Baas rejimi lideri Saddam Hüseyin'ın talimatı üzerine kuzeni ve "Kimyasal Ali" olarak tanınan Ali Hasan el-Mecid'in komutasında 16 Mart 1998'da İran sınırına çok yakın bir mesafede yer alan ve o dönem küçük bir ilçe olan Halepçe'ye hardal ve sarin gazlarının bulunduğu bombalarla saldırı düzenledi.
Halepçe'nin merkezi ve yakınındaki yerleşimlere sabah saat 10.50 sularında gerçekleşen saldırı sonucu kentte elma kokusu yayılmaya başladı. Kokunun neden kaynaklandığından habersiz olan 5 bin Halepçeli evlerinin önünde veya kaçmaya çalışırken araçlarının içinde birbiri üzerine yığılarak hayatını kaybetti, 7 bini de yaralandı.
Geride kalanlar ikinci bir saldırı korkusuyla araçlarla veya yaya olarak İran sınırına doğru kaçmaya başladı. O sırada ailesini kaybeden birçok çocuk İran yetimhanelerine verildi veya kayboldu. Kimyasal saldırı mağduru 74 aile kaybolan 179 çocuğun bulunması için İran ve Irak'ta ilgili kurumlara başvurdu ancak herhangi bir sonuç alamadı.
Irak, 1980'de İran ile girdiği 8 yıllık savaş süresince, eş zamanlı olarak kendisine muhalif olan Kürdistan Demokrat Partisi ve Kürdistan Yurtseverler Birliğine (KYB) bağlı peşmergelerle de savaşıyordu. İran'ın sınır hattı üzerinde konuşlanan KYB'liler, İran'ın desteğiyle Mart 1988'de Halepçe kentini kontrollerine aldı. Saddam, İran güçlerinin peşmergelerle birlikte Halepçe'yi kontrol ettiğini öğrenmesi üzerine saldırı emrini verdi.
Bağdat yönetimi, İran ve Peşmerge güçlerini püskürtmek için Halepçe'yi savaş uçaklarının taşıdığı kimyasal silah içeren bombalarla vurdu. ABD'nin Irak'ı 2003'te işgal etmesinden sonra yakalanan Saddam, mahkeme sırasında Halepçe'ye kimyasal saldırıdan haberdar olmadığını ve olayı sadece medyadan duyduğunu iddia etti.
Halepçe'ye kimyasal saldırı sonrası cesetlerin üst üste yığıldığı bir kamyonetin yanında yerde otururken fotoğrafı çekilen ve katliamın simgeleri haline gelen Ekrem Ahmed, bugün kimyasal mağdurları için kurulan müzede çalışıyor.
Tüm aile fertlerini kaybettiğinde sadece 10 yaşında olduğunu söyleyen Ahmed, saldırı anına ilişkin şunları anlattı: "Saldırı gününde normal günler gibi öğle yemeği için amcama gittik ancak o gün ne yemeğimizi yiyebildik ne de bir daha eve dönebildik. Saldırıda ilk önce evlerin ve binaların camları kırılmaya başladı ve ardından elma kokusunu hissettik. Yüzümüzü ıslak bezle kapattık. Dışarı çıktığımda her yer ceset doluydu. Kamyonetin arkasında tüm aile fertlerim vardı. Kuzenlerimle beraber o arabayla yola çıktık ancak kısa bir mesafe alabildik. Çünkü ne gözlerim iyi görebiliyordu ne de rahat nefes alabiliyordum. Ertesi gün İran'dan gelen bir sağlık ekibi bize yardım etti ve ülkeden çıkarak İran'a geçtik. İran'da tedavi alırken babam, annem ve 3 kardeşimi kaybettiğimi öğrendim. Ailede bir tek ben kurtuldum."
Dedesi tarafından büyütüldüğünü söyleyen Ahmed, "10 yaşında bir çocuk düşünün, babası öldüğünde annesi arkasında olur, annesi öldüğünde kardeşleri yanında olur ancak benim yanımda kimse yoktu. Ben tüm ailemi kaybettim. Bunun ne kadar acılı bir durum olduğunu çok iyi biliyorum." dedi.
Ahmed, Halepçe'deki kimyasal saldırının benzerinin Suriye'de de gerçekleştiğini hatırlatarak, "Halepçe katliamında susanlar, Suriye'de yapılan kimyasal saldırıya da göz yumdu." diye konuştu.
Dünyanın gözü önünde Suriye'de kimyasal saldırı yapıldığını ifade eden Ahmed, "Dünya ülkeleri, Halepçe'nin kimyasal saldırıya uğrayan son yer olarak kalacağını ifade etti. Ancak maalesef Suriye'de tekrarlandı. Tüm dünyanın gözü önünde Suriye'de gene yapıldı. Bu ülkelerin sadece masanın arkasında hareket etmeden konuştuğunun bir göstergesi." ded