Dört kapı, kırk makam” anlayışının dışında Kızılbaş geleneğinin kendine has terkiplerinden birisidir ve inancın özünü belirler. Buyruk ve nefeslerde ufak tefek değişiklikler gösterse de temelde birbirine yakındır. Sünnet ve farz burada Sünniliğe göre ters bir konumdadır. Sünnet daha önceliklidir.
“Üç sünnet, yedi farz Mümin olana Mümin isen dinle gel ezelinden Birincisi la ilahe illallah Kelime-i Tevhid gele dilinden” Şah İsmail
HAK ÜZERİNE OLMALI
“Üç sünnetle yedi farz hükümlerini bilmeyen ve bilürüm diye taklidedenler sâf mümin değildir. Pir ve mürşitler de Muhammed Ali gibi bunları bilen ve hükmünce amel edenlerdir.” Üç sünnetin ilki kelime-i tevhiddir ve mümin olan kimsenin dilini tevhidden uzak tutmaması esastır. Buyruklara göre de Talip daim zikr-i Hak üzere olmalıdır. “Kavlehu Teaala: “ûzkûrullâhe zikren kesîrâ” Hakkı çok ve devamlı olarak zikretmelidir ki, zikrin nuru kalbe düşsün ve gece gündüz, gizli aşikâr Tevhid kelimesini söylemelidir ki nefs-i emmarenin kökünü kessin, takvâ yoluna gönül bağlayıp cila versin.”
“Üç sünnet yedi farzı bilmeyenin, Sofuyum dediğine inanmayasınız Bu üstaz nefesidir şahin yanında Bir nefesden dahi kanmayasınız” Şah Hatayi
ZİKİR KALBE NURDUR
Bir kimse daima zikir halinde olsa “Hak Teâlâ onun kalbini nurlandırır ve rehberin ilhamı, kalbi onun kalbinde olur… Her neye baksa Hâkkı hazır görür ve her eşyada Hâkkın cemalinin nurunu müşahede kılar ve her saatte ki nazar ede, Hâk cemalinden gayrı nesne görmeye hemen Hâk bakar, Hâkkı görür, kalbinde tevhit nuru ziya verir.” Kelime-i tevhit buyruklarda farklı başlıklar altında da karşımıza çıkar. Yirmisekiz sual’in başıdır. Ondört farz ve sünnet içinde sünnetlerin ilkidir. Tarikatın on iki (farzın) alametinin başı “Hakk’tan korkmak”; Hakk’ına doğru sözlü, doğru işli ve doğru lokmalı olmaktır. Tac’ın kelimesidir Tekbir. Kelime-i hırka Allah Teâlâ’yı yâd etmektir… [Ve] kilid-i hırka tekbirdir… Ve târik-i hırka tekbirliktir. “Hırkanın yakasında “La ilahe illallah Muhammeden resulullah” yazılıdır. Evliyanın on iki kavlinin altıncısıdır.
“Tarikattadır elimiz Hakikattadır yurdumuz Hakla olur virdimiz Her kazadan saklar bizi” Pir Sultan Abdal
“Sünnetin ikincisi talibin kalbinden kin ve adaveti gidermesidir. Yani hiçbir mahlûk kendisinden incinmeye, müminler arasında yıkılmış yeri olmaya, Mürşit huzurunda kimse kendisinden hak dava kılıp istekli olmamalıdır. Kalbinden adaveti gidere. Kimseye kin ve kibir tutmaya kıskançlık etmeye, hırsına uyup şeytana uymaya.”
“Uram yıkam nefs evini oda yana hırs u hevâ El götürem şimden girü nefsile
savaş eyleyem” Yunus Emre
Üçüncü sünnet Talibin yola teslimi, rıza olmasıdır. “Tarikat’ın her türlü yolunu yerine getirmektir. Sünneti Resul, tarikat-i Resul demektir.” “sözü Hakk’ın kudreti ola, kimseyle kavga etmeye, kimseye düşmanlık yapmaya. Eğer talip bin ise bir otura, hemen biri söyleye.” “farzları bile ve eda eyleye.” Yedi farza gelince, birbirine yakın olmakla birlikte ufak tefek farklılıklar gösterir.
“Ben dervişim diye göğsün açarsın Hakkı zikretmeğe dilin var mıdır Sen kendin görsen’e ilde n’ararsın Hali hâl etmeğe hâlin var mıdır” Pir Sultan Abdal
Yedi farz ile ilgili açılımlardan
birini yazalım:
1- Talip ile sırdaş olmak.
2- Taliplerin dört kapıda kâmil olup sayılmış olmak ve ispatlarının olması.
3- Mümin ve talip olacakların hırs ve nefislerini öldürmeleri ve kendilerini bir ölü gibi görmeleri.
4- Talip evliyaya iradet getirip, mürebbisi emrine muti olup rızasız gezmemeli.
5- Sofu iradet getirip, musahip tutmalı ve musahip hakkını ceme getirmeli.
6- Evliyaya iradet getirip tövbe almalı ve biat etmeli.
7- Talibin setr ve kisvet giyinmiş, meyan kuşanmış, mürebbi ve musahibine erişmiş, pir eliyle beli bağlanmış, eli ikrar eteğine yetmiş ve her türlü sayılmış olmalı.
Not: Yukarıda geçen bilgiler elimizde bulunan çok sayıdaki farklı “Buyruk” metinlerinden yararlanılarak oluşturulmuştur.
ON İKİ İMAM
6-CA'FER-i SADIK (ö.148/765)
Caferî fıkhının kurucusu. Soyu baba tarafından Hz. Ali’ye, anne tarafından da Hz. Ebû Bekir’e ulaşır. Lakaplarının en meşhuru Sâdık olup Sâbir, Fâzıl, Tâhir ve Âtır lakapları da kullanılmıştır. İlk bilgilerini Dedesi Zeynelâbidîn’den ve babası Muhammed el-Bâkır’dan aldı. Otuz dört yıl imamet vazifesini sürdürdü. Bu devrede çeşitli kesimlere mensup geniş İslâm toplumuyla iyi münasebetler kuran Cafer-i Sâdık, Sünnî kaynaklarda da daima hürmetle anılan ilmî bir şahsiyet olarak benimsenmiştir. Emevî ve Abbâsî devirlerini idrak eden ve mensubu
olduğu Hâşimîler’in imamı olarak onların durumunu korumaya çalışan Cafer, amcası Zeyd b. Ali’nin isyan edip öldürülmesinden sonra (122/740) ağırlaşan şartların tesiriyle siyasetten tamamen uzaklaşmış, Medine’de ilimle meşgul olmuş ve bu şekilde Emevîler’in baskılarından kurtulabilmiştir. Abbâsîler devrinde de siyasî-idarî tutum açısından önemli bir değişikliğin olmadığını görerek kendisini ilme vakfetmiştir.
YARIN: CEM'İN MİTOLOJİK KÖKENİ VE KIRKLAR MİTİ