Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, AK Parti'nin şu anda anketlerde yüzde 44-47 bandında gezdiğini belirterek, son yaptıkları kampanya ve mitinglerle biraz daha toparlanma, canlanma durumu olduğunu, teşkilatların canlandığını, bu kampanya ile oy oranlarının yüzde 50'ye doğru gideceğini söyledi.
Diğer partilerden kimseyi...
NTV'de katıldığı "Meydanların Sesi" programında soruları yanıtlayan Akdoğan, seçime bir aya kala hedeflerine ne kadar yakın olduklarına ilişkin soru üzerine, 2-3 haftadır meydanlarda olduklarını, hemen hemen Ankara'nın birinci bölgesindeki bütün ilçelerine ve köylerine gittiğini, diğer partilerden kimseyi şu ana kadar görmediği kaydetti.
Diğer partilerin yeni yeni araziye indiğini dile getiren Akdoğan, hedeflerine ulaşacaklarını aktardı.
Yüzde 44-47 bandında geziyor
Akdoğan, "AK Parti anketlerde şu anda yüzde 44-47 bandında geziyor. Biliyorsunuz 45-50 bandındaydık. Şu anda son hafta itibarıyla biraz daha toparlanma, canlanma durumu var. Şu anda bütün teşkilatlarımızda ciddi bir canlanma başladı. Bu yukarıya doğru bir trend oluşturacaktır diye düşünüyorum" şeklinde konuştu.
Mitinglerin ve seçim kampanyalarının canlanmada payı olduğunu, son haftalarda yaptıkları kampanya ile oy oranlarının yüzde 50'ye doğru gideceğini ifade eden Akdoğan, son durumun bir hafta 10 gün sonra daha iyi şekilleneceğini, kararsızların biraz daha azalacağını anlattı.
"Partide liderlik sorunu yok"
Akdoğan, AK Parti'deki lider değişimi süreciyle ilgili bir soru üzerine, eski Genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olması sonrası sürecin çok iyi yönetildiğini, 12-13 yıllık bir liderin değişmesinin kolay olmadığını kaydederek, bu sürecin başarıyla tamamlandığını, araziye olumsuz etkisi olmadığını söyledi.
"Kurumsal yapı, organizasyon kabiliyeti, oy durumu olarak en ufak bir değişiklik yok. Bu çok büyük bir başarıdır" diyen Akdoğan, bunda organizasyonu planlayan Erdoğan ile birlikte daha sonraki süreci yöneten Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun da başarısının bulunduğunu bildirdi.
Akdoğan, başarının AK Parti kadrolarına da ait olduğunu belirterek, bu kadroların Davutoğlu'nun arkasında durduğunu dile getirdi.
Bu değişim öncesi bazı insanlarda kaygı doğabildiğini ifade eden Akdoğan, ancak bu endişenin tamamen bittiğini, partide genel başkan ve liderlik sorunu bulunmadığını vurguladı.
"AK Parti'nin başarısı alternatifsizlik üzerine kurgulanmamalı"
Akdoğan, AK Parti'nin kuruluş vizyonunun belirlenmesi sonrası 3 dönem geçtiği hatırlatılarak, 2002'de yazılan programın güncellenmesi ve değişen şartlara göre yeni hedefler konulmasına ilişkin bir soruya karşılık, partilerin fikri yenilenme içerisine girmemesi halinde her seçimde başarılı olamayacağını belirtti.
AK Parti'nin iç sorgulama, öz eleştiri, yapısal dönüşümü gerçekleştirdiğini dile getiren Akdoğan, partisinin seçim hedeflerine ve yeni kampanyalarına değindi.
"AK Parti'nin başarısını alternatifsizlik üzerine kurgulamamak lazım. Yani 'alternatif olmadığı için mecburen AK Parti yine yüksek oy alacak, alıyor'. Bu yanlış bir tespit bence" diyen Akdoğan, bunun sadece alternatifsizlikle ifade edilemeyeceğini aktardı.
Akdoğan, "Muhalefet evet kötü. Yani kendisini dönüştüremiyor, yeni bir şey söylemiyor. Bir siyasetsizlik hali var. Bunu popülizmle aşmaya çalışıyor" ifadelerini kullandı.
AK Parti'nin söyleyecek sözü olduğu için umut vadettiğini belirten Akdoğan, partinin 2023 hedeflerinden ve vizyonlarından bahsetti.
Akdoğan, AK Parti'nin proje ortaya koyma açısından da açık ara önde olduğunu bildirdi.
"Hedeflerimiz planlanmış ve takvimlenmiş"
Muhalefet partilerinin seçim vaatlerine ve 8 Haziran'dan sonra insanların hayatında nelerin değişeceğine ilişkin soruya karşılık Akdoğan, AK Parti'nin vaatlerinin afaki olmadığını, 2023 hedeflerinin planlanmış ve takvimlenmiş hedefler olduğunu söyledi.
Akdoğan, "Bu hedefler, vatandaşın gerçekten müreffeh bir yaşama ulaşmasını öngörecek hedefler. 100 tane proje açıkladık. Bunların hepsi dev projeler. Şehir hastaneleri meselesi bile tek başına çok önemli. Bütün hastane kapasitemiz kadar yeni hastane üretmek az bir şey değil. Bunun gibi birçok somut adım var" dedi.
Bunları tek tek gündeme taşımadıklarını anımsatan Akdoğan, sosyal projelerinden bir tanesinin yoksul ailelere internet erişimi olduğunu, 1,5 milyon yoksul haneye internet erişiminin sağlanmasının afaki olmadığını, hepsinin planlandığını, bunun kendileri için teferruat bir vaat, proje olduğunu anlattı.
"Cumhurbaşkanı'nın kendisini savunma hakkı vardır"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açılışlara katılmasının muhalefet partilerince eleştirilmesi konusunun hatırlatılması üzerine Akdoğan, Erdoğan'ın seçilmesi halinde sürekli halk içinde olacağını ve halka ulaşacağını vadettiğini, bu vaadini halkı Cumhurbaşkanlığı'na çağırarak ve şehir programları yaparak hayata geçirdiğini dile getirdi.
Akdoğan, "Bu seçimlere endeksli bir planlama değil. Bundan sonra da bu etkinlikler devam edecek" dedi.
Erdoğan'ın muhalefete durup dururken birtakım sözler söylemediğini dile getiren Akdoğan, şöyle devam etti:
"Siz hedef tahtasına Cumhurbaşkanı'nı oturtursanız, kampanyanızın hedefe koyduğu temel aktör Cumhurbaşkanı olursa, her gün bir sürü laf söylerseniz, o da kendisini savunur. Kendisini savunmasından tabii bir şey yoktur. 'Siyasete bu şekilde söylemlerle müdahale etmesin' diyorsanız, ben bunu bir müdahale olarak görmüyorum, o zaman siz doğru kişiyi hedef alacaksınız. Yani siyasi rakibinizi belirleyeceksiniz, Cumhurbaşkanı'nı hedefe koymak yerine AK Parti Genel Başkanı'na laf söyleyeceksiniz. Cumhurbaşkanı'na söylerseniz, Cumhurbaşkanı da kendisini savunur. Bunu herkes de biliyor. Bunu kimse de engelleyemez."
"Çok az konuşsun, çok konuşuyor"
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Çözüm Süreci'ne ilişkin, "Seçimden sonra aynı şekilde süreç devam eder. Yani bu şu anlama gelmesin; her şey durdu, dondu anlamına gelmesin. Yapılması gereken işleri ilgili kurumlar yapıyorlar ve süreç devam ediyor. Gündemin birinci maddesi olmayabilir ama gereken birimler gereken çalışmaları yapıyorlar. Durmuş bir şey yok. Bunu çok somut bir şekilde söylüyorum" dedi.
Akdoğan, seçim sürecinde tartışmalar yaşanabileceğini belirterek, "Çözüm süreci var, bir araya geliyorsunuz, niye eleştiriyorsun?' diye soruyorlar. Selahattin Demirtaş ve başka kişiler, 'çok az konuşsun, çok konuşuyor' gibi laflar etmiş. Bunlar yakışıksız şeyler. Bu siyasi rekabet. Burada insanlar elbette birbirini eleştirecek" diye konuştu.
"Eskiden konuşabiliyor muydunuz?"
Akdoğan, Türkiye'de herkes istediği şeyi konuşuyorsa, özgürce meseleler tartışılıyorsa, AK Parti'nin oluşturduğu özgürlük ortamının bunda etkisi olduğunu vurgulayarak, "Eskiden konuşabiliyor muydunuz? Dut yemiş bülbül gibiydiniz. Şimdi dağdan gelip bağdakini susturmaya çalışıyorsunuz. Biz sizin susturduğunuz insanlardan değiliz. Böyle bir demokratik anlayış olabilir mi? Biraz üzerine gittiniz mi hemen makyajları dökülüyor. Bunların ceberut bir siyasi anlayışları var" ifadelerini kullandı.
HDP'nin milletvekili listesini o partinin yapmadığını ifade eden Akdoğan, Ağrı'da AK Parti'nin mitingine gidenlerin engellendiğini, Van'da seçim otobüslerinin her gün taşlandığını söyledi.
"Adam kaçırmak, haraç almak, mahkeme kurmak..."
Akdoğan, HDP'nin batıda başka bir imaj oluşturmaya çalıştığına dikkati çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Demokrasi havarisi kesileceksin ama doğuda bambaşka bir siyasi gerçek var. Bana 'niye son zamanlarda eleştiriyorsun? diye soruyorlar. Ben bunu çözüm sürecinin selameti açısından bir yıldır bütün röportajlarımda söylüyorum. İllegalite kabul edilemez. Eylemsizlik sadece karakol basmamak değildir. Yol kesmek, adam kaçırmak, haraç almak, mahkeme kurmak, illegalite üzerinden otorite kurmaya çalışmak, bunlar sürece zarar verir."
Bunların sadece seçim bağlamında söylenen sözler olmadığına vurgu yapan Akdoğan, "Elbette Çözüm Süreci'nin doğrudan içinde yer alan aktörlerin söylemlerine özen göstermesi lazım. Ben buna özen göstermeye çalışıyorum. Bana sorduklarında 'HDP'nin barajı aşmasını ister misiniz?' diye. Ben istemem. Siyaseten de istemem, Çözüm Süreci'ne de bunun bir faydası olacağına inanmıyorum" dedi.
"Meclis, Başbakanlık basılmak istenmiştir"
Akdoğan, siyasi iktidara karşı karşıtlık üretilebileceğini dile getirerek, "Ama insanları isyana teşvik etmek, toplumsal başkaldırı üretmeye çalışmak... Gezi olaylarından sonra yaşananlar bir toplumsal başkaldırıya dönüşmüştür. Meclis, Başbakanlık basılmak istenmiştir. Kobani olaylarında resmen bir kalkışma denenmiştir. Bunlar hükümete karşı, legal, demokratik anlamda toplumsal eylemler değildir" diye konuştu.
Muhalefet partilerinin liderlerinin, kaybettikleri her seçimin ardından ortadan kaybolduğunu ifade eden Akdoğan, şöyle devam etti:
"Kaç gün bulamıyorsunuz liderleri. Biz ise seçmenin ne mesaj verdiğini anlamaya çalışıyoruz. Empati yapıyoruz. Hep empati yapmak AK Parti'nin vazifesi mi? Ama onlar hiç yapmayacak. Onlar yüzde 50'yi aşağılayacaklar. 'Yine bu akılsızlar AK Parti'ye oy verdi' diyecekler ve seçmeni kötüleyecekler. Biz de diğerlerine 'oy vermeseniz bile iradeniz muteberdir, saygıdeğerdir ve başımızın üzerinde yeri vardır' diyeceğiz. Bunu da artık insanların ölçmesi, biçmesi lazım. AK Parti elbette bunu yaptığı için oyunu artırıyor."
"Bir taraftan silahlı otoritem de olsun"
Akdoğan, siyasetin sorun çözme sanatı olduğuna ve güçlenmesi gerektiğine işaret ederek, "Bu süreçlerin içinde olan, bu görüşmeleri yapan, diğer birçok faktörü bilen bir kişi olarak bu sözü söylüyorum. Bu tahterevalli gibidir. Bir tanesi aşağı giderken bir tarafı yukarı çıkacak. Terör, şiddet, silah, baskı aşağı gider, gömülür. Demokratik siyaset kanalları açılır, yukarıya doğru çıkar. 'Bir taraftan siyasi otoritem olsun, bir taraftan silahlı otoritem de olsun'. Ben bunu mahzurlu, çözüm süreci için de iyi bir şey olarak görmüyorum" ifadelerini kullandı.
"HDP ile Paralel Yapı iş birliği içinde"
Bir soru üzerine Akdoğan, HDP ile Paralel Yapı'nın ciddi bir iş birliği içinde olduklarının anlaşıldığını dile getirerek, şunları kaydetti:
"Açıkçası bunu çok da gizlemiyorlar. Seçim süreçlerinde herkes birbiriyle iş birliği yapabilir ama ilkesel zemini kaybetmemek lazım. Ben burada ilkesel zeminin kaybolduğu kanaatindeyim. Çözüm Süreci'ne karşıtlık üreten her türlü yaklaşım içinde olan bir yapı, yani çözümün düşmanı olan bir yapıyla sen kol kola giriyorsun, flört ediyorsun bir tane daha fazla oy alabilmek için. Ben bunu bir terslik olarak görüyorum. Bu benim bile içime sinmiyor, HDP seçmeninin içine nasıl sinecek bilmiyorum. Düne kadar her türlü kötülüğü yapan bu yapıyla bu ilişkiyi nasıl kaldıracaklar, hazmedecekler bilmiyorum."
Akdoğan, Recep Tayyip Erdoğan düşmanlığı üzerine kurgulanan bir anlayışın Çözüm Süreci'ne katkı sunamayacağına vurgu yaparak, "Çözüm Süreci'ni başlatan kişidir Tayyip Erdoğan, sürecin sahibidir. Tayyip Erdoğan 2005'te bu süreci başlattığında ne HDP vardı, ne barajı geçmişti, ne Meclis'teydi, ne vekili vardı. Bu kadar önemli bir kişiyi, Cumhurbaşkanlığı sürecinde de en önemli vurgusu Çözüm Süreci olan kişiyi siz kalkıyorsunuz hedefe koyuyorsunuz. Ona karşı cephenin taşeronu olarak ortaya atılıyorsunuz. Burada 'muhtar bile olamaz' ile 'başkan yaptırmayız', bu iki lafı aynı kefeye koyuyorum açıkçası. Bu zihniyet arasında bir fark olmadığını düşünüyorum" şeklinde konuştu.
"Kaybet-kaybet iş birliği"
"Gülen grubunun gönüllüleri HDP'ye oy verir mi?" sorusuna karşılık da Akdoğan, "İstediklerine versinler. Bu yapı kiminle iş tuttuysa kaybetti. Bu bir kaybet-kaybet iş birliğidir. Yerel seçimde kaybettiler, cumhurbaşkanlığında kaybettiler. Bu anlayışla devam ederlerse yine kaybedecekler. Millet bunu görüyor, bir oyun olarak okuyor ve içine sindiremiyor. 7 Haziran'da da gereken cevabı vereceğini düşünüyorum. Güneydoğu insanının özellikle vereceğini düşünüyorum. Çünkü Güneydoğu insanı, hem darbeci, vesayetçi cephenin kendilerine neler yaptığını biliyor hem de bu anlayışın neler yaptığını biliyor" ifadelerini kullandı.
Akdoğan, Türkiye'nin eski günlerine geri dönmeyeceğini, kriz dönemlerinde Türkiye'nin neler kaybettiğini, koalisyonların ne demek olduğunu milletin iyi bildiğini söyledi.
"Herkesin üzerine titremesi gereken bir konu"
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Bu Çözüm Süreci'ni Meclis'te yapalım" dediğini kaydeden Akdoğan, "Mecliste komisyon kurduk, Çözüm Süreci adını koyduk ki başka yere çekmesinler, yine üye vermediler. Kim ne fayda sağlar yaklaşımını bir kenara bırakmak lazım. Türkiye ne kazanacak, hep birlikte gelin zorlayalım, çaba gösterelim" dedi.
Akdoğan, ortada bir yük olduğunu, Türkiye'de 44 bin insanın hayatını kaybettiğini dile getirerek, "Bu artık siyasi polemiklere, seçime kurban edilecek bir mesele değil. Herkesin üzerine titremesi gereken bir konu. Bu çözülsün de kimin fayda sağladığının bir anlamı yok" ifadelerini kullandı.
"Seçimden sonra süreç devam eder"
Çözüm Süreci'ndeki duruma ilişkin de Akdoğan, "Seçimden sonra aynı şekilde süreç devam eder. Yani bu şu anlama gelmesin; her şey durdu, dondu anlamına gelmesin. Yapılması gereken işleri ilgili kurumlar yapıyorlar ve süreç devam ediyor. Gündemin birinci maddesi olmayabilir ama gereken birimler gereken çalışmaları yapıyorlar. Durmuş bir şey yok. Bunu çok somut bir şekilde söylüyorum" diye konuştu.
Akdoğan, Abdullah Öcalan'ın nisan-mayısta kongre toplama, silah bırakma çağrısı yaptığını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Öcalan bu çağrıyı yaptığında Türkiye'nin seçime gideceği belli, Meclis'in kapanacağı belli. Şimdi burada izleme heyeti tartışması var. Bunun ötesinde tartışılacak bir sürü konu var. Bugüne kadar tartışılmayan konular değil. Toplum konuşacak, siyasi partiler bir araya gelecek tartışacak. Bu şubatta, martta da öyleydi. Kandil çıktı dedi ki 'hükümet adım atmadı, anayasa değişmedi, sorun orada duruyor, biz kongre toplamıyoruz'. Meclis kapanırken ne olacaktı, nasıl anayasa değişecekti? Velev ki Meclis açık olsun bu arada anayasa değişebilir mi?"
"Ölmek, öldürmek üzerine bir yöntem..."
Akdoğan, bunların konuşulan, tartışılan konular olduğunu ve siyaset kurumunun milletin kabul edeceği eksende yeni anayasa yapacağını vurgulayarak, "Yani şöyle bir şey yok. Elinde silah olan bir örgüt var, oradan ahkam kesiyor, hükümet de onun sanki örgütsel hedeflerini gerçekleştirme memuru. Ben de kalkacam bunu yapacam. Öyle bir dünya yok" dedi.
Bunu siyaset kurumunun bir bütün olarak yapacağına işaret eden Akdoğan, "Yok anayasa değişmemiş de onlar toplanmayacakmış da ben bunu samimiyetsizlik olarak görüyorum. Böyle bir şey olur mu? Ölmek, öldürmek üzerine bir yöntem hala nasıl mazur görülebilir. Senin var olman yanlış bir kere, ortada bir parti var. Siyasi alan açılmış. Bunu topluma sunuyor, toplum bunu kabul edecek bir kere. Tekrar söylüyorum, seçimden sonra bu meseleler yeniden tartışılacaktır. İlgili kurumlarımız gereken çalışmaları yapıyor, yapacaktır" ifadelerini kullandı.
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Çözüm Süreci'ne ilişkin, "Bu süreç eğer varsa, toplumsal bir destek varsa, güven varsa, bu Tayyip Erdoğan'a, AK Parti'ye, Ahmet Davutoğlu'na duyulan güvenin neticesidir, HDP'ye duyulan güvenin neticesi değildir" dedi.
"HDP'ye duyulan güvenin neticesi değildir"
Akdoğan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı kimsenin Çözüm Süreci'ne karşı bir pozisyona indirgeyemeyeceğini söyledi.
Akdoğan, "Bu süreç eğer varsa, toplumsal bir destek varsa, güven varsa, bu Tayyip Erdoğan'a, AK Parti'ye, Ahmet Davutoğlu'na duyulan güvenin neticesidir, HDP'ye duyulan güvenin neticesi değildir" ifadelerini kullandı.
Burada birtakım dış faktörlerin de etkin olduğu kanaatini taşıdığını vurgulayan Akdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Silah bırakma fikriyatı, silah bırakmaktan önce fikriyatın gelişmesi önem taşır. 2013 Nevruzunda aslında Öcalan bu mesajı vermişti. 'Artık bu iş silahla olmaz, diğer yöntem öne çıkmalıdır'. PKK sözünde durmadı, Türkiye'yi terk etmedi. 'Eylemsizlik' dedi, karakol basmanın dışında her türlü baskıyı ve şiddeti bölgede uyguladı. Kobani olayları oldu. Hükümet mecburen İç Güvenlik Paketi çıkarmak zorunda kaldı. Böyle baktığımızda sürekli bir ayak direme durumu vardı. Bunun birkaç dış etkiyle olduğunu düşünüyorum. Bir tanesi, süreci sabote etmek isteyen birtakım odaklar ve çevreler var. 'PKK devre dışında kalırsa bu döner beni vurur, yani Türkiye bu sorunu çözmemeli. Bu başka tarafların başını ağrıtmamalı' düşüncesinde olan bazı yapılar. İkincisi, 'denklemden çıkarsa PKK, bölgede enstrüman olarak kullanıyorum, mesela IŞİD'e karşı, denklemden çıkmamalı PKK' diye düşünen yapılar var. Üçüncüsü, 'Türkiye bu sorunu kendi imkan ve kabiliyetiyle çözecek, ben de bunun parçası olmalıyım'. Kandil'e bu açıdan etki yapmaya çalışanlar var."
Akdoğan, en önemli şeyin, 2013 yaklaşımı, o fikriyatın gelişmesine engel bölgede yaşanan gelişmeler olduğunu aktararak, "Kobani olayları, Irak ve Suriye'de yaşananlar, tekrar silahın ön plana çıkması. Silah olmazsa burada tutunulamaz fikrinin gelişmesi. Örgütün ciddi bir şekilde ayak dirediğini düşünüyorum. Hem bölgesel gelişmelerden dolayı hem de 'Örgütsel amaçlarım var. Bir sürü insanı dağa çıkardım. Ölüme gönderdim, insanları öldürttüm. Onun için bir motivasyon gerekiyor. Ben bu çözümü niye kabul edeyim? Elimde silah var, bu amacıma zorla ulaşırım'. Bu bir yanılgı ve buna birkaç defa kapıldı" şeklinde konuştu.
"Ne kadar farklı düşünüyorlar, ondan da emin değilim"
Silvan saldırısına ve daha önceki süreçlerin bozulmasına işaret eden Akdoğan, "(Bununla ben hedeflerime ulaşırım). Bununla çok hareket ettiler. Ne oldu? Devlet tokadı bastı, bir yılda bin 500 kayıp verdiler. Devrimci halk savaşının da hikaye olduğu anlaşıldı veya amaçlarına ulaşamadılar. Burada devlet güvenlik tedbirleri arasında her şeyi yapmaya muktedirdir. Bugün de gereken tedbirleri alır. Bu sorun demokratik siyaset kanalları ile çözülsün diye bir çaba var. Bu çabaya da güç vermek lazım. Kandil'in ben buna yanaşmadığını düşünüyorum halen" dedi.
Akdoğan, "Silahsızlanma kongresi toplanmayacak denildiğinde Demirtaş tepki göstermeli miydi?" sorusuna da "Kandil'e bunların direnebilme, farklı bir şey söyleme güçleri olduğunu sanmıyorum. Ne kadar farklı düşünüyorlar, ondan da emin değilim. Kendi içlerinde birtakım zorluklar üretiyor. Öcalan çağrı yapıyor, neredeyse bir ay karşılık bulmuyor. Bunları görerek hareket etmek gerekiyor" yanıtını verdi.
Aslolanın toplumun kandırılmaması olduğuna dikkati çeken Akdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Toplumun bu sürece güvenmesini merkeze oturtmak zorundayız. Çünkü demokratik bir ülkede millete rağmen bir şey yapamazsınız. Milleti ikna etmeniz gerekiyor. Birtakım açıklamalar, olaylar toplumu irite ediyor ve o desteği aşağı çekiyor. Toplum şu açıdan müsterih olmalı. 'Ben yaptım oldu' denecek bir sistem yok. Bir şey olacaksa Meclis marifetiyle olacak. Gizli kapaklı, mal kaçırır gibi, birtakım tavizler, pazarlıklar olacak gibi evhama kapılmaya gerek yok. Bunlar olacaksa Meclis'te olacak. Anayasa değişecekse Meclis'te olacak. Millete gidilecekse millete gidilecek. Kapalı kapılar ardında çok yanlış oluyor, sözler veriliyor gibi algılanmaması lazım. Ama siyaset kurumu da her konuyu özgürce tartışmalı. Bu noktaya geldik, artık Türkiye'de konuşulmadık bir şey yok. Meclis'te bunların söylemediği bir şey kalmadı. Dağdaki adamdan daha ileri laflar söylüyorlar. Türkiye bu kapasiteye ulaştı. Meclis'e, kendimize güvenmemiz lazım. Toplumsal desteği arkamızda tutmamız gerekiyor."
"Kolaysa gel kendin yap"
"Küçük bir parti veya elinde silah bulunan bir örgüt var, 'şunu bunu yap' diyor. Veya eli silahlı bir örgüt var, sana dikte ediyor. Böyle bir ilişki biçimi olmaz. Kolaysa gel kendin yap" ifadelerini kullanan Akdoğan, "Paydaşları burada. Bölgedeki STK'lar, bütün toplum kesimleri, aktörleri hepsi sürecin paydaşıdır. 'Devletle örgüt bir yere kapandı, kendi kendilerine bir şeyler yapıyorlar' gibi bir şeyle bu süreç başarıya ulaşmaz. Bütün bu kesimler, bu sürecin paydaşıdır ve o toplumsal desteği de bunlar oluşturuyorlar. Biz bunun bilincindeyiz. Burada doğru literatürü kullanmak da önemli. Görüşme ve diyalog diyeyim çünkü diğer kavramları kullanmak istemiyorum. Görüşme ve diyalog çok boyutlu olarak devam ediyor" şeklinde konuştu.
Akdoğan, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın Diyanet İşleri Başkanlığı'na yönelik eleştirilerini nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine de insanların birçok şeyi önerebileceğine, kurumlarla ilgili fikirleri olabileceğine işaret ederek, "Ancak birçok şey yan yana geldiği zaman bir siyasi tasavvur oluşuyor. 'Din dersini kaldır, imam hatiplerin orta kısmını kapat, Diyanet'i kapat', bunlar biriktiği zaman başka bir toplum mühendisliği ortaya çıkıyor. Millet de bundan rahatsızlık duyuyor" dedi.
"Başarı, hedefle ölçülen bir şey"
Başarının, siyasi partilerin belirlediği hedefle ölçülen bir şey olduğunu dile getiren Akdoğan, şöyle devam etti:
"Bizim için sadece birinci parti olmak başarı değil. İktidarı güçlü bir şekilde korumak, anayasayı değiştirmek için çoğunluğa uluşmak gibi farklı kategoriler var. Neticede birinci olmak ve iktidarı korumak en önemli siyasi başarıdır. 'Birinci oldum ama milletvekili az', bu başarı olarak sayılmaz. Bu geriye gidiş olarak görülür. Bizim iktidarı korumamız, amacımıza ulaştığımız anlamına gelir. Anayasayı değiştirebilecek çoğunluğa ulaşmamız da hedeflerimizin gerçekleşmesi anlamına gelir. CHP ve MHP, 'bir puan daha fazla alabilir miyim, geriye düşmeyeyim de yeniden liderlik kavgası başlamasın' derdinde. Bunların bütün derdi bu. HDP için de baraj meselesi bu."
Başbakan Yardımcısı Akdoğan, seçimlerde merak edilen iki konu olduğunu ifade ederek, bunlardan birinin; 'AK Parti ne kadar güçlü çıkacak, iktidarı koruyacak mı?' sorusunun cevabı, diğerinin de HDP'nin baraj sorunu olduğunu kaydetti.
Akdoğan, "Ben AK Parti'nin güçlü bir şekilde devam edeceğini, HDP'nin ise barajı geçemeyeceğini düşünüyorum" dedi.
İSTANBUL/AA