Teşekkürler sana Şakir Kurtulmuş
Birkaç gün önce bir paket getirdi güvenlikteki arkadaşlar. Öyle sıkı sıkı sarılmış, bantlanmış.
Uğraştım epeyce. Tükenmez kalemin ucuyla ambalajın üstünde yol aça aça ulaştım, paketin içindeki kitaplara.
Aaa! Şakir Kurtulmuş.
Yusufun Kuyusu, Ölüm ve Ayna, Ah Güzel Bir Gün, Gökte Asılı Şarkılar.
Bunlar şiirler.
Edebiyatın İzi ve Kültürün İzi de denemeler. (Çıra Edebiyat)
Şakir Kurtulmuş deyince ben nerelere gidiyorum.
Taa Yeni Devir’e... Dursunbey’e, Eskişehir’e, Ankara’ya...
Ne güzeldi Yeni Devir.
Biz de güzeldik.
Yeni Devir yetiyordu bize, herkes oradaydı, Alaeddin Özdenören, Gaffar Taşkın, Enes Harman, Erdem Bayazıt, Akif İnan... Daha ne isteyecektik?
Ve tabii ki Mehmet Durlu, Osman Bayraktar, Mehmet Ocaktan, Şakir Kurtulmuş, Muzaffer Aygün.
Yusuf Er, kulakları çınlasın anlatırdı gidip gelip.
Romantik bir Şakir Kurtulmuş vardı, ya da ben öyle anladım, Dursunbey sokaklarında.
Ah Güzel Bir Gün, oralardan kalma.
***
Bana kalırsa Şakir esirgemiş o günlerin şiirlerini. Şurada bir iz bırakmış:
“Ay doğarken ışımıştı evler
Yukarılarda bir yerlerde oturuyordum
Bir ahşap yapının penceresiydi bakıştığımız
Ay yüzlüyü görüyordum gülümsüyordu”
‘Gökte Asılı Şarkılar’da diyor ki:
“aşk şiiri yazmanın hor görüldüğü çağlar
ve zor olduğu günler gördüm.”
Yaralı Kuş, o günlerin esirgenmemiş şiirlerinden midir? Emin değilim.
“güzel ve kül bakışlarından/taşıdım yaralı kuşları bahçemize (...)
“kirpiklerin kıyısında umutlar/ruhumun köşesinde gezer/bahar bakışlı gözler”
Ben, Şakir’i acılarından da hatırlarım.
‘Yıldızlar Sevinir Gelişine’ acılardan bir ateştir Şakir Kurtulmuş’un şiirine düşmüş.
İthaf. Kızı Şeyma’cığa.
“geceye açık sır kapısında mezarlığın
Bir çocuk korosu
HOŞGELDİN BEBEK”
“bir sesin hatıra kaldı bende
Bir de cennet kokusu tenin
Yol yakın ama sen uzaksın
Nerede yıldızların kanatları
Sen nerdesin?”
***
Bir ara aramızdan çekildi Şakir Kurtulmuş.
Yaralanmış olmalı. Belki de biz, yarasını soracak kadar yaklaşamadık Şakir’e.
Tesadüfi karşılaşmalar. Havalimanı’nda, bir üst geçitte veya bir kaldırımda.
‘Yusufun Kuyusu’ muydu gittiği yer?
Yoksa Yusufun zindanı mıydı?
Allaha şükür, döndü oradan.
Az görüşüyoruz ama, biliyorum, o orada, ulaşılabilir bir yerde.
Bugün, şiire az mı bakıyor insanlar?
Değiştik mi? Hayat çok mu metal ve beton oldu?
Çok mu gaz ve balon?
Sadece Şakir Kurtulmuş’un değil, nice şairin nice şiiri, ‘yüz sene uyuyan prenses’ gibi kendi ıssızlığında duruyor.
Halbuki şiirsizlik çok kötü yapar hayatı.
Ah! Nedim Çeker.
İşte, Şakir’in şiirinde.
“Soğuk ve üzgün akıyor sular
Yeşilırmak Nedim’e ağlıyor.”
Şakir’in şiiri ne kadar da ‘bizim’ şiirimiz, ‘bizim’ hayatımız.
Sezai Karakoç, Nuri Pakdil ve Cahit Zarifoğlu.
Bu ‘referans’lar, iyi takip ederseniz, ‘bizim’ yerimize yakındır.
Aynı izlerden, Şakir Kurtulmuş’un şiirinin koordinatlarına da ulaşabilirsiniz.
Filistin, Akdeniz, Nil... Hatta Hüseyin Mangal.
‘Tesbih.’ Her şair (ve her kul) muhtaçtır ona.
“Rızkı taksim edeni/Bir karıncayı bile unutmayanı/Tesbih ederim”
Şiirin secdesidir bu.
İki gündür Şakir’in şiirlerini okuyorum.
Şiirlendim.
Şakir’i okurken biraz da kendimi okudum.
Teşekkür ederim sevgili dost.