ŞENOL KALUÇ /YAZI DİZİSİ -1
Alevî kelimesinin bir özel bir de genel anlamı vardır. İlki, Hz. Ali ile Fatıma’nın evlatları Hz. Hasan (Şerifler) ve Hz. Hüseyin’in (Seyitler) soyundan gelenleri nitelerken; ikincisi Hz. Ali’yi Peygamberden sonra imam-vasi olarak gören ve ilk üç halifeden üstün olduğunu kabul eden İslami gruplar için kullanılır.
Bu nispetle Alevî kelimesi bir üst kimliktir ve birbirinden farklı hatta zıt akımları Ali sevgisi ve bağlılığı özelinde buluştururken, dışındakiler içinse aynileştirir. Bu ortak çatıya Alevîler, 12 İmam Şiileri, Zeydiler, İsmaililer, Nusayriler, Bektaşiler ve daha pek çok grup girer.
'YOL'DAN BAHSEDİLİR
Alevî tabiri 19. Yy.a kadar Alevîler arasında yaygın kullanılan bir tabir değildir. Alevîler kendilerini daha çok Haydari, Kalenderi, Hüseyni, Torlak, Işık, Kızılbaş, Bedreddini, Tahtacı, Sofi, Sufi, Sofi süreği vb. isimlendirmelerle anmışlardır. Bunun en büyük şahidi Pir Sultan Abdal’dır ve şiirlerinde “Alevî” kelimesi geçmezken sık sık ‘yol’dan bahsedilir:
“Muhammed Ali’nin kurduğu yoldur
Ak üstünde kara seçebilirsen
Gönülden itikat söyleyen dildir
Ali’nin sırrına erebilirsen”
ULU VE YÜCE ANLAMINDA ‘ALİ’
Alevî kelimesi nispet yönünden “Ali” kelimesinden türemesine rağmen, Alevîliği “İslam dışı” gören bazı çevreler, Alevî kelimesini Sünnilik ve İslam’a duydukları antipati ve ideolojik gerekçelerle “Alev”, “Alav” ya da “Luvi” kelimesinden türediğini iddia etmiştir. Bu iddialar çok basit bir sözlük incelemesi ile dahi çürütülebilecek kadar zayıf olsa da bazılarınca kolayca kabullenilebilmektedir. Alevî kelimesi Arapça kökenlidir ve “Ali”den türetilmiştir. “Ali”; yüce, ulu anlamlarına gelir. “Alevî- علوى”; “Ali” kelimesine, mensubiyet-aitlik anlamı katan “-i” (ى) son ekinin eklenmesi ve ulanırken de araya “v“ (و) kaynaştırma sesinin girmesi ile türetilmiştir. Nasıl Hıristiyanlara Hz. İsa’ya nispetle “İsevi”; Yahudilere Hz. Musa’ya nispetle “Musevi” deniyorsa, Hz. Ali taraftarlarına da bu nispetle “Alevî” denir.
'ALEV'DEN GELMİYOR
Osmanlıca sözlüklere bakıldığında da ‘Alev’in الو"”, ‘Alevî’nin ise “علوى” şeklinde yazıldığı ve “Alevî” kelimesinin “Ali-على” kelimesine yakınlığı açıkça (ilki elif, ikincisi ayn harfi ile başlar) görüldüğünden “Alevî” kelimesinin alevden gelme ihtimali yoktur. Bugünkü alfabeden kaynaklanan benzerlik hissi ise bize harf inkılâbının garip bir cilvesidir.
ON İKİ İMAM 1- Hz. ALİ (ö. 661)
Babası Ebû Tâlib, annesi Fâtıma b. Esed b. Hâşim’dir. Kâbe’de doğmuş, 5 yaşından itibaren Resulullah’ın himaye ve terbiyesinde büyümüştür. Şia’ya göre erkeklerden ilk iman edendir. Hicretten sonra Muhacir ve Ensar arasında yakınlık ve dayanışma için kurulan muâhât (kardeşlik) sırasında Resulullah Ali’yi kendisine kardeş olarak seçmiştir. Hz. Fâtıma’nın sağlığında başka evlilik yapmayan Hz. Ali daha sonra yaptığı evliliklerden birçok çocuğu olmuştur. Hz. Hasan ve Muhammed Hanefi dışında kalan 11 oğlu da Kerbela’da şehit edilir. Hz. Ali Bedir, Uhud, Hendek ve Hayber başta olmak üzere hemen tüm savaşlara katılmıştır. Resulullah Tebük Seferinde Medine’de vekili olarak bırakılması üzerine çıkan dedikodulara üzülen Hz. Ali’yi "Ey Ali, sen benden Harun'un Musa'ya olan menzilindesin, ancak şu var ki, benden sonra Peygamber yoktur" diyerek teselli etmiştir. Hz. Ali ilk üç halife döneminde inzivaya çekilmiş ve dinî ilimlerle uğraşmayı tercih etmiştir. Hz. Osman’ın şehit edilmesinden sonra 4. Halife olarak seçilir. Hilafeti karışıklıklarla geçmiş, İslam tarihinin ilk iç savaşları bu dönemde yaşanmıştır. M. 661’de Hariciler tarafından şehit edilir.
GEÇTİ BİR YIL, GELDİ MUHARREM
“Geçti bir yıl, yine bir mâh-ı Muharrem geldi
Söyle ey bâd-ı saba! Söyle; Hüseyn' im nerede
Göze nem, gönle elem, her- yana mâtem geldi
Söyle ey bâd-ı saba! Söyle; Hüseyn' im nerede
Kurret'ül'ayn-ı Resûl'üs'sekaleyn' im nerede
***
Kerbelâ; kerb ü belâ, kahr u anâ meydânı
O'na kim kıydı Zebûn- etti kim ol sultânı
Götürür hufre-i ısyâna, şu hâl insânı
Söyle ey bâd-ı saba! Söyle; Hüseyn' im nerede
Kurret'ül'ayn-ı Resùl'üs'sekaleyn' im nerede” K. E. Kürkçüoğlu
“Her Ali Haydar değil, her seyfe denmez Zülfikar
La feta illa Ali la Seyfe illa Zülfikar”
ABDULLAH ZÜHDÎ EFENDİ (1835-1878)
Yarın: Allah, Muhammed, Ya Ali