ERKUT TEZERDİ
Otoriteye karşı geldi ama bunu silaha sarılarak yapmadı. Bu nedenle tarihe anarko-pasifist olarak geçti. Hayat görüşüyle Gandhi ve Martin Luther King gibi tarihe damgasını vuran toplumsal hareketlerin liderlerini etkiledi. 1828 ile 1910 yılları arasında yaşayan Lev Nikolayeviç Tolstoy, yaşamı boyunca onlarca roman ve öykü yazdı. En ünlü eserleri dört ciltlik ‘Savaş ve Barış’ ile Anna Karenina’. Aristokrat bir ailede yetişen Tolstoy varlık içindeydi ancak bir zaman sonra malikanelerini, topraklarını sattı, eğlenceye düşkünlüğü başına bela olması bir yana o tüm bunları reddetti. Yazmaya başladığı yıllarda karakteri de değişti: Yoksulların safında yer aldı. Dönemin Rusya’sında açılığı bitirmeye karar verdi... Hedefinde ise yozlaşmayı, militarizmi, çarlık rejimini ve sınıfsal eşitsizliği ortadan kaldırmak vardı. Tüm bunları yapan Tolstoy’un yaşamının kırılma noktaları, eserleri, evlilikleri ve mücadelesisini Rus yazar Rosamund Bartlett, Everest Yayınları’ndan çıkan biyografik çalışması ‘Tolstoy - Bir Rus Hayatı’nda adlı kitapta anlattı.
Aristokrat bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Tolstoy eserlerinde çarlık rejiminin çöktüğü Ekim Devrimi öncesi Rusya’nın genel toblosunu resmediyor. Fakat bunu yaparken şiddet öğelerini vurgulamanın aksine sefaletin ve aristokrasinin avuçlarında olmanın duyguları nasıl tahrip ettiğini gözler önüne seriyor. Yazarın fikirleri bu nedenle ‘pasif direniş’ diye biliniyor. Kitapta Tolstoy’un düşüncelerindeki değişimi “Rus köylüsü karşısında hissettiği derin suçluluk duygusu, onu tövbekar bir soylu yapmakla kalmadı, ahlak dışı toprak köleliği kurumunun suç ortağı olduğu için utandırdı” sözleriyle anlatan Bartlett, 1860’lı yılların ortasında, Rus soyluluğunun başka bir kimliği olan subaylık mesleğinin Tolstoy’un fikirlerindeki ilk kıvılcımı yaktığını söylüyor: “Silah arkadaşlarının çoğu için bir sonraki aşama, malikanelerde inzivaya çekilmekti ama Tolstoy yazar oldu. İçindeki gizli anarşizmin belirtileri tam da bu aşamada görülmeye başlandı. Çocuklara okuma-yazma öğretmek için kendini köylere attı. Bir yıl sonra evlendi. Sadık karısı Sofya Bers’te bulduğu duygusal istikrar onu Rusya’nın Homeros’u yapacaktı.” Bu da demek oluyor ki Tolstoy, ilk cildi 1869’da yayımlanan ‘Savaş ve Barış’ı hayatının en mutlu döneminde yazdı.
Tolstoy eserlerini ortaya koyarken köylülerin sorunlarından, sefaletin zaruri sonuçlarını eleştirmekten bir an için çekinmedi. Bartlett, Tolstoy’un Anna Karanina’yı yazdığı 1870’lerde aşırı sofuluktan nihilizme kaydığını ve bu yolculuğu da günlüklerini, mektuplarını içeren ‘İtiraflarım’ adlı çalışmada anlattığını ifade ediyor. 50’li yaşlarında Rus Ortodoks ilahiyatını eleştirel gözle sıkı bir araştırma işine girişen Tolstoy, tüm İncilleri inceledikten sonra ulaştığı Hıristiyan öğretisinin öncüsü oluyor. Zaman içinde Tolstoyculuk yani ‘zorbalığa karşı şiddet yoluyla direnmeme’ öğretisi halini alıyor.
MEŞHUR BİR KOCA VE BABADAN BIKMIŞLAR
Rus yazar Rosamund Bartlett, kitabında Tolstoy’un aile hayatına ilişkin önemli detaylara da yer veriyor. Bartlett, eşiyle arası bozulan Tolstoy’un yeni eserlerinin tamamındaki telif haklarından da feragat ettiğini, tüm malını-mülkünü ailesine bağışladığını ve yazarın yeni bir tarikat inancının (Tolstoycu) ruhani liderine dönüştüğünü ve Tolstoy’un da aslında bu ünden pek de memnun olmadığını söylüyor. Tarikatına mensup kişiler ise tıpkı yazarın kendisi gibi maddi olan her şeyden vazgeçiyor. Özellikle 1890 sonrası Tolstoycu hareketin yoğunlaşması üzerine ailesi, ünlü yazarın kendilerini ihmal ettiğini düşünüyor. O dönemde Tolstoy’a hayranları tarafından 50 binin üzerinde mektup gönderiliyor. İhmalden en çok yakınan ise karısı Sonya, hatta Tolstoy’a şu satıları içeren bir mektup yazıyor: “Kızımız Tanya Moskova’da birisi ‘Meşhur bir babanın kızı olmaktan öylesine bıktım ki’ demiş. Doğrusu ben de meşhur bir kocanın karısı olmaktan bıktım!”