Yeniden düşünülecek ezber bozucu şeyler
Kadın-erkek eşitliği söylemlerine karşı, tartışmanın uzamasına mani olacağını düşündüğümüz bir mugalata geliştirmiştik.
Tartışmanın uzaması sorun çıkarabilirdi. Çünkü, kadın-erkek eşitliği denilince, gündelik hayatımızda yeri olmayan, kitaplarda da rastlamadığımız meseleler ortaya çıkacaktı.
Analarımız, kız kardeşlerimiz, evlerinde oturuyorlar ve bu halleriyle hiç sorun teşkil etmiyorlar.
Biz onların mutlu olduklarını düşünüyoruz. Eh, biz de mutluyuz.
Asıl saadet işte bu!
Halbuki, kadın-erkek eşitliği söylemi modern bir söylem ve bu söylemin içindeki kadın, tıpkı bu söylemin içindeki erkek gibi modern.
(Modernlik, çoklarının zannettiği gibi, bizim tercihimize bağlı değildir. Bu çağda yaşadığın zaman, ister Müslüman ol, ister Hristiyan, modernliğe karşı çıksan bile modern olursun. Bu şiddetli bir paradoks. Ama içinden çıkabilene ben rastlamadım.)
Şu halde kadın, tıpkı modern bir erkek gibi, okula gidebilir, çalışmaya gidebilir, bir sosyal aktiviteye katılabilir, insanlarla tartışabilir, fikir üretebilir, camiye gidebilir... İla ahir.
Gidince de bir sürü sorun çıkar. Öyleyse, kısa keselim.
“Kadın-erkek eşit değildir. Adı üstünde, biri erkek, biri kadın. Farklı yaratılmışlardır. Yaratılışlarına uygun bir şekilde, sorumlulukları da farklıdır. Erkek kendi sorumluluğunu, kadın da kendi sorumluluğunu yerine getirdiğinde mutlu sona ulaşılır. Mutlu son, Allah’ın onlardan razı olmasıdır.”
Paragrafı tırnak içine aldığıma bakmayın. Alıntı değil. Gençlik yıllarımızda işimize yarayan bir söylemin özeti.
Aslında mantıklı da.
Allah’ın rızası ömür boyunca evde oturularak kazanılacaksa, kadınlara sağlanmış bir kolaylık bile sayılabilir.
(Benzer akıl yürütmeyle, bir erkeğin de ömrünü evinde geçirerek, inziva ile, zühd ile, kul hakkına girmeden Allah’ın rızasını kazanması mümkün görülebilir. Nedense, böyle bir şey, erkeklere nadiren tavsiye edilir. ‘Nadiren’i fazla bulabilirsiniz. Ama buna benzeyen tasavvufi yaklaşımlar vaki vardır.)
Benim akranlarım eski söylemin ‘nimet’lerinden istifade ettiler.
Evlerindeki sorunsuz anneler ve sorunsuz kız kardeşlerle dışarıdaki hayatın tadını çıkarttılar.
Tadını çıkarttılar yerine cefasını çektiler de diyebilirsiniz. Aynı kapıya çıkıyor.
Şimdi durum değişti.
Eski duruşlarımızla çelişkili bir şekilde, kızlarımızı okula gönderebilmek için büyük mücadeleler verdiğimiz, büyük sıkıntılar çektiğimiz doğrudur.
Bilhassa başörtüsünün yasak edildiği dönemde.
İtiraf etmemiz gerekir, bu mücadeleler sırasında, cemiyet olarak iyi sınav vermedik.
Elinde imkan olanlar, başörtülü kızların okuması için, başörtülü mezunların istihdamı için ellerini taşın altına koymadılar.
Onların duyarsızlığına, kadına yönelik eski bakışımız yardımcı oldu. Bir iç savunma gelişti. Çok seslendirilmediyse bile şuuraltında işledi.
Kadının çalışması elzem değildir. Evlensin, evinde otursun.
Geçti o devirler.
Şimdi, kızlarımız, okula da gidiyor, bulabilirse işe de gidiyor.
Her şeyi oğullarımız kadar bilebiliyorlar.
Kafaları da onlar kadar çalışıyor.
Bayramdan önce ‘Yetkin Düşünce’ dergisinin sahibi Latif Kınataş Karar’ı ziyaret etti.
Dergiden de birkaç nüsha bıraktı.
Derginin son sayısında “Dini Düşüncede Güncelleme” ile ilgili önemli yazılar var. Çoğunu okudum.
Değerli dostumuz Yıldız Ramazanoğlu ‘Ev kadını miti ve değişen kadın profili’ başlıklı yazısında zihnimde dolaşıp duran, hepsi günlük hayatın bir parçası haline gelen sorunları benim -en azından onun kadar- açamayacağım şekilde açmış. Tavsiye ederim.
Ramazanoğlu, Osmanlı Prensesi Mirza Rıza Han Arfa’nın “Minareler Şehrinin Kadınları” kitabına atıf yapıyor. Rıza Han’ın bir seferinde Beşiktaş’ta tebdil-i kıyafet bir saat yürüdüğünü ve kimseye rastlamadığını aktarıyor.
“Beşiktaş’ta kalabalıktan yürünemediği günlere vasıl olduk” diyor Ramazanoğlu “Geleneksel kadın ve erkek rollerinin keskinliğini kaybettiği, robot haklarının yazıldığı, yapay zekanın insanı neredeyse tehdit ettiği günlere geldik. Kadınlar Açe’den Arakan’a, Filistin’den Avrupa’ya kadar bütün olanlardan kendini sorumlu hissediyor.”
Vaktiyle biz erkekler, bu tür sorumlulukları üzerimize alarak, kadınları muaf tutarak, kadınları mı rahatlatmak istiyorduk, kendimizi mi?
Düşünmemiz lazım.
Üstelik, sorun kadın sorunundan ibaret değil. Aslına bakarsanız, erkeklerin şartları daha fena değişti.
Bunu da düşünmemiz lazım.
Yeniden düşünmemiz gereken ne kadar çok şey birikti!
Hepsi de sakıncalı!
Bilhassa ‘ezber’lerimiz açısından.