‘Varyag’ gibi bir eğitim sistemi
İmam-Hatip meselesi denilince adı anılması gereken şahsiyetlerden biri rahmetli Ahmet Şişman’dır.
Birçok iyi işin altında Ahmet Şişman’ın imzası vardır. İnsan Yayınları, İz Yayıncılık, İzlenim Dergisi, Yeni Şafak... .
İmam-Hatip meselesini dava edinen Ensar Vakfı da Ahmet Şişman'nın başkanlığı döneminde önemli işlere imza atmıştır.
Ahmet Abi’nin, bütün okulların İmam-Hatip’e benzer bir müfredatı olması gerektiğini söylediğini hatırlarım.
Düz lise müfredatına dini dersler konulsun. Çocuklar Kur’an nedir, Hadis nedir, Siyer nedir, normal lisede öğrensin.
Din ilimlerinin iyi öğretilmesi için eğitimin daha yoğun olduğu orta öğrenim kurumları oluşturulsun.
Ahmet Abi sağ olsaydı, ona sorardım, ‘ne olacak bu İmam-Hatiplerin hali?’ diye.
Elimizdeki vasıtalarla Ahmet Şişman’a soru soramayız. (Sağlığında böyle nükteleri severdi Ahmet Abi.) O zaman başka birini bulacağız.
***
Kim var eskilerden?
İbrahim Solmaz.
Konuştum İbrahim Solmaz’la.
Solmaz, evvela 28 Şubat’tan itibaren uzun süre mevcudu korumak, okul ve öğrenci sayısını mümkün olan en iyi seviyede tutmak için uğraştıklarını anlattı.
Katsayı sorununun ve İmam-Hatiplerin orta kısmının kaldırılmasından kaynaklanan sıkıntıların 2012’de çözülebildiğini... Ancak bundan sonra eğitimin niteliğiyle ilgili çalışmaların başladığını, bu konuda da ümit verici bir aşamaya gelindiğini söyledi.
Solmaz’ın verdiği bilgiye göre, 100 kadar İmam-Hatip okulu ‘Fen ve Sosyal Bilimler Proje Okulları’ kapsamına alınmış.
Daha önce 250, 300 civarında puanla öğrenci kabul eden İmam-Hatip okullarında, proje okulları sayesinde puanlar 400-500 seviyesine çıkmış.
Solmaz, Din Eğitimi Genel Müdürü Nazif Yılmaz’ın çalışmalarından sitayişle bahsediyor.
İmam-Hatiplerden, şuurlu ve donanımlı öğrencilerin yetişmesi işinin ‘emin ellerde’ olduğunu söylüyor.
Anladığım kadarıyla, Cumhurbaşkanı Erdoğan da, bu görevi yürütmekten mesul olanların performansını yakından takip ediyor.
Doğrusu, Solmaz’ın anlattıkları benim de hoşuma gitti.
Fakat bu yapılanlar, öğrencilerin sadece bir bölümünü ilgilendiriyor. Büyük çoğunluk için ‘nitelik’ sorunu devam ediyor.
***
Bizim eğitimciler yüksek puan alan öğrencilere odaklanıyor. Böylece yönettikleri okulların başarısını garanti etmek istiyorlar.
Şu kadar öğrencimiz ilk yüze girdi, şu kadarı yüzde bire girdi, şu kadarı binde bire girdi...
Tamam, skor yapmak iyi görünüyor.
Geriye kalan büyük kitle ne olacak?
IQ’su yüksek öğrenciler okula gitmeseler bile başlarının çaresine bakabilirler. En azından, başlarının çaresine bakma kapasiteleri vasat öğrencilerden daha fazladır.
Tamam, onlara da ihtimam gösterilsin.
Onları hayatın içinden çıkarmadan... ‘Süper-zeka çocuk seraları’nda kafalarını iğdiş etmeden.
Kafalarına salakça fikirler sokup onları eğlencelik çelebiler haline getirmeden...
(Allah, üstün zekalıları geri zekalıların tasallutundan korusun.)
Sistemin asıl çözmesi gereken sorun, vasat olanların sorunudur.
4+4+4 uzun bir süredir. İnsan, bu kadar zamanda, çalışsa, allame-i cihan olur.
Makul bir çalışmayla, 4+4+4 sene içinde insan kendi dilini öğrenir. Yanında asgari bir yabancı dili öğrenir.
Yetenekli olduğu alanlarda... Diyelim müzik ve matematik. Veya fizik ve matematik veya ne istersen... Fıkıh, Kelam... Çok iyi bir seviyeye gelebilir.
Bunlar, iyi bir planlamayla 4+4+4’e sığar.
Süper-zekalılardan bahsetmiyorum. Memleket ortalaması için, bu sağlanabilir.
Bir ara ‘Varyag’ adında dev bir hurda gemi geçmişti boğazlardan. Çin, Ukrayna’dan satın almıştı.
Motoru ve dümeni yoktu. O haliyle üzerinde tam bir kontrol sağlanamıyordu. Boğazlardan geçirilmesi mesele olmuştu.
Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nın, Ecevit Hükümeti’nin istikametsizliğini “Hükümet Varyag gibi” diyerek eleştirdiğini iyi hatırlıyorum.
Eğitim sistemimizin ‘Varyag’ gemisi gibi kontrolsüz bir görüntü vermesi iyi değil.
Vatandaşlar olarak, işlerin kontrol altında olduğunu hissetmemiz lazım.
İdarecilerimiz, eğitim sistemimize, başarmak maksadıyla, salim kafayla yeniden bakarlarsa bunu yapabilirler.
Peki niye yapamıyoruz?
Hepimiz ‘navigasyon’a alıştık, birisi bize ‘sağa dönün’, ‘hafifçe soldan devam edin’ demedikçe yönümüzü bulamıyoruz.
Ondan olabilir mi?