Almanya'da Maassen sorunu kalıcı bir siyasi krize dönüştü. Kamuoyunu sakinleştirmek isteyen koalisyon hükümeti ikinci kez Maassen’in görevini değiştirdi ancak güvenilirlik konusunda ağır bir zaafiyet yaşadı.
MİKDAT KARAALİOĞLU / ALMANYA
Daha önce Anayasayı Koruma Teşkilatı (BvF) başkanlık görevinden alınıp İçişleri Bakanlığı müsteşarı yapılan Hans Georg Maassen, kamuoyundan gelen eleştiriler üzerine bu görevden de alınıp İçişleri Bakanı Horst Seehofer’in özel statülü danışmanı oldu. Birinci adımda kamuoyunu ikna edecek bir çözüm bulamayan koalisyon hükümeti de ikinci bir adım atmak zorunda kalarak daha büyük bir krize girdi. Koalisyonun üç liderinin sağladığı uzlaşma, herkesin kaybettiği siyasi bir fiyaskoya dünüştü.
Almanya’daki popülist sağ söylem ve eylemleri açıklamaları ile göreceli hale getiren BvF eski başkanı Maassen’in görevden alınması yönünde kamuoyunda büyük baskı oluşmuştu. Bu baskı sonrasında hükümeti oluşturan üç partinin başkanı (CDU-Angela Merkel, CSU-Horst Seehofer, SPD- Andrea Nahles) bir araya gelerek, Maassen’in içişleri bakanlığında, daha yüksek bir memurluk statüsü ve maaşla müsteşar olmasına karar vermişlerdi.
ÖZEL DANIŞMAN OLDU
Hükümet krizi haline gelen Maassen olayı bu karardan sonra özellike SPD çevrelerinde ağır eleştirilere yol açtı. Parti içinden sert eleştirilere uğrayan Nahles, koalisyon ortaklarından konuyu yeniden görüşme talebinde buludu. İlk çözümden aslında kendileri de rahatsız olan diğer liderler bu görüşme talebini kabul etti ve Maassen’in AB ve uluslararası güvenlik konulularında özel danışman olarak Seehofer’in yanında çalışması çözümü kabul edildi.
SAĞ POPÜLİZMİN SİNDİREN KORKUSU
Maassen’in görevden alınmasına aslında hem hükümet hem de kamuoyu hazırdı. Ancak liderlerin siyasi basiretsizliği konuyu içinden çıkılmaz bir krize dönüştürdü. Bavyera eyaletinde 14 Ekimde yapılacak eyalet seçimlerinde AfD’in yükselişinden korkan Seehofer, Maassen’in hamiliğini üstlenerek pirim toplamaya çalıştı. Maassen için ilk görüşme öncesinde teklif ettiği müsteşarlık, aslında pazarlığa açık bir teklifti. Nahles gittikçe yükselen popülist sağa tek başına mücadele ediyor görüntüsü vermemek için bu teklifi kabul edince, bu krizin kendisine bulaşmayacağını düşünen Merkel de uzlaşmaya ses çıkarmadı. Seehofer ise yüksek oynadığı pokeri istemeden de kazanmış oldu.
ÜÇ LİDER DE KAYBETTİ
Kamuoyunda tepkiler artınca liderler ikinci bir uzlaşmaya gitmek zorunda kaldı. Ancak üç lider de bu uzlaşmadan büyük siyasi kayıplarla çıktı. Horst Seehofer kabul ettirdiği ilk çözümden feragat etmek zorunda kaldı. Hem federal hem eyalet düzeyinde sorunlu olan imajı iyice hasara uğradı. Nahles koalisyonda SPD’nin menfaatlerini savunmaktan aciz bir görüntü verdi. Merkel’in siyasi riski başkalarına yıkıp, çözüm rantından istifade eden klasik yöntemi bu kez duvara tosladı. Hem Seehofer ile yaptığı mücadelede mevzi kaybetti hem de kamuoyunda yavaşa yavaş yükselen,' artık başbakanlığı bırakma dönemi geldi', algısı daha da pekişti.
MERKEL’DEN İTİRAF
Siyasi hayatının en kayda değer mağlubiyetlerinden birini yaşayan Angela Merkel ikinci uzlaşma sonrası yapığı açıklamada Maassen olayında yapığı hataları itiraf etti. İlk uzlaşmanın kamuoyunu ikna etmekten uzak olduğunu söyleyen Merkel, Massen’in atamasında, olayın bürokratik yönüne konsantre olurken insanların ne düşündüğünü ihmal ettiklerini belirterek‚ "Bunun için çok üzgünüm. Biz fazlaca kendimizle meşguldük. Bunun değişmesi gerekir’’ dedi.
Sağ popülizme karşı açık tavır sergilemekten kaçınan üç lider de hem kendi konumlarını, hem de hükümetin geleceğini tehlikeye soktu. Aşırı sağcı AfD açısından ise tam ideal sonuç doğdu. Hem kendi dünya görüşlerinin mağduriyeti uğradığı hissiyatını pazarlama imkanları oldu hem de klasik partiler sorunları çözmekten aciz tezleri pekişmiş oldu.