Yüz bin imza az iş değil
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, vaktiyle (Başbakanken) ‘Bakan Yardımcılığı’ makamını ihdas ettiği gün... Malum, ilkokul mezunları da ‘Bakan Yardımcısı’ olabiliyor. Oturduğumuz kahvede bir Hüseyin Abi vardı. “Ulaa!” dedi “Tayyip beni tarif edeyi!”
Buna benzer başka tepkilere de rastlamıştım.
En hoşuma gideni, şimdi adını ilan etmeyeyim, bir kemençeciydi.
O zaman Yeni Şafak’taydım.
Asistanım haber verdi. ‘Filan’ diye birisi seni ziyaret etmek istiyor.
Dedim ki, “Söyleyin ona, kemençesi yanındaysa gelsin, değilse gelmesin.”
Geldi yanıma. Baktım elinde kemençe yok.
“Hani kemençe?” dedim.
“Dur şimdi, kuyruk acisi var” dedi.
Kuyruk acısı deyimini biraz yerinden kaydırmıştı ama, olur o kadar.
Yani, ‘derdim var’ demek istiyor.
Anlattı sonra.
Kültür Bakanı’nın yardımcısı olmak istiyormuş. Diploma falan lazım değil nasıl olsa!
İş uzadı. Ben bir iki yere telefon da ettim.
Fazla ümitlenmemesini de söyledim.
Fakat o, bazı temaslar kurmuş.
Tabii müyesser olmadı.
(Bunları, yıllar sonra bir münasebetle Tayyip Bey’e anlatmıştım. Hoşuna gitmişti.)
***
‘Bakan yardımcılığı’ makamının, insanların hayal güçlerini nasıl harekete geçirdiğini görmek, benim için hoş bir tecrübeydi.
Bakan yardımcılığının diploma şartı olmayan bir makam olması birçok kimseyi heyecanlandırabilir.
Belki, 100 bin imzayla cumhurbaşkanı adaylığı da, birçok kimsenin kulağına hoş geliyordur.
Alt tarafı yüz bin!
Bizim rakamlarla sorunumuz var.
Patır kütür telaffuz ediyoruz rakamları.
Yüz bin, bir milyon, yüz milyon, yüz milyar.
Bu alışkanlığı, paraların üstündeki sıfırların paralara sığmadığı yüksek enflasyon dönemlerinde edinmiş olabiliriz.
Düşünsenize, bugün 1 lira dediğimiz paranın üstünde altı tane sıfır vardı ve adına ‘bir milyon’ diyorduk!
Yüz bin imzayı söylemek kolay da, toplamak, gerçekten zor.
Bir organizasyon gerektirir.
Ciddi bir mesai gerektirir.
Bu, Türkiye’de ilk tecrübe.
Teşebbüs edenlerin... Perinçek’in, Akşener’in, Karamollaoğlu’nun ‘başarmayacaklarını’ düşünmüyorum. Ama nasıl başaracaklarını merak ediyorum.
Münferit meraklılardan teşebbüs eden olur mu?
Zannetmem.
***
Ayrıca, imzayı verecek olanlar açısından da bir motivasyon gerekiyor.
Kalkacaksın. Kimliğini falan yanına alacaksın.
Bölgendeki, ilçendeki Yüksek Seçim Kurulu’na gideceksin.
İlçende seçim kurulu yoksa, başka bir ilçeye gideceksin.
Yurt dışındaysan, bulunduğun ülkedeki YSK ofisine gideceksin.
Orada bir muhatap bulacaksın.
Gerekirse kuyrukta bekleyeceksin...
Adınla, sanınla, bir cumhurbaşkanı aday adayı için teklif vereceksin.
Adınla, sanınla... Bu nokta önemli. Çünkü bizim milletimiz ‘şahit yazılma’ ihtimaline karşı bile aşırı duyarlıdır.
Başkası şahit yazılsın... Ben dışarıdan dedikodusunu yapayım.
Tabii ki, senden önce, teklif edeceğin aday adayı Yüksek Seçim Kurulu’na müracaatını yapmış olacak.
130 küsur bin lirayı YSK’ya yatırmış olacak.
(Hadi o kolay diyelim, paran yoksa kredi alırsın!)
Müracaatını yapmış ve müracaatı kabul edilmiş isimlerden biri hakkında teklif verebiliyorsun.
Sonra, yüz bin, büyük rakam.
Bir değil, iki değil, bin değil beş bin değil.
Yüz bin.
(Mesela, şu anda Türkiye’de bir-iki gazeteyi saymazsan, yüz bin tirajlı gazete yok.)
Yüz bin çakıl taşı, yüz bin portakal, yüz bin raptiye değil.
Akil, baliğ, reşit, yüz bin insan.
Bunu başaran, bir iş başarmış sayılır.
Bu iş kolaylaştırılabilir miydi?
Bilmiyorum. Biz, internetle çok meşgul bir milletiz. Acayiplikler yapabilirdik.
Tıklaya tıklaya, bir aday izdihamına da sebep olabilirdik!
Ya da olmazdık.
Neyse... Niyeti olanlara kolay gelsin!