ALİ BAYRAMOĞLU
Önce Cem Uzan’ın Davutoğlu ve Babacan’a yönelik saçma sapan tehditleri, ardından Sinan Aygün iddialarına iktidarı destekleyen basın organlarının verdiği tam destek, Mehmet Ağar’ın kendisine has, bilindik uslübuyla sahneye çıkması, “tarihin tekerrürü” sözünü akla getiriyor.
İtham, tehdit, kirlilik...
En dikkat çekici örnek, şüphe yok ki Ağar.
Kamuya açık bir konuşmada sözlerine “Yeni kurulacak partileri mutlaka vazgeçirmek lazım. Aksi takdirde çok ağır sonuçları olur” diyerek başlayan bu eski siyasetçi, daha sonra şunları söyleyebilecek kadar öz güvenli:
“2005’ten 2014’e kadar Dışişleri Bakanlığı Denizcilik Dairesi, Libya’yla Türkiye arasındaki ortaklığa onay vermedi. O zaman görev yapan Denizcilik Dairesi Başkanları bugün FETÖ tutuklusu. Faciayı görebiliyor musunuz? Onları daire başkanı yapanlar kim? 2005 - 2014 yılları arasındaki Dışişleri Bakanları kim? Takdirinize bırakıyorum...”
Hedefinde AK Parti’den oy alacaklarını düşündüğü Abdullah Gül, Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu var. Lafı niye sarfettiğini ve lafın nereye gideceğini iyi biliyor ki, o dönemde başbakan olan ismin şimdi cumhurbaşkanı olduğu umrunda bile olmuyor.
Çünkü mekanizmanın kime kilitleneceğini deneyimleriyle biliyor.
Siyasi dile ve mücadele yöntemine düşüklük, kumpas, tehdidin bu hakim olması ilk kez yaşanmıyor. İktidardaki gücün görüşünün tek siyasi doğru olduğu iddiasıyla, tüm diğer siyasi tutumların tehdit ve art niyet kategorisine sokulması, kriminalize edilmesi, velhasıl bildik bir siyaset karşıtlığı Türkiye’de tüm olağanüstü dönemlere hakim olmuş, MHP gibi aşırı kutup temsilcilerinin dilini oluşturmuştur.
Bugün de benzer siyasi bir hal var. Ürettiği örnekler birbiriyle yarışıyor.
28 Şubat’ta da devlet dairelerinde dindar bilinmeniz, buna dair, bir söz, bir ihbar, bir işaret kriminalize edilmeniz için yeterliydi. Diğer askeri darbeler sırasında ya da Milliyetçi Cephe gibi dolaylı bir iç savaş görüntüsünü taşıyan aşırı çatışma ve kutuplaşma dönemlerinde de durum soldan sağa, Alevilerden Kürtlere istenmeyen kimlik ve görüşler için böyleydi.
Sorun, bugün bu uygulamaların, geçici bir olağanüstü dönem sınırlarını aşıp, bir sistem gerçeği haline dönüşmeye yüz tutması.
Evet, Ağar’ın dediği gibi ortada bir facia var.
Ama facia bu gerçektir. Ağarvari tutumlar ve sonuçlarıdır. Önüne gelenin, önüne gelen herhangi biri hakkında “resmi tehdit” halini almış bu tür suçlamalarla yol temizliği yapmaya çalışması, yaranma hamleleriyle yol alabilmesi, bunun tüm sistemin çalışmasına hakim olmasıdır.
Bu durumun, bir ekonomi politiği, yani kendi iç mantığı var. Ağar bu iç mantığı iyi simgeler.
Mehmet Ağar ismini Türkiye yıllarca önce Eymür’ün hazırladığı, yasa dışı devlet-siyaset-emniyet-mafya ilişkilerini ifşa eden MİT raporuyla duymuştu. Daha sonra Susurluk döneminde, devletin yasa dışı ve gayri meşru mücadele yöntemlerinin baş mimarlarından biri olarak anıldı. Refah-Yol hükümetinde İçişleri Bakanı olduğu sırada, darbe olur, asker istemez endişesiyle Erbakan’ın Libya ziyaretine onay vermeyen tek bakandı. 1993-1996 arasında cürüm işlemek için silahlı teşekkül meydana getirmek, Abdullah Çatlı ve Yaşar Öz’e silah taşıma izin belgesi vererek ve yeşil pasaport almalarını sağlayarak görevi kötüye kullanmakla suçlandı. Nitekim 2008’de tekrar açılan Susurluk davasında 2011 yılında, “silahlı örgüt yöneticiliği” suçundan 5 yıl hapse mahkum oldu. Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesini engellemek için verilen 27 Nisan muhtırasından sonra devlet-siyaset ayak oyunlarında etkin bir rol oynadı. Muhtıra üzerine Anayasa Mahkemesi’nin icat ettiği 367 kuralının aşılması, Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesi, DYP ve ANAP’ın oylarıyla mümkünken bunu engelleyen Ağar oldu. DYP milletvekillerini meclise yollamadı, ANAP Genel Başkanı Erkan Mumcu’yu da “darbe olacak” diyerek korkutup aynı şekilde davranmaya ikna etti.
Velhasıl fiili ve yasa dışı güç kullanımından siyasi ayak oyunlarına, askerle işbirliğinden vesayetçi gayri meşru dirençlere kadar devlet neredeyse, Ağar oradaydı. Hikmet-i hükümetin, gücün, resmi ideolojinin temsiliciydi.
Bu garip öyküsünü hep bir kahramanlık örneği olarak anlattı.
Belli bir tarihten sonra yolu AK Parti’yle kesişmeye başladı. Bu tarih, AK Parti-MHP-devlet iktidar bloğunun oluşmaya başladığı günlere denk gelir. Beştepe’ye yönelik tehditlerin bertaraf edilmesi konusunda danışmanlık yaptığı iddia edildi. En nihayet oğlu, AK Parti’den milletvekili oldu.
“Takdirinize bırakıyorum” dediği ithamla, “aksi takdirde çok ağır sonuçları” olur dediği durumla, sahnede yer alışıyla Ağar, bugün, mevcut iktidar bloğunun varlığı ve zihniyetini iyi temsil eden isimlerden birisidir.
Ancak asıl temsil ettiği, hukuk dışı ve siyaset karşıtı bir zihniyetin simgesel ve fiili devri daimidir.