Temiz seciye... Şifanın anahtarı
‘Aynı gemideyiz.’ Bu laf eskiden daha çok söylenirdi.
Aynı gemideyiz ama, hepimiz aynı istikamete gitmek istemiyoruz. N’olucak şimdi?
Gemideki yolcuların farklı destinasyonları hedeflemesi herhalde temel bir sorundur.
Sorundur ama, tabiidir. Kaçınılmazdır.
Farklı istikametlerin bileşkesini bulma çabası, bizi düzgün bir rotaya değil, bir fasit daireye götürür.
Belki herkesin maksadına biraz hizmet edecek, gideceği menzile gidemese bile, gideceği menzilde bulmayı umduğu bazı şeyleri elde edebileceği makul bir güzergah tespiti yapılabilir.
Geminin güzergahı konusunda ihtilafların olması tabiidir.
Herkes kendi önerdiği güzergahın daha doğru, daha faydalı, daha anlamlı olduğunu savunabilir.
Hep öyle yaptık.
Farklı ideolojiler, farklı siyasetler önerdik ve hayatımız bu önermeleri müdafaa etmekle geçti.
Bunlar, normal insan halleridir.
İnsan, bırakalım başkalarını, kendisiyle bile çelişebilir.
***
Bir ferdin içinde kavga olabiliyorsa, içimizdeki bir taraf diğer tarafla ihtilafa düşebiliyorsa, başka başka hüviyetler arasındaki ihtilafı neden yadırgayalım?
Yadırgamamız gereken bu değil. Başka bir şey.
Aynı gemideyiz.
Güzergah konusunda ihtilaflarımız var ve bunun mücadelesini veriyoruz.
Verelim.
Peki, yolcular arasında geminin dibini delmeye uğraşanlar kim?
Sorun budur.
Bütün yolcuların, başka her şeyden önce, geminin selametini düşünmesi gerekirdi.
Başka şeylerde ihtilaf etsek de bu konuda ittifak halinde olmalıydık.
Geminin dibini delmek. Gemiyi sabote etmek.
Tarihimizde böyle vakalar olmuştur. Biz çok eskiye gitmeyelim. Burnumuzun dibinde aşırı ve çok çarpıcı bir örnek var.
FETÖ.
Geminin dibini delmeye uğraşan odur.
Biz bu ülkede yargının ve kolluğun tabii düzeninin ve tabii vazifesinin dışına çıkarak, kendisine hariçten verilen bir gündemle, gizli bir ajandayla çalıştığına ayne’l yakin şahit olduk.
Yargıç, kamunun kendisine verdiği adaleti tevzi işiyle değil, FETÖ’nün direktiflerini yerine getirmekle uğraşıyor.
Hasar daha çok olsun diye, yanmayan arabayı devletin panzeriyle yanan arabanın üstüne doğru iten polis bile gördük. Var mı daha ötesi?
***
İhanetin zirvesine, 15 Temmuz darbe teşebbüsü sırasında ulaştık.
Görevi memleketin insanlarını ve toprağını müdafaa etmek olan asker, hepimizin gözü önünde insanları öldürdü, memleketi işgale kalktı.
Yargı kadrolarının yarısı bunlardandı.
Polis de aşağı yukarı öyle.
Asker?
15 Temmuz’da gördük ki, en az ötekiler kadar enfekte olmuş. Baştan sona cerahat!
Cerahatin temizlenmesi gerekiyordu.
Terörle mücadelede ve vatandaşa güvenlik, adalet hizmetinin verilmesinde sağlıklı bir noktaya ulaşmak için bu elzemdi.
Doğru, devlet imkanları onlara tahsis edilmişti. Sonunda bir tecrübe kazandılar.
Sonra?
Kazandıkları tecrübeyi milletin aleyhine kullandılar.
Öyle tecrübenin adı batsın!
Son yıllarda imanımızı gevreten güvenlik ve adalet sorunlarında geminin dibini delmeye uğraşan bu unsurlar en etkili faktördür.
Cerahat giderildikçe, eğer başka hastalıklar bize musallat olmazsa, sıhhatli bir bünyeye kavuşma imkanımız artar.
Önceki gün Reina katliamcısı yoğun ve amansız bir takip sonucunda derdest edildi.
Bu, sıhhat alametidir.
Bünyemizin tedaviye olumlu cevap verdiğinin bir işaretidir.
Yeri geldi, toz, cüruf dağıldıkça ortaya çıkan bir başka güzelliği anmamız lazım.
Şehit polis Fethi Sekin.
İzmir’de canından feragat ederek onlarca insanın hayatını kurtaran Fethi Sekin’in temiz seciyesi, hastalığımızın panzehiridir.
Temiz seciye… Şifanın anahtarı budur.