Allah’ın kâinata ve insanlara müdahalesi söz konusudur. Bu konuyu açıklarken -Allah’ın inayetiyle- bir yandan -dolaylı da olsa- Ateizmin, bir yandan da Deizmin neden yenilgiye uğradığını anlatmaya çalışacağız. Tek isteğimiz, bu konunun iyice anlaşılması için -bir iman ve Kur’an ayı olan Ramazan-ı şerifte- ihtiyaç duyacağımız birkaç yazıya daha izin verilmesidir. Sunacağımız delillerin önemli bir kısmının Kur’an ayetleri olması, konuyu akli değil nakli delillere dayandırıldığı anlamına gelmez. Zira Kur’an ayetlerinin muhtevası bir yandan vahiy olarak nakli, diğer taraftan akıl ve mantık ölçüleriyle beyanda bulunduğu için aklidir.
Bu evhamı izale ettikten sonra, konuyu maddeler halinde takdim edebiliriz. Bugün konuyla ilgili birinci maddeyi açıklıyoruz: Şöyle ki...
Kâinatın sonradan var olması onu var eden bir yaratıcının varlığını göstermektedir. Kelamcıların kâinatın sonradan var olduğuna dair ortaya koyduğu deliller yanında, bugünkü modern fen bilimlerinin de vardığı en son veriler, kâinatın yaklaşık 14-15 milyar sene önce varlık sahnesine çıktığını göstermektedir. O halde bir yaratıcının yaratmasıyla meydana gelmiştir. Çünkü:
a. Eskiden beri Fizik uzmanlarının bildirdiği bir gerçek vardır; o da maddede asıl olan hareketsizlik, eylemsizlik, atalettir. Maddenin bu öz kimliğine rağmen, kâinatın her tarafında hareket, eylem ve aktivasyon vardır. Her hareketin bir muharriki, har fiilin bir failinin bulunması zorunluluğu, kâinatın sonsuz ilim, hikmet ve kudret sahibi bir varlık tarafından yaratıldığını göstermektedir.
b. Kur’an’da bu gerçeğin çok açık olduğuna işaret etmek için-meal olarak- şu ifadeye yer verilmiştir: “(İnkârcı kavimlere gönderilen) Peygamberleri onlara: “Hiç gökleri ve yeri yaratan yüce Yaratıcı hakkında şüphe edilebilir mi?” (İbrahim:10). Bu istifham sorusunun arkasındaki ilahi hitap, devre dışı kalmış akılları devreye sokmayı amaçlamıştır? Yani, sizin hiç aklınız yok mu? Bilirsiniz ki, bir harf yazarsız, bir iğne ustasız, bir mahalle bile muhtarsız/yöneticisiz olmaz, olamaz. Nasıl olur da her parçası bir sanat harikası olan koca kâinat kitabının bir yazarını, bu fabrikanın bir ustasını, bu yurdun bir idarecisini düşünemiyorsunuz?
Bu ayetin ifadesinde, mantık delillerinin en kuvvetlisi olan ve eserden müessire, fiilden faile, yaratıktan yaratıcıya götüren “İnnî” delilin istidlal metoduna işaret edilmiştir.
c. Şimdiye kadar modern bilimlerin hiçbir dalında bir şeyin kendiliğinden, tesadüfen ortaya çıktığını -bilimsel metotlarla- gösterememiş ve gösteremeyecektir.
Yukarıda zikredilen ayette ilim ve akıl dünyasında böyle bir ihtimalin asla söz konusu olamayacağına dikkat çekilmiştir.
“Biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri oyun, eğlence olsun diye yaratmadık. Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi katımızdan edinirdik, bunu asla yapmayız” (Enbiya:16-17) mealindeki ayette, atomlardan, galaksilere, sistemlere kadar hiçbir yerde tesadüf izine rastlanması mümkün olmadığına, her şeyin -tesadüfü reddeden- harika bir sanat eseri olduğuna, çok amaçlı hizmet ettiğine, lüzumsuz, abes denilecek hiçbir hareketinin bulunmadığına, bu pek ciddi bir amaca hizmet eden kâinatın hayat sahibi, gören, işiten, bilen mutlak kudret sahibi bir iradenin, Vacibu’l-vücud bir yaratıcının varlığı zorunlu olduğuna vurgu yapılmıştır.
Konumuza yarın da devam edeceğiz...