Avrupa sığınmacı krizinde tel tel dökülüyor

Sığınmacı krizi, sayısal bir sorun olmanın ötesinde, Avrupa'yı Avrupa yapan ya da yaptığı iddia edilen ilkeleri temelden sarsan bir boyuta ulaştı. Avrupa'nın bu kriz karşısında üretebildiği "çözüm"lerin "parasını verip sığınmacıların Türkiye'de kalmasını sağlamak"tan "göçmenleri gerekirse vurmaya" uzanması, 500 milyonluk kıtanın sığınmacı krizi karşısında herhangi bir stratejisi olmadığını ortaya koyuyor.

[Karar]

Suriye'de Mart ayında beşinci yılını dolduracak iç savaşta bugüne kadar yüzbinlerce kişi öldü, milyonlarcası ise sığınmacı olarak başka ülkelere kaçtı. Savaş boyunca Suriye'nin komşuları olan Türkiye, Ürdün ve Lübnan'a dört milyondan fazla sığınmacı giriş yaptı. Bu ülkelerin hadlerini doldurmasıyla Orta Doğu'daki savaşlardan kaçan insanların yeni rotası Avrupa oldu.

Sığınmacı krizi, Avrupa'da 2015 yazından itibaren ciddiye alınmaya başladı. Bu dönemde yaşanan onlarca dramatik olaydan art arda gelen iki tanesi, Avrupalıların dört yıldan uzun süredir devam eden yangının kendilerine de sıçradığını tam anlamıyla idrak etmelerini sağladı. Bunlardan birincisi, 27 Ağustos tarihinde 70 sığınmacının Avusturya'da bir kamyonun kasasında havasızlıktan ölmüş halde bulunmasıydı; diğeri ise 2 Eylül'de Aylan Kurdi'nin ölümü. Bu iki olayın ardından yıllardır devam eden trajedi nihayet Avrupa'nın gündemine oturmuştu.


Sığınmacıların "Avrupa rüyası" pek de bekledikleri gibi olmuyor.

Sayısal bir sorun değil, Avrupa'yı temelden sarsan bir kriz

Aradan geçen aylar, sığınmacı krizinin ekonomik ya da sayısal bir sorun olmanın çok ötesinde, Avrupa'yı Avrupa yapan ya da yaptığı iddia edilen ilkeleri temelden sarsan bir buhrana dönüştüğünü ortaya koydu. Avrupa'nın sanıldığı kadar "hoşgörülü" olmadığını ortaya koyan ırkçı saldırılar, Almanya Başbakanı Merkel'i "çokkültürlüğün büyük bir yalan olduğunu" söylemek zorunda bıraktı.

Avrupa ülkeleri, krizin ilk aşamasında sınır kontrollerine başvurarak Schengen serbest dolaşım sisteminin altını oymaya başladı. Eylül ayında AB üyesi ülkeler tarafından alınan "sığınmacıların AB ülkelerine nüfuslarına oranlanarak paylaştırılması" kararı, birçok Balkan ve Baltık ülkesi tarafından kabul edilmedi.

Örneğin Slovakya, payına düşen 800 sığınmacıyı dahi reddederken, yalnızca 200 aileyi kabul edeceğini, bunların da tamamen Hristiyanlardan oluşacağını belirtti. Çek Cumhuriyeti Devlet Başkanı Miloş Zeman, Orta Doğu'dan Avrupa'ya mülteci akınının Müslüman Kardeşler grubu tarafından organize edildiğini ve asıl amacının Avrupa'yı ele geçirerek Müslümanlaştırmak olduğunu öne sürdü. AB Komisyonu Başkanı Donald Tusk ise Ocak ayında yaptığı açıklamada kriz durdurulmadığı takdirde Schengen'e iki ay ömür biçti.

Aşırı sağın yükselişi

Avrupa'nın batısında hükümetler soruna nispeten ılımlı yaklaşırken, göçmen krizi aşırı sağcı muhalefetin yükselişine sahne oldu. Geçtiğimiz günlerde Almanya için Alternatif (AfD) partisinin lideri Frauke Petry, göçmenlerin "gerekirse vurulmasını" önerdi. Almanya'da ırkçı PEGIDA ve AfD hareketleri yükselişe geçerken, Fransa'da Ulusal Cephe, yerel seçimlerin ilk turunda birinci parti oldu.

Bu siyasi iklimin sokağa yansıması ise ırkçı saldırılarda görülmemiş bir artış biçiminde oldu. İsveç'in başkenti Stockholm'de siyah giysili ve maskeli bir çete, şehrin metrosunda mültecilere saldırı düzenleme girişiminde bulundu. Grup üyeleri sığınmacılara saldırdıkları için değil, yüzlerini kapattıkları için gözaltına alındı.

Sığınmacı barınakları ya da camilerin kundaklanması artık vakayı adiyeden görülürken, Avrupa'nın dört bir yanında Ku Klux Klan kıyafetlisinden samuray kılıçlısına IŞİD'i anımsatan "yaratıcılıkta" ırkçı saldırılar görülmeye başlandı. "Sığınmacı dostu" olarak bilinen bir belediye başkanı adayına bombalı suikast düzenlendi.

Kendi topraklarındaki çocukları koruyamıyor

Son olarak Avrupa'nın ortak polis teşkilatı EUROPOL, kıtaya gelen 10 bin sığınmacı çocuğun kayıp olduğunu açıkladı. Çocukların akıbeti hakkında kesin bir bilgi olmasa da bir kısmının başta seks tacirleri olmak üzere çeşitli suç örgütlerinin eline geçmiş olabileceği öne sürülüyor. Avrupa, kendi topraklarındaki çocukları mafyadan koruyamıyor.

Dahiyane(!) çözüm girşimleri, stratejisizliğin göstergesi

Avrupa'nın bu kriz karşısında üretebildiği çözümün "parasını verip sığınmacıların Türkiye'de kalmasını sağlamak"tan öteye geçememesi, 500 milyonluk kıtanın, 2011'den beri adeta bağıra bağıra "Geliyorum" diyen bir krize karşı hiçbir stratejisi olmadığını ortaya koydu.

Bu ortamda siyasilerden "göçmenleri gemilere doldurup Türkiye'ye geri göndermek", "sığınmacıları denize itmek" gibi öneriler geldi. Alman istihbarat örgütü BND, göçmenleri muhbirlik yapmaya zorlarken, iltica başvurusunun kabul edilme şansını artırmak için muhbir olan da var, Hristiyan olan da.

Avrupa ülkelerinin bu "dahiyane" çözüm girişimlerinden sonuncusu ise sığınmacıların paralarına el koymak. İsveç ve Danimarka'nın ardından Almanya da sığınmacıların nakit para belli bir meblağdan daha değerli eşyalarına el koymaya başladı.

Aralık ayında Brüksel'de gerçekleştirilen Türkiye-AB zirvesinden 3 milyar avroluk yardım karşılığında sığınmacı geçişinin durdurulması konusunda anlaşıldıysa da AB ülkeleri bir türlü kendi aralarında bu parayı toplayamayınca anlaşmanın uygulanması başlayamadı.

Donald Tusk'ın verdiği mühletin sonu yaklaşırken, Avrupa başta Türkiye olmak üzere milyonlarca sığınmacı barındıran ülkelerle gerekli işbirliğini sağlamadıkça sığınmacı krizinin çözümü ufukta görünmüyor.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.

İlgili Haberler

Mülteciler Türkiye'ye gelmemek için denize atladılar
Atina Viyana Büyükelçisini geri çağırdı
AB'nin Türkiye'ye 'sığınmacı' suçlamasına 'Kilis' cevabı

Dünya Haberleri