Bilindiği üzere, şu dünya imtihan salonunda her an ölümü bekleyen ve yakında hesap vermek üzere diğer âleme irtihal edeceğine asla şüphe etmeyen insanların en çok muhtaç oldukları şey, öbür tarafta geçer akçe olan sâlih amellerdir. Ancak şeytan telkinleri, nefsin desiseleri, dünyanın cerbezeli cazibesi ve kötü çevrenin sinsi tuzakları bu yolculukta gerekli azığı tedarik etmek, özellikle bu asırda çok sıkıntılı bir hal almıştır. Kullarının aldanmaya müsait ve telkinlere açık edilgen yapısını çok iyi bilen Allah, sonsuz rahmet ve keremiyle, onlara özel fırsatlar tanımıştır. Cuma günleri, bayram günleri, kandil geceleri ve üç aylar gibi bazı zaman dilimlerini normal zamanlarda elde edilen kazançlardan yüz, bin, binler derece daha fazla kazanç sağlayan uhrevi ticaret fuarları açmıştır.
Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı olmadığı açık bir hakikattir. Fakat O, sonsuz rahmet ve şefkatiyle bu imtihan dünyasında iman etmelerine rağmen şeytanın tuzaklarından, nefsin hilelerinden kurtulamayan kullarının imdadına koşuyor.
Son nefese kadar tövbe kapısını açık tutması bu rahmetin bir tezahürüdür. Keza, bazı zaman ve mekânları, kulları için kabullerin ve bağışlamaların özel bir fırsat vakti ve pahalı malları ucuza mal edecek bir uhrevi ticaret pazarı olarak değerlendirmesi de onun sonsuz rahmetinin bir yansımasıdır. Evet yüce Rabbimiz, kullarına karşı rahmaniyet ve rahimiyetini bu vesilelerle ortaya koyuyor. İhtiyacı olmadığı halde, hastalarına ilaç veren bir doktorun, misafirlerine ikramlarda bulunan bir ev sahibinin, yurttaşlarına her türlü yardımda bulunan bir padişahın, öğrencilerini sınıfta bırakmamak için onlar için özel telafi imtihanını hazırlayan öğretmenin bu davranışları, onların değil, ilgilendikleri tarafın ihtiyaçlarına baktığına şüphe yoktur. İşte bu misal penceresinden hakikatin yüzüne baktığımızda, Allah’ın kullarına sunduğu bu özel fırsat kapılarının ardına kadar açık tutulması, O’nun ihtiyacından değil, kullarının ihtiyaçlarından kaynaklandığından şüphe etmemeliyiz.
Şüphesiz, az bir amelle çok sevap kazandıran, birer ucuz manevi pazar olan bu uhrevi mevsimler ve manevi fuar yerleri, tespit edilirken, ilahi hikmetin gereği olarak o zaman ve mekânlardaki kutsiyet de nazara alınmıştır. Mesela, Kâbe’de, Mescid-i nebevi’de, Mescid-i Aksa’da yapılan ibadetlerin diğer yerlerdeki ibadetlerden çok daha sevap kazandırmış olması, o yerlerin bizzat Allah’ın değerlendirmesinde diğer yerlerden daha kıymetli olduğu gerçeği yatmaktadır.
Keza, Ramazan, cuma, bazı kandil geceleri ve seher vakti gibi mevsimlerin de Allah ile kulları arasında yakınlık ilişkisinin kurulduğu özel ubudiyet vakitleri olduğu bilinmektedir. Örneğin Kur’an’ın indirilmesi sebebiyle Ramazan ayının müminler için manevi bir bayram şenliği hükmünde olması, cumalarda kulların cemaat halinde kulluk yapmaları, seher vaktinde uykularını Allah için bıraktıkları mevsimler olması, özel rahmetin bu zamanlarda sağanak sağanak inmesi ilahi hikmetçe uygun görülmüştür.
Hadis-i şeriflerde “Kadir Gecesi’nin Ramazan’ın son on gününde, özellikle tek günlerin gecelerinde (Buhari, Leyletü’l-Kadr, 3; Müslim, Siyam, 216) ve özellikle de 27. Gecede (Ebu Davud,1386) olabileceği ihtimalinin kuvvetli olduğuna” işaret edilmiştir.
Bu özel fırsatların başında hiç şüphesiz Kadir Gecesi gelir. Kur’an’ın açık ifadesiyle Kadir Gecesi, bin aydan/yaklaşık 83 yıldan daha hayırlıdır. İster açıktan o gecenin nurunu görsün ister görmesin, o mukaddes gecenin fuarında alışveriş yapanların kazancı bire binden, bire otuz bine kadar artar. Seksen yıllık bir ömürde yapılacak ibadetle ancak elde edilen bir kazancı tek bir gecede elde etmekten daha kârlı bir durum olabilir mi?
Bir hadiste Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Kim Kadir Gecesi’ni, faziletine inanarak ve alacağı sevabı Allah’tan bekleyerek ibadet ve taatla geçirirse geçmiş günahları bağışlanır” (Buhârî, Kadir, 1). Sağlığı yerinde olan bir kimsenin bu gecenin mübarek kapısından içeri girip, namaz, Kur’an, salavat, tövbe-istiğfar ve diğer zikirlerle uhrevi ticaret etmemesi, aklıselimle izah edilemeyecek bir zarardır, hasarettir. O gece “Allah’ım! Sen affedicisin, affetmeyi seversin -ne olur- beni de affet!” şeklindeki nebevi duayı da unutmamak gerekir.
“Eğer kadrini bilsen, her gece Kadir Gecesi
Bilmiyorsan kadrini, bulunmaz tek hecesi
Tövbe eden kimseden, yüz bulmaz hiç hevesi
Takdirname alacak, varsa güzel ilkesi
İlkesiz bir kimsenin, yükselmez mertebesi
Rütbeleri belirler, kulluğun derecesi”
Niyazi Beki