MELEK GEDİK / İSTANBUL
Sosyolog-yazar Fatma Barbarosoğlu, yeni öykü kitabı ‘Mutluluk Onay Belgesi’nde insanın sosyal medyayla kurduğu ilişkiyi anlatıyor. Profil Kitap’tan çıkan ‘Mutluluk Onay Belgesi’ iki bölümden oluşuyor. İlk bölümde Barbarosoğlu’nun kendi köşesinden okuyucularıyla paylaştığı 9 hikaye var. İkinci bölümde ise okuyucuların yayımlanan öykülere yazdıkları sonlar. Hem yazarı hem de okuyucu bir araya getiren bu kitap, Türkiye’de bir ilk olma özelliği taşıyor. Barbarosoğlu ile kitabını konuştuk.
* “Sanal Cumhuriyet’in vatandaşları olarak şikayete değil, hikayeye ihtiyacımız var. Hatta benliğimize sahip çıkabilmek için hikayelere muhtacız” diyorsunuz. Günümüzü anlatan en kısa hikaye sizce nedir?
Ne kadar kısa diye sorayım o halde. Benim bildiğim en kısa hikaye şudur: Kral öldü ardından karısı da öldü. Eğer bu kadar kısa bir öykü bekliyorsanız… İnsanlar neşelerini o kadar kaybetmişti ki, mutlu pozlar vererek kendi resimleriyle teselli bulmaya çalışıyordu, derim.
* Öykülerinizi isimleri çok dikkat çekici... ‘Mutluluk Onay Belgesi’, ‘Mutluluk Hakkı’ gibi. Bu kavramları biraz açar mısınız?
Yaşamak ve onaylanmak birbirine zıt, birbirini imha eden kelimeler. Yaşayanlar sadece yaşar. Yaşamak biyolojik olduğu kadar ruhi bir süreç. Biyolojik olarak yaşadığımızı tespit etmek çok kolay. Ama ruhi olarak ne kadar yaşıyoruz? Hayattan zevk almak giderek imkansızlaşıyor. İnsanlar, içlerinde yakalayamadığı saadeti, dışardan toplamaya çalışıyorlar. Mutluluk onayı dediğimiz şey; çoğu defa başkalarını kendi hayatına özendirme gayreti. Onay kelimesi aynı zamanda denetlemeyi barındırır. Sosyal medya ile birlikte insanlar kendilerini daha özgür zannederken, esasında özel hayatlarını ortaya dökerek onaya ve denetlenmeye tabi tutuyor. Mutluluk Hakkı ise esasında şükretmenin modern versiyonu. Mutluluk Hakkı öyküsünün kahramanı kına yeşili tülbentli apartman görevlisi kadın tam da bunu anlatıyor.
* Öykülerinize gelen sonları değerlendirirken Yeşilçam kodları ile düşünüldüğünü fark ettiğinizi söylüyorsunuz. Yeşilçam kodları derken neyi kast ediyorsunuz?
Yeşilçam kodları ile düşünme tanımını kitabın ilk öyküsü ‘Cennetlik Arkadaşımız İçin Plaket Töreni’ öyküsüne gelen ‘son’lar üzerinden yaptım. Birbirinden habersiz onlarca kişi aynı sonu yazdı. Kahramanı, başlığın izinde ‘Cennet’e gönderdiler. Yeşilçam kodları mutlu sona dayanır. Hayatı bir süreç içinde değil başlangıç ve bitiş üzerinden okur. Oysa içinde yaşadığımız postmodern çağda kesintisiz, öncesiz ve sonrasız bir ‘şimdiki’ zaman içindeyiz.
* Son hikayeniz ‘Sen, Ben, Cep Telefonu, Bir de Kahve’de yaşlı bir kadının ölüm hikayesi anlatılıyor. Ama bu ölüm öyle bir ölüm ki, hiç kimse önce kadının nasıl can verdiğini anlamıyor. Ama daha sonra kadının ölümü ‘performans ölüm’ olarak tanımlanıyor. Performans ölüm nedir?
Bu öyküyü yazdığımda henüz medya üzerinden ‘performans ölüm’ diye bir olgu ile karşılaşmamıştım. Ama ölüm döşeğinde dedeleri ile, ki bazılarına göre ölmüş olan dedeleriyle selfie çeken iki genç kızın hali bana ölümün artık idrak edilmediği noktasında bir izlek sundu. 90’ların sonundan itibaren ölümün algılanışı ve ‘haber değeri’ üzerine çalışıyorum. Ama kitabı yayınevine gönderdikten sonra öyküde kullandığım kavramın çok yerinde olduğunu şaşırarak idrak ettim. Art arda iki haber. Odasına silah ile düzenek kurup annesi kapıyı açınca ölmeyi planlayan gencin yaptığı tam da ‘performans ölüm’ ile anlatılabilecek bir şey. Diğeri ‘hadi görüşürüz’ diyerek kızının evliliğinde söz sahibi olmadığı için intihar eden ve bunu vidyoya çekip face hesabında yayınlayan baba. Bütün dinlerde bu dünyadan ayrılan birey için dini bir vedalaşma vardır. İnsanlar son nefesinde hastanın başında bekler. Bizim dinimizde şahadet getirtilmeye çalışılır, dua okunur. İnsanlar giderek ahiret bilincini yitiriyor. Ölümünü çağırırken performans göstermeyi, dikkat çekmeyi merkeze alıyor. Yayınlanmak, haber olmak üzerinden kurgulanan intiharları izah edecek kavram ‘performans ölüm’ olabilir ancak diye düşünüyorum. Psikologlar, son 20 yılda terörde yitirdiğimiz insanlardan daha fazlasının intihar ederek aramızdan ayrıldığını söylüyor. Bahsettiğiniz öyküde haberin diline dikkat çekmek istedim. Haberin dilinde ölümü, şiddeti mayalayan umursamaz bir dil var. İnsanı nesneleştiren bir dil.
* ‘19. yüzyıl veremin, 20. yüzyıl kanserin, 21. yüzyıl da performans ölümünün olacak...’ Bu ifade kitaptaki en sarsıcı cümle sanırım. Bu konuda ne dersiniz?
21.yüzyılda ölümün algılanışı bir hayli değişti değişmeye de devam edecek. İnsanların ölürken selfie çektiği, selfie çekerken öldüğü günlere geldik. İntiharları değil en çarpıcı intiharları, performansı en yüksek intiharları konuşmaya başladık zaten.
* ‘Ninemin Emoji Sözlüğü’ hikayenizde şöyle bir cümle var: “Önceden dili bilmeyince insan yabancı hissederdi şimdi emoji bilmeyince öyle oluyor.” Günümüzde artık dil ile emoji aynı konumda mı? Artık insanlar emoji bilmeyince kendini yabancı mı hissediyor?
Dikkat ederseniz duygusal şiddet giderek artıyor. Neden artıyor? Çünkü insanlar, kendilerini ifade edemiyor. Bu ifadesizliğin en çarpıcı kelimesi ‘aynen’. İnsanlar hiçbir şey ifade etmeden sürekli birbirlerini ‘aynen’ diyerek onaylıyor. Emojiler ‘aynen’lerin şekilli hali. İnsanlar kendilerini ifade edecek kelimeleri yitirdikçe kendilerine sunulan her şeyi kabul eder hale geliyor. Sosyal medyada bir genç hanımın yanlış ifadesi üzerinden yazıştık. Özür diledi ve şöyle dedi: Sanırım emoji koymadığım için anlaşamadık. Halbuki yanlış cümle kurduğu, yanlış kelime seçtiği için anlaşamamıştık. Yakında resmi evraklara da emojili anlatım girer mi acaba diye düşünmeden edemiyorum. Bir zamanlar yerli yersiz kullanılan bir ‘dermişim’ vardı. Dedi mi demedi mi belli değil. Emojili iletişim de resimli ‘dermişim’, dolayısıyla insanların birbiri ile iletişimini daraltıyor. Mağara devrine mi dönüyoruz diye endişe ile soruyor teknososyologlar.
MUTLULUK ONAY BELGESİ'NDEN İKİ BÖLÜM
Sen, ben, cep telefonu, bir de kahve
Fatma Barbarosoğlu’nun kitapta ‘performans ölümler’i anlattığı ‘Sen, Ben, Cep Telefonu, Bir de Kahve...” hikayesinden bir bölüm:
(...) -İyi yayınlar Cansu Hanım. Mektubun satır aralarını iyi analiz ettiğimizde, bu ölümün yeni bir ölüm türü olduğunu söylemek mümkün. /Ne demek yeni ölüm türü?!/ Ekipteki arkadaşlarla uzun uzun tartıştık ve bu ölümü ‘performans ölüm’ olarak adlandırmayı uygun gördük./ Performans ölüm derken.../Merhume mektubunda uzun süredir iş bulmadığından yakınıyor. En son bir reklam filmi deneme çekimi yapışmış ve yönetmen iyi oyuncusunuz ama tanınma performansınız düşük demiş. Tanınma performansı göz önünde olmak, dile düşmekmiş. Peki siz istediniz. ‘Göz önünde olacağım ve bütün Türkiye’nin diline düşeceğim.’ Böyle yazmış intihar mektubuna.”
Ninemin emoji sözlüğü
‘Ninemin Emoji Sözlüğü’ öyküsünde ise Barbarosoğlu şunları anlatıyor. İşte o hikayeden bir bölüm:
(...) Daha ne bileceksin ki! Benim torun bana en çok kalpli öpücüğü gönderiyor./E sen ona ne gösteriyorsun?/ Ne göndereceğim? Ben sen miyim! Aynısından ben de ona gönderiyorum./ Bak şimdi! Biraz önce ben aynen dedim diye kızıyordun ya! Sen de emoji ile aynen kanka yapıyorsun./ Kanka demek ya hu. Bizim yaşımıza yakışıyor mu böyle. Tamam tamam asma suratını. Herkes sanki bizi dinliyor gibi. Vidyomuzu filan çekerler. Şimdi ortam dinleme diye bir şey var. Vasfiye Hanım’ın torunu, Vasfiye Hanım ile arkadaşını çekmiş pastanede. Altına yorum yazmış ‘Babaannem diye demiyorum taş gibi kadın’ diye.