Terör tek millettir
Tepebaşı’ndaki Sahaf fuarı ne zamandı?
Sonbahar.
Ben, o fuara her sene gidiyorum.
Son gidişimde Ziya Paşa’nın ‘Terci’i Bend Terkib-i Bend’ini de almıştım.
Geçen hafta ‘ne okuyayım’ diye kütüphanemin raflarına göz gezdirirken o kitabı gördüm.
Ziya Paşa, büyük şairdir.
Şiirleri, sadece yaşadığı devrin ‘racon’unu kesmez. Bugün de okusanız, tok ve keskin mısralarıyla taşı gediğine koyduğunu görürsünüz.
Adı geçmişken iki mısraını koyayım ki hatırlansın.
Bed-asla necabet mi verir hiç üniforma
Zerduz palan ursan eşşek yine eşşektir
Kitabı biraz karıştırdım. Bir sürpriz!
Mısırlı Ali Abdürrazık’ın ‘İslam’da Devlet ve Hükümet’ kitabı, aynı cildin içinde. Yani, ikisini bir ciltlemişler!
Ömer Rıza Doğrul’un çevirdiği, Türkçe, 1927 tarihli baskısı.
Kitabı biliyordum.
Hamid İnayet’in ‘Çağdaş İslami Siyasi Düşünce’sinde (Çevirisini ben yapmıştım. Hece Yayınları) çok bahsi geçiyordu.
Sevindim.
Bugünlerde o kitabı okuyorum. Okuyup bitirdikten sonra, bir başka yazımda –tercihan bir Pazar günü- kitapta ne gördüğümü anlatırım.
Ben, Pazar günleri, işte, şimdi okuduğunuz yazıya benzer, kültüre, edebiyata dair bahisler açmayı çok istiyordum.
Fakat, gördüğünüz gibi, başaramadım.
Cumartesi, sabah, yine kitap mütalaa etmeye hazırlanırken, ‘İstiklal’de patlama’ haberi geldi.
Allahım, ne kadar can sıkıcı!
Şimdi, son yazdığım cümle, can sıkıcı!
Utandım, kendi cümlemden. Silip başka şey yazabilirdim. Yazmadım. Teşhir etmeyi tercih ettim.
Böyle bir olaya ‘can sıkıcı’ demek ayıptır.
Can sıkıcı dediğiniz zaman, ‘Yahu, işler düzeliyordu, bak görüyor musun, bomba patladı, keyfimiz kaçtı’ gibi bir cümle söylemiş oluyorsun.
Halbuki, muradım bu değil.
Orada, insanlar can veriyor. Sen bunu ‘can sıkıntısı’ gibi bir tabirle mi ifade edersin?
Etmem.
Acıdır. Hazindir. Menfurdur. İlla can sıkıcı demek istiyorsan, bunları dedikten sonra dersin.
Benim hislerim de, aynen böyle. Acı, nefret, şiddetli buğz.
‘Can sıkıntısı’nın evvel gelmesi ‘sürç-i kalem’dir.
İnsanlıktan nasibi olan, gövdesinde bir kalp taşıyan, üzülür.
Ne oldu İstiklal’de bomba patlayınca?
Anneler, babalar, eğer çocukları o anda evde değilse, çocuklarını merak etti.
Oğullarını ve kızlarını aradılar.
“Oğlum, kızım, dışarılarda fazla dolaşmayın” diye nasihat ettiler.
Bu, bir şehir için üzücüdür.
Ankara’da gördüm, katliamdan sonra, tuhaf bir ıssızlık. Yanıldım mı? İstanbul’un curcunasına kıyasla mı Ankara bana ıssız geldi?
İstanbul, olur mu öyle ıssız?
Belki yüz kitaptan tarihini okuduğum, nice badirelerden, nice belalardan, istilalardan geçmiş İstanbul?
Hatırladığım, eskiden 1 Mayıs’larda ıssızlaşırdı, ‘ortalık karışır, ne olur ne olmaz’ diye. Hepsi o kadar.
Şimdi de olsa olsa o kadar olur. Geçer inşallah.
Diyorlar ki IŞİD’miş bu seferki katil.
Öyleyse, öyledir.
‘Bombalar İstanbul’da patlamadıkça tesiri olmaz’ diyen tecrübeli yazıcıların umduğu oluyor işte.
Siparişleri yerine geliyor.
Bombayı kimin patlattığı nihayet polisiye bir ayrıntıdır.
Şampanyayı hangi garsonun getirdiği, ne kadar önemli olabilir?
Kan dolu kadeh! Geldi beyefendi.
İnsanlar arasında, iyi olanlar, ayrı bir ‘ulus’ gibidir.
Kötü olanlar da öyle. Ayrı bir ulus gibi.
Ne farkeder, IŞİD, DHKPC veya PKK... Hepsinin adı batsın.
Bizim tarafta çok söylenirdi, ‘Küfür tek millettir.’
Bu cümlenin veznine tabi olarak, günün mana ve önemine uygun bir cümle söyleyelim ve susalım.
Adı, sıfatı, cinsi, cibilliyeti ne olursa olsun... Hangi dini, hangi itikadı suiistimal ediyorsa etsin...
Terör tek millettir.