızla gelişen bir süreç oldu. Teşkilatlarımızda görev almak isteyenler, gönüllü olmak isteyenler sitemize başvurabiliyorlar. Oradaki başvurular temel veri tabanımız oldu. Şu anda teşkilatlarımızın yarıdan fazlası bize internetten ulaşan arkadaşlardan oluşuyor.
43 ilde il kongresini yapacak kadar teşkilatlarla ilerlemiş durumdayız. Bizim normalde ulaşamayacağımız internet sitesi üzerinde buluşuyoruz. Bu şekilde Türkiye'nin dört bir yanında Deva Partisi kurumsallaşıyor. Yüzde 35 kadın yüzde 20 genç kotamız var. Kadınlar ve gençler ana gövdede. Her karar mekanizmasında kadın ve gençlerin olmasını arzu ettik. Teşkilatlarımızın en az yarısında görev alan arkadaşlarımız daha önce hiç siyaset yapmamış.
"TEŞKİLATLARDA İKİ KRİTERİMİZ VAR"
Üye kaydında öncelikle ilk temas telefonlarla sağlanıyor. Türkiye'yi 18 bölgeye ayırıp, komisyon kurduk, teşkilatlanma başlattık. Telefon ve yüz yüze yapılan görüşmelerde kararlar verildi. Örgütlenme yereldeki arkadaşlarımızdan oldu. Sıhhatli oluşuyor, farklı kesimler bir arada buluşuyor. Türkiye'nin yarınları için bir araya geliyorlar. İki kriterimiz var bir tanesi iyi insan olacak, ikinci kriterimiz hangi işi yapıyorsa o işte iyi olacak. Avukatsa iyi olacak, çiftçiyse iyi olacak.
"BİZDE MECBUREN SİYASET YAPAN YOK"
Her ne kadar ağırlık siyasete yeni giren arkadaşlardan oluşsa da siyasi tecrübesi olan arkadaşlarımız da var. Siyasetin kirletmediği insan sayısı fazla değil Türkiye'de. Dolayısıyla o sayıyı az tuttuk. Diyelim ki 20 kişilik yönetim kurulunda 3 kişinin tecrübesi varsa bir süre sonra o tecrübe diğer arkadaşlarımıza yansımış oluyor.
Parti kurmadan önce siyasi, sosyal, psikolojik açıdan araştırmalar yaptık. Orada gördük ki insanlar artık yepyeni şeyler görmek istiyor. Türkiye'nin önemli ihtiyacı olduğunu düşündük. Oradaki boşluğun doldurulması bizim için son derece önemliydi. Siyaseten ülkemize hizmet için arkadaşlarımızın tamamı burada. Her bir arkadaşımızın dışarıda başka alternatifleri var. Mecburen siyaset yapan kimseler yok Deva Partisi'nde.
"DİĞER PARTİLERDEN BİZE GELEN YOK"
Çok güçlü ama az tanınmış bir kadro. Bunların tanınması sadece vakit meselesi. Arkadaşlarımız tanındıkça, görülecek ki burada yepyeni ve çok iyi bir ekip var. Bu oluşmaya başladı, 9 ay geçti artık. Bizim çok önemli bir amacımız siyasete yepyeni, düzgün isimleri kazandırabilmek. Biraz daha zaman alacak ama biz buna uzun vadeli bir iş olarak bakıyoruz. Temelleri sağlam atarsak üzerine güzel bir bina inşa edebiliriz.
Biz hiç diğer partilerden geçiş yapmadık. İstedik ki kendi özgün, siyasi kimliğimizi oluşturalım. Bir süre sonra kapılarımızı açacağız ama düzgün insan olmak kaydıyla. Her partide belli sayıda düzgün insanlar var. Zaman içerisinde olabilir. Milletvekillerinden, belediye başkanlarından, belediye meclis üyelerinden, parti genel merkezlerinden olabilir. Ama önce bir Deva kimliğini bir oturtalım. Hukuki süreci tamamlamış olduk, bize yakışan bir kongre yaptık. Bizim A planı teşkilatlanmamızı belli bir aşamaya getirip seçime girmeye hak kazanmaktı.
"HÜKÜMET HUKUK REFORMU YAPAMAZ"
2023 Haziran'a kadar bu sistemin dayanmasını zor görüyorum. Seçimi erken yapmak Cumhurbaşkanı tarafından tercih edilebilir. Şimdi yeni bir şeyler deniyorlar, tekrar reform demeye başladılar, ekip değişikliği yaptılar.
Bunun sonuçlarını bir bekleyeceklerdir diye tahmin ediyorum. Ama ne olursa olsun, sonuç olmayacak. Şu andaki yönetim farklı alanlarda U dönüşü yapabilir yapabilir, pragmatist davranabilir. Hukuk reformu olmaz. Yargının bağımsızlığına inanan bir zihniyet yok. Bizim anladığımız anlamda hukuk reformu yapmazlar. Özgürlük, adalet sorunumuz var. Ona inanan bir zihniyet yok şu anda.
"ŞARTLAR KÖTÜLEŞİNCE VEBAL OLUŞTU"
Biz uzun süre problemleri içeriden çözelim mücadelesini verdik. 2012-13 yılında yüksek gelire çıkacağı çıktım orta gelir tuzağından bahsettim. Yolsuzlukla mücadele, imar afları konusunda defalarca açıklamalarım var. Kuralları ekonomide ısrarcı oldum. O günkü Başbakan, bugünkü Cumhurbaşkanının engellediği mali kuralı Almanya kendi hükümetine dercetti.
İçeriden çözüm içini uğraştık, büyük bir mücadele verdik. Benim gibi düşünen pek çok arkadaşımız. Benim bütün konuşmalarıma, açıklamalara bakın hepsinde bir özeleştiri dozu vardır. 2012-13 yılındaki konuşmalarıma bakın. 'Bu partinin ismi ak iken, yolsuzlukla mücadelede ciddi bir duruş ortaya konmazsa yarın bu partinin bekası haline gelecek' dedim. Fakat bir yere kadar. En sonunda ben ve arkadaşlarım baktık ki etkili olmuyor, sessizlik dönemi oldu. Ülkedeki şartlar kötüleşince üzerimizde vebal duygusu oluştu.
"YARGI DEVLETİN EN ÜSTÜNDEN ÇÖZÜLÜR"
O dönemde pek çok iş yapıldı. Sadullah Bey'in 5 yıllık bir bakanlığı var. Çok mücadele verildi. Bakan orada dururken ülkenin Başbakanı işi yargı üzerinden bypas ediyorsa farklı yere gidiyor. Sadullah Ergin bakan olduğu zaman üst düzey yargı bürokrasisine bakın, bir de görevi bıraktığı andakine bakın.
Ciddi yapılanmalar vardı o dönemde devlet içerisinde. Her biri güç odağıydı. Bir yandan onlarla mücadele ediyorsunuz. Yargının bağımsızlığı siyasi iradenin en tepesinden çözülecek bir durum. Aksi halde bakanın çözeceği bir şey değil. Bugün Adalet Bakanı bir şey yapmaya çalışıyor, ama en tepedeki siyaset önemlidir.
"ÜLKENİN ŞARTLARI DAHA DA KÖTÜLEŞECEK"
Şimdi ekonomide de bağımsız kurumlar var. Merkez Bankası, TÜİK, BDDK'ya asla müdahale edilemezdi benim bakanlığımda. Yargının bağımsızlığı ile söylediklerim sadece lafta değil. Talimatlar verilmişti şöyle yapın diye yapmadım.
Başkasının da talimat vermesine izin vermedim. Ayrılma döneminde ister istemez bir sonraki yapıya insanlar bakıyor, o dönemlerde ufak tefek sıkıntılar oldu. 'Benim ölümü çiğnedikten sonra dokunabilirsiniz Merkez Bankası'na' dedim. Sonra bağımsızlığı gitti. Anayasa Mahkemesi karar veriyor, alt mahkeme uymuyor. HSK'dan müfettiş geleceğini bilse alt mahkeme bunu yapabilir mi? Ülkenin şartları daha da kötüleşecek. Daha kötü günleri göreceğiz maalesef.
"GENÇLER BENİMLE FISILDAYARAK KONUŞUYOR"
Deva Partisi'nin iktidar olduğu zaman ülke çok hızlı toparlar. Çünkü biz 'artık özgürsünüz, konuşun, biz size karışmayacağız. Hiçbir gazetecimiz eleştirel yazı yazdı diye artık işten arttırılmayacak' diyeceğiz. 'Türkiye konuşsun' dediğiniz an Türkiye rahatlayacak.
Akademisyenler bir imza attığı için, inat uğruna bir üniversitenin, Şehir Üniversitesi'nin kapandığı bir ülke olduk. İşte Boğaziçi'ni gördük. 41 ile gittim ben. Hepsinde çarşı pazar dolaştım. İşsiz gencimiz çok. Gelip, fısıldayarak, sağa sola bakarak problemlerini bana anlatıyorlar. Niye fısıldadığını soruyorum 'Yarın KPSS'ye gireceğim, sınavda geçerim ama mülakatta elenirim' diyor.
"AYM'DE YÜZDE 91 HAK İHLALİ KARARI VERİLDİ"
Yargının bağımsızlığı açıklama meselesidir. Dönüp hakim ve savcılara diyeceksiniz ki, 'artık bizden size telefon, pusula gitmeyecek, yasalara bakın ona göre kararınızı alın' denilecek. Bağımsızlık böyle sağlanır. Anayasa Mahkemesi'ne giden hak ihlalleri var biliyorsunuz. AYM'nin bu güne kadar esastan incelediği dosyaların tam yüzde 91'de hak ihlali var.
O kararları alanları çağırıp bir konuşmak lazım. Ama bunu yargının içinde kuracağınız mekanizmalarla oluşturmanız lazım, siyasi müdahalelerle değil. Bir mahkemenin aldığı karar sürekli üst taraftan bozuluyorsa o mahkemeye 'siz ne yapıyorsunuz' denilir, kalite kontrolü yapılır. Türkiye artık bugün hukuk devleti sorgulanan bir ülke haline geldi. Basın özgürlüğünde listenin diplerinde Türkiye. Bunu düzeltmeden adaleti sağlamak mümkün değil.
Eğitimde, girişimde fırsat eşitliği çok önemli. Adaletin bir de o boyutu var. Bunun için de adımlar atılması lazım. İnanın bunların çoğu kolay. İyi ve düzgün ekiple çok çabuk toparlar. Gerçekten demokrat duruşu olan, özgürlüğe, güçler ayrılığına inanan bir ekip işidir bu.
"DEVLET GÜCÜ UZUN SÜRE ZEHİRLENMEYİ GETİRİYOR"
Konuşmanın bütününe bakarsanız, benim duygusallaştığım konuşmaya. 1980 darbesinden bahsediyorum. Şu anda aramızda olan arkadaşlarımızın bazıları o acıları yaşadı diyorum, arkasından kendi kız kardeşimden örnek veriyorum. Zamanında zulme uğramış insanlar devlet gücünü eline geçirince başkasına zulmetmeye başlamış. 12 Eylül'de askeri rejim zulmü var, arada yargının yanlış iş yaptığı dönemler var. 28 Şubat'ta askeri vesayet var.
Zamanında zulme uğramış bir siyasi hareket kendisi zulmeden bir hale dönüşüyor. Buna dikkat çektiğim bir konuşma. Konuşmanın akışı bu. O anda kız kardeşimin salondaydı, biraz yorgundum, biraz da duygusallık konuşmaydı, bir 40 saniye öyle konuştum. 2013'te Gezi olaylarında kaç kişi bana sordu, 'Ne oluyor' dedi. Ben de 'AK Parti kurulu düzene isyan ederek ortaya çıkmış parti' diye savundum. Bir noktayı kaçırmışım. İktidarın süresi uzayınca iş değişiyor. Devlet gücünü uzun süre kullanınca güç zehirlenmesi oluyor.
"UMUDUMUZ OLSAYDI PARTİYİ KURMAZDIK"
Burada devlet gücünü kullananların süre ve hukukla sınırlanması lazım, başka türlü çözüm mümkün değil. Süresi sınırlı emanetin süresi uzayınca, o üç dönem kuralı bypas edilince iş değişiyor. Oturduğum koltuk benim, galiba devlet benim diye hissiyat yoğunlaşıyor.
Ondan sonra ne güçler ayrılığı, ne yargı bağımsızlığı kalıyor. Normalde halk hareketi olarak başlayan bir siyasi hareketin halkla karşı karşıya gelmemesi lazım. Bazı kesimleri ötelemesi, kutuplaştırmaması lazım. Süre açılınca hatalar başlıyor. En ufak bir umudumuz olsa Deva Partisi'ni kurmazdık.
"PANDEMİYE ZAYIF BİR BÜNYEYLE GİRDİK"
Merkez Bankası döviz rezervi eksiye düştü. Yıllardır biriktirilen yedek akçe, devletin kara gün parasıdır. 2019'da bir günde yedek akçeyi bir günde sıfırladılar. Türkiye pandemiye çok zayıf bir ekonomik bünye ile girdi. Onun için hayat pahalılığı ve işsizlik var. 2 yılda şu partili cumhurbaşkanlığı sisteminin memlekete verdiği zararı görüyorsunuz.
Güçler ayrımı olduğu zaman parlamento ve yargı yürütmeyi denetliyor. Eskiden soru önergesi sistemi vardı. Biz bakan iken cevap verirdik. Şu anda bir anlamı yok. Eskiden bütçe Meclis'ten geçmezse hükümet düşerdi. Şimdi bütçeyi Meclis'ten geçirme zorunluluğu yok. Eskiden parlamentonun baskısı hissediliyordu. Eskiden Sayıştay'ın bir denetimi vardı, şimdi yok. Şimdi daha küçük işlerde rapor düzenliyorlar. Halbuki Sayıştay Meclis adına bağımsız çalışan bir kurumdu.
"PARLAMENTER SİSTEME GEÇİŞİ KONUŞTUK"
Şu andaki Cumhurbaşkanı yetkileriyle meleği oturtun, yoldan çıkar. Bizim Deva Partisi'ne sayın Akşener, sayın Karamollaoğlu geldi. Hepsine parlamenter sistem meselesini açtım. Nasıl bir parlamenter sistem? Temel ilkelerinin net haline gelmesi lazım. Mutlaka bir geçiş sürecinin tanımlanması lazım.
Parlamenter sistem istediğini söyleyen siyasi partilerin Cumhurbaşkanı adaylarının geçiş süreci ile ilgili açık taahhütlere girmeleri gerekiyor. Nasıl başlayacak, hangi kademelerden geçecek, hangi süreden oluşacak? Bunun tanımlanması lazım. 'Ben parlamenter sistemi istiyorum ve Cumhurbaşkanı adayıyım' diye ortaya çıkan kişiler bunu anlatması gerekecek. Görüşmelerimizde hepsine bunun mutlaka gerekli olduğunu anlattım. Bunun parametrelerini, şartlarını konuşmamız lazım.
"AHMET BEY KONGREDEN SONRA TELEFON ETTİ"
9 ayda 43 ilde kongresini bitiren ve büyük kongresini yapan siyasi partiyiz biz, hız performansı fena değil. Çok hızlı gidelim diye çürük ve kötü bir yapı kurmak istemedik. Olur da 1 Temmuz'dan önce seçim olursa o zaman B, C planına bakarız. Biz tamamen A planı üzerinden, sağlam bir yapıyla gitmeye çalışıyoruz. Çünkü burada kalite önemli. 9 ay rekor bir süre. Ahmet Davutoğlu Bey'le çok sık görüşmüyoruz, kongreden sonra bir telefon görüşmesi yaptık, 'hayırlı olsun' dedi. Onun ötesinde bir temasımız olmadı.
"BÜYÜK BİR KARARSIZ KİTLE VAR"
Biz hiç araştırma yaptırmıyoruz. Önümüzde 38 il kongremiz var. Önce ev ödevimizi yapacağız, dersimizi çalışacağız. Vatandaşlarımızın ilgisi Van'da neyse Edirne'de de aynı. Bizim web sitesine başvuran insanlara anket formu gönderdik. 18 bin kişi doldurdu, çok yüksek bir sayı bu.
Orada şunu gördük bizimle çalışmak isteyenler AK Parti, CHP, HDP'ye oy vermiş insanlar Bu da birleştirici bir niteliği oluşturmak açısından sevindirici bir şey. Büyük bir kararsız kitle var. Daha kararını vermemişler. Tekrar eski partilerine dönme ihtimali de zayıf. Genel trend mevcut yapılardan soğuma şeklinde. Düzgün anket yapanlar bunu tespit ediyor.
"PARA POLİTİKASINI SIKIŞTIRMAK FAİZ DEMEKTİR"
Uzun süre dünyayı yakından izledik. Biz Türkiye için yeni bir siyasi parti ve alternatif hazırlıyoruz. Bir işin düzelmesi için sağlam bir temel lazım. Ekonominin temelinde insan hakları, özgürlükler, hukuk, adalet, demokrasi var. Bu temeli sağlamazsanız üzerine ne kadar bina inşa ederseniz edin, en ufak sarsıntıda gidersiniz.
Cumhurbaşkanı diyordu ya, faiz enflasyonun sebebidir diye. Şu anda Merkez Bankası'na enflasyonu indir neden diyemiyor peki? Merkez Bankası faizi arttırdı, para politikasını sıkılaştırdık dedi. Bu ne demek faizi yükseltmek demek. Enflasyon düşene kadar faizi yüksek tutacağım dedi Merkez Bankası Başkanı.
"YOL AYRIMININ ÖNEMLİ SEBEPLERİNDEN BİRİ BUYDU"
Tutarlı olmanız lazım, adil ekonomik rekabete dayanması lazım, tasarruf yukarıdan aşağıya olması lazım. Kamu alımları mevzuatının değişmesi lazım. 28 ülke bütün kamu ihaleleri, altyapı ihalelerini bununla yapıyor Avrupa'da. Bu ülkeler altyapı yatırımı yapıyorlar ortak bir mevzuat uyguluyorlar.
Son yıllarda biz bununla ilgili yeni dönüşüm paketi hazırladık. İçeride çok ciddi ve sert mücadele verdik. Yolları ayırmaya bu mücadele sürecinde başladık. Yol ayrımının önemli sebeplerinden bir tanesi bu oldu. Mutlaka rasyonalite, bilim, akıl lazım. Şu anda aslında Türkiye bugünkü konjonktürden istifade edebilirdi. Şu anda eksi faizden dünyada para var. Ekonomiden bahsediyorsak güven bu işin temelidir.
BERAT ALBAYRAK'IN İSTİFASI
Öncelikle çok sıra dışı bir şey. Devlet adabında böyle bir şey yok. Ortadan kayboldu, hesap veren de yok. Bu ülkenin Hazinesi'nin borcu ikiye katlanmış, yedek akçe sıfırlanmış. Bir bakan ortadan kayboldu sanki sorumluluk buharlaştı gibi. Bakın devir teslime gelmedi.
Devlet adabıdır bu. Bir müsteşar, genel müdür değişir eski ile yeni karşı karşıya gelir. Şerefinizle aldığınız görevi şerefinizle teslim edersiniz. İlk defa 'görevden affı' lafı kullanıldı. Bunu kimse anlatmayacak mı? Borç niye katlandı. Şu anda Avrupa'nın en yüksek faizini neden bizim Merkez Bankası yapıyor. Yatırım olmayınca işsizlik çözülmeyecek bu ülkede.
"İÇERİDEN DÜZELTME MÜCADELESİNİ VERDİK"
Kamu özel ortaklığı model olarak bizim desteklediğimizdi. Ama sürekli akar olan projeler için. Nakit akışı üretmeyen bir projeyi yapmanın anlamı yok. Kamu özel ortaklığı projeleri çok pahalıya mal oluyor. Kamu Özel ortaklığı için 30 bin milyar lira ödenecek. Şartnameler sınırlı sayıda şirkete gönderildi, teklif alındı.
Benim bakanlığım döneminde proje sayısı çok az. İkincisi bu ihaleleri yapan başka bakanlıklar. Başta Ulaştırma Bakanlığı olmak üzere. Biz o dönemde sistemi içeriden düzeltmenin mücadelesini veriyorduk. Kamu ihale mevzuatının değiştirilmesini dedim, hukuk dedim ama bir bakan olarak belli gücünüz var. Benim beğenmediğim, yanlış olduğunu düşündüğüm bir ismi kendi kurullarımda değerlendirmedim.
Hazine'nin eleman alma politikasına bakın o yıllarda hak eden herkes girdi, etnik kökenine bakmadık, mezhebine bakmadık mesela. Ben siyasete 2001'de girdim. Kısa zamanda Türkiye çok büyük başarılar elde etti. Onu yaşadık. Doğru adımlar atılınca bu ülkenin çok çabuk toparlama özelliği var. Orada kötüye gidişi seyretmek vardı, bir de gücüm yettiğince içeriden düzeltme mücadelesi vardı.
"NE KADAR USULSÜZLÜK VARSA ÖDENMESİ LAZIM"
Bu projeler Dünya Bankası, Avrupa Yatırım Bankası tarafından Türkiye örnek ülke gösterildi. Bu modeli nasıl uyguladığımızı anlattık pek çok ülke bizden aldığı derslerle uyguladı. Ama ihale sürecinde yeterli katılım olmadığı için çok pahalıya maloldu.
Kur da artınca maliyetler arttı. Bundan sonra ilke şu, bir yanlış başka bir yanlışla düzeltilmez. Bunu yine hukuk devletine yakışır şekilde çözmek lazım. İdari denetim imkanları var devletin. Bir de yargı denetimi imkanları var. Projenin hepsi idari ve yargı denetim sürecine sokulur. Bağımsız denetim sürecinde ne kadar usulsüzlük varsa bunların hepsini ödenmesi lazım.
"DOĞU AKDENİZ'DE TÜRKİYE ZARAR GÖRÜYOR"
Türkiye'nin dış işlerine baktığımızda bir dış politikanın olmadığını belirtmek lazım. Bir kişinin şahsi dürtü ve kızgınlıklarıyla yürüyen bir süreç sadece. Günübirlik adımlar, bir strateji yok. İlkeleriniz, değerleriniz, en önemlisi ulusal çıkarlarınız olur. 'Ben onun elini sıkmam, onun oturduğu masaya oturmam'. Sen oturmazsan elin adamı oturur. Şu anda dış politikada en önemli sorunlarımızdan bir tanesi yalnızlaşmak.
Mesela Doğu Akdeniz. Orada uluslararası uygulamalara baktığımızda çok haklı olduğumuzu görüyoruz. Yalnız kaldığımızda bölgedeki ve bölge dışındaki ülkeler size karşı bir olduğunda haklılığınızı savunamıyorsunuz. Bizim tecrübeli diplomatlarımız maalesef şu anda düşünceleri, tespitleri hiçbir dikkate alınmıyor. Doğu Akdeniz'de Mısır, Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi, İsrail bir anlaşma yaptığında Türkiye zarar görüyor. Ondan sonra savaş gemisi gönderiyorsunuz. Savaş gücü kullanmadığınızda kıymetli. Kullandığınızda ölçülebilir hale geliyor.
"TÜRKİYE'NİN GÜNEYİNDE DEVLET KURULUYOR"
Suriye'de 36 şehit veriyorsunuz. Moskova'ya gidiyorsunuz, kapıda bekletiliyorsunuz. Ne oldu gücünüzün sınırı orada çiziliverdi. Bu konuya o kadar üzüldüm ki. İstihbaratın barışçıl yöntemleri desteklemek için çalışması lazım. Bizim yıllarca politikamız sorunların barışçıl yöntemlerle çözülmesi oldu. Yurtta sulh cihanda sulh, dış politikamızın şiarıdır.
Şimdi içeride taraf ol, dışarıda taraf ol. Türkiye'nin bu şekilde çıkarlarını koruması mümkün değil. Dış politikada bazen bir şeyleri kaybederseniz bir daha geri gelmez. Suriye'nin güneyinde PYD/YPG yapılanması oluyor mu? Peki bu yapılanmaya Ruslar destek veriyor mu? Şu anda PKK adıyla Rusya'da ofis var. Amerika PYD/YPG'ye destek veriyor. Şu anda güneyimizde bir devlet kuruluyor. Doğu Akdeniz'de haklarımızı koruyamıyoruz. Bu haklar gittiği zaman geri kazanmak çok zor. Bu süreçte Türkiye'nin askeri gücünün caydırıcılığı olumsuz etkilendi.
"TÜRKİYE İÇ SİYASETİNİ KORKULARLA YÖNETİYOR"
S-400'le milyarlarca para verdik, kapağını açtık diye yaptırımlar geldi. F-35'e milyarlarca para verdiler. Teknoloji geliştirme ortağıydık. Bizim şimdi F-16 filomuz yavaş yavaş eskiyor. Teknolojik olarak geride kalıyor. Bir sonraki nesile F-35'lere geçecektik. Dünya ile kavgalı olup da kendi ulusal güvenliğinizi sağlayamazsınız.
Dünya ile barışık olmak, komşu olabilmek, yöntem bu. İçeride sıkışınca dışarıda düşman lazım, haftanın düşmanı. Panoya bazen içeride bazen dışarıda haftanın düşmanı yazılıyor. Şu anda Türkiye iç siyasetini düşmanlarla korkutarak yürütülüyor. 28 Şubat sürecinde muhafazakâr seçiminin uğradığı hak kayıpları vardı. Şimdi iktidar sürekli 'iktidarda ben varım bak ben gidersem o haklarınız gider' diyor. Sürekli korku, korku, korku.
"ÇÖZÜMÜ HUKUKTAN BAŞLATMAK LAZIM"
Her dönemin mağdurları oldu, zulme uğrayanları oldu. Farklı farklı ihlaller. Şu kadın cinayetlerine bakın, yazıktır, günahtır. Kadınların tercihine saygı duymak lazım. Şu son bir haftadır tartışmalara bakın. Birisi çıkıp 'vitrin mankeni' diyor, diğeri 'öyle bir yargıç olursa onun kararına bakmam' diyor. Kadınlara saygı duymak lazım.
Türkiye'de çok ciddi sorunlar var. Çözümü hukuktan başlatmak lazım. Enflasyon açıklandı, yüzde 14. Araştırmada soruyorlar, vatandaşın yüzde 51'i, yüzde 30, 40, 50 diyen de var. Bağımsız bir yargı tarafından yürütülmeyen her süreçte mutlaka mağduriyet vardır. O süreçte yargı başka güçlerin etkisi altında olduğu dönem yaşandı. Yargının hem bağımsız, hem de tarafsız olması lazım.
"ESNAFIN BOĞAZINA PARA DİYE SARILMAYIN"
Bu süreçte Tabipler Birliği ile konuşmuyorlar. Günlük vaka sayısı açıklanıyor Tabipler Birliği bu rakamın iki katı diyorlar. Sağlık verilerini zamanında şeffaf bir şekilde paylaşın dedik. Bugün soruyorsunuz vatandaşların yarısı aşı olmak istemiyor, çünkü güvenmiyorlar da ondan. Şu son aşı Çin'den ne zaman geldi, ne zaman sipariş verdi? Alt alta koyun hiçbir tutarlığı yok.
Sağlık tarafı böyle. Bilim insanlarının önerdiği aşıyı olmak lazım. Tarafsız bilim insanlarının dediğine güvenirim ama hükümetin açıklamalarına güvenmem. Esnafın boğazına sarılmayın, elektrik, doğalgaz, suyu erteleyin, dağıtım şirketlerine destek olun. Dünyadaki pandemi yönetimiyle ilgili uluslararasında olun dedik.
"MALİ KURALIMIZ OLSAYDI PARA BASARDIK"
Türkiye para basamadı, çünkü rezervini tüketmişti, yedek akçesini tüketmişti. Mali kuralı olanlar çok rahat para bastılar. Türkiye mali kuralı uygulasaydı bugün rahatça para basardı, hiç de bir şey olmazdı. Türkiye milli gelire oranla doğrudan desteklere baktığınızda Avrupa'nın en kötüsü. Vatandaşa en kötü destek veren ülke Türkiye.
Kısa çalışma ödeneği ve diğer ödediğiniz destekler para değil. İyi programınız varsa bunu yaparsınız. Türkiye faizli kredi verdi. Esnafın zaten borcu var. Biz kiradan stopajı almayın dedik. Kira desteği dedik. Çok sonra başlattılar. Bu dönemde küçük işletmeler çok olumsuz etkilendi.
"ÖTELEYEREK BÜTÜNLEŞMEYİ SAĞLAYAMAZSINIZ"
Dünyadaki büyük merkez bankaları ile ekonomisini düzgün yöneten merkez bankalarıyla swap anlaşması yaptı. Türkiye çok uğraştı swap anlaşması için. Partili Cumhurbaşkanı, akraba bakan elele verip tükettiler. Havuzun dibi delik olunca ne kadar para koyarsanız akıp gidiyor. TÜİK'e göre Türkiye'de 23 milyon kişi günlük 40 liranın altında yaşıyor. Yoksulluk, işsizlik ve bunun yanına hak ihlalleri de eklenince. Şu anda Kürt sorunu hızla büyüyor.
Alevi vatandaşlarımızın hak ihlalleri var. Bu ülkenin bekasıyla ilgili çok dikkat etmemiz gerekiyor. Bu ülkenin siyasi birliğini, toprak bütünlüğünü önemsiyorsak şu anki iktidarın kafasıyla olmaz. Bir yandan Bahçeli, bir yandan Perinçek. Bunlar mı ülkenin bütünlüğünü sağlayacak. Bunlar taraflı siyasi çizgide. AK Parti'yi de, Cumhurbaşkanı da o tarafa çekiyorlar. Ülkenin belli kesimini sistemin dışına iten, öteleyen yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız. Temsilde ciddi sakıntı var. İnsan olmaktan hakları herkesin doya doya yaşaması lazım. Öteleyerek, iteleyerek bu ülkenin bütünleşmesi sağlanamaz.
BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ'NE REKTÖR ATAMASI
Biz parti programına yazdık Varlık Fonu'nu, YÖK'ü kapatacağız. Varlık Fonu'nun 64 milyon borcu var. Sayıştay denetleyemiyor. Üniversite özerkliği önemli. 84 milyonluk ülkeyiz. Küçülmüş halimizle 24 ülkeden biriyiz. Siyasi gözlükle, ideolojik çerçeveden baktığınızda eğitimi öldürürsünüz. Mutlaka arındırılmış bir şekilde ele alınması gerekiyor. Üniversitelerimiz hayat boyu öğrenim kurumları hali getirilmesi gerekiyor.
Dünya hızlı değişiyor, ömür uzuyor. YÖK'ü reforme edelim deniyor, olmaz. Huylu huyundan vazgeçmiyor. Kurum alışmış. Kapatmak lazım. Rektör görevlendirmelerinde liyakat esas olmalı. Türkiye'nin gözbebeği bir eğitim kurumu Boğaziçi Üniversitesi. Başarılı kurumları sıradanlaştırma gibi bir eğilim var. Bu çok tehlikeli. Hükmedemiyorsa sıradanlaştırma, mümkünse kapatmak.
"AK PARTİ GRUP BAŞKANVEKİLİ 'BİZ HİÇİZ' DEDİ"
Partilerin çoğu asgari ücret rakamı açıkladı. En son 4 binleri duyduk. Burada ilke önemli. Şu andaki gerçek sokak, çarşı pazar enflasyonu en az yüzde 30. Asgari ücretin gerçek çarşı pazar enflasyonu artı bir miktar refah payı olarak arttırılması gerekiyor. Gerçekten sabit gelirlilerin 2021'de işi çok zor. İnsanların geliri TÜİK tarafından açıklanan gerçekten düşük enflasyon kadar arttırılıyor. Yoksulluk ve satın alma gücündeki düşüş ülkenin en önemli meselesi.
AK Parti'de az sayıda düzgün arkadaş var açıkçası. Çok değil. İnsan kaynağı ciddi şekilde değişti. Meclis Grup Başkanvekili arkadaş çıktı dedi ki, 'Tayyip Erdoğan olmazsa biz hiçiz' dedi. Bu arkadaşlar ne yapsınlar, ne etsinler. Bu sistem devam ettiği müddetçe hiçbir hükümleri yok. Zaten istişare ortamı ortadan kalktığı için hatalar başladı. Eskiden Bakanlar Kurulu, partinin MYK'sı istişare kuruluydu. Eskiden Bakanlar Kurulu'ndan iki tanesi 'hayır efendim bunu yapamayız' dediğinde o iş kapanırdı. Ama şimdi yok.
"VATANDAŞIN BİZE TEVECCÜHÜ ANKETLERİN İLERİSİNDE"
FETÖ konusu ciddi mücadele alanı, dikkatli olmak lazım. Ehliyet liyakat bu işin çözümü. Vatandaşlarımızın bize ve arkadaşlarımıza gösterdiği ilgi, alaka ve teveccüh her türlü anketin ilerisinde. Bu ilgileri alakaları kimisi fısıldayarak, kimisi de vücut diliyle söylüyor. 41 ilin hiçbirisinde olumsuz bir şeyle karşılaşmadık.