Teorilerimizi ziyan etmeyelim
Şövalye de Pardayan. Pardayanlar romanının kahramanı.
Adam gerçekten kahraman.
Ahlak, fazilet, cömertlik, tok gözlülük, fedakarlık, alçakgönüllülük, hepsi onda.
Adı üstünde, şövalye.
Şimdi, doğuda da batıda da kalmadı şövalyelik.
Çetin Altan’ın dediği gibi, artık pusu kuruluyor, kumpas kuruluyor. Kimse Pardayan’ın yolunu takip etmiyor.
Hoş, üçkağıtçılık da çok Michel Zevago’nun romanında. Hem de felaket!
Günümüzde, müslimi-gayrımüslimi herkes, yurtta ve cihanda, Fausta’nın, Kraliçe Medicis’nin izinde.
Romanı okurken, Paris’in ara sokaklarında çok dolaşırsınız.
Paris’in güzelliğini de perişanlığını da görürsünüz.
Cellatlar, pırasa doğrar gibi adam keser Paris’te.
Hele bazen, -Şövalye Pardayan bu olayların tam ortasındadır- karanlık ellerin tezgahladığı katliamlarda kan gövdeyi götürür.
Asil, zarif, sosyetik Parisliler, Huguenot’ları gördükleri yerde öldürürler. Binlerce mi, on binlerce mi artık bilmiyorum.
Fransız İhtilali Zevaco’nun romanlarından daha heyecanlı.
Fransa’daki ve dünyadaki etkileri çok büyük.
Olay örgüsü, romanlarda olabileceğinden çok daha girift.
Dikkat ederseniz, dünya, 200 küsur senedir Fransız ihtilalinin neticeleriyle meşgul.
Ama sonuna geldik.
Kardeşlik, eşitlik, hürriyet gibi şeylerin Batıniler gibi, batıni anlamlarını bulduk.
Artık bütün kavramlar her anlama gelebiliyor ve bizler istediğimiz anlama göre amel edebiliyoruz.
Ne mutlu!
Şimdi bir isyan daha var Paris sokaklarında.
Gilets Jaunes. Gilet, bildiğiniz jile. Üste giyilen, yeleğimsi bir giysi. Jaune, sarı.
‘Sarı Jileliler’ diye tercüme edilebilirdi. ‘Yelekliler’ tercih edildi. Mantıklı. Sarı Jileliler denilse, Türkçe’de ‘jile’ daha çok kadınların tercih ettiği bir giyim eşyası olduğu için anlamı saptırılabilirdi. Kapsamı daralırdı desem de olur.
Champs Elysee, Arc de Triomphe, Eyfel, Fransa’nın vitrini.
Bizim Taksim’den, Gezi Parkı’ndan çok daha meşhur.
Sultanahmet’ten bile meşhur.
Oralar, günlerdir karmakarışık. Aynı bizdeki Gezi gibi. Arabalar ateşe veriliyor, polisle sarı yelekliler birbirine giriyor.
İnsanlar, Louis Vitton’un, Dior’un başka büyük markaların mağazalarını yağmalıyor.
Neden?
Akaryakıt zamları yüzünden.
Daha derinde bir şey var mıdır?
Birikmiş isyan etme arzuları. Can sıkıntıları.
Vardır böyle bir psikolojik durum. Ortamını buldu mu ortaya çıkar. Süklüm püklüm, mıymıntı, pısırık insanlar bile, kafasına göre isyan ortamı buldu mu birden hiperaktif kesilir.
Biraz alışkanlık da yapar.
Hemen tası tarağı toplayıp eve gidemezsin.
Kulak kesilirsin, bir gürültü olsa da araya karışsam.
Bizim gezi kadar piyasa yapamadı dünyada Sarı Yelekliler.
Der Spiegel yayın falan yapmadı.
Akaryakıt zamlarının ‘çevre’ kaygısıyla yapılmış olması, ‘çevreci’ çevrelerin sessiz kalmasına yardımcı olmuş olabilir.
Sarı Yelekliler’in hedeflerinin mahdut olması da hariçteki alakayı sınırlandırabilir.
Gezi’de Erdoğan gibi üzerinde sistemli olarak çalışılmış, hakkında teoriler geliştirilmiş bir hedef vardı.
Bu yüzden dışarıdan çok teşvik gördüler.
Fransa’da yok öyle bir hedef.
Macron, ortalama bir Avrupalı lider işte, hepsi o kadar.
Başka çıkar yol bulamayınca Sarı Yeleklilerin istediklerini verdi.
Akaryakıta konulan vergileri, zamları erteledi.
Ani fren yapmak zor olur böyle eylemlerde.
Yavaş yavaş sulh olurlar.
Hazır, maktu teorileri şimdilik bir kenara koyalım.
Eskitmeyelim. Aşındırmayalım. Ziyan etmeyelim.
Eğer sulh olmazlarsa, çalışırız. Ya hazırlarını kullanırız ya da yenilerini geliştiririz.
Biz, teoriler konusunda dünya şampiyonuyuz.