Şiirin ‘mezheb’i var mıdır?
Geçenlerde Mevlüt Ceylan’la birkaç saat beraber olduk. Mevlüt’le biz 1978’de, Ankara’da, Akabe Yayınları’nın kapısında tanıştık. O zamandan beri irtibatımız devam ediyor.
Mevlüt o sene Londra’ya gitmişti. Demek ki 39 sene olmuş.
39 sene boyunca Londra’nın çilesini çekti.
Çilesini çekti diyorum. İpucu vereyim. Parasız pulsuz gitti oraya. Hem okudu hem döner kesti. Hem okudu hem şiir yazdı. Hem bulaşıkçılık yaptı hem dergi, kitap, antoloji çıkardı.
Orada, kültürümüze, edebiyatımıza, bir sürü gürültücü, artist elemanın yapamadığı, yapamayacağı kadar hizmet etti.
Birçok şairimizin, Üstad Necip Fazıl’dan Sezai Karakoç’a, Nuri Pakdil’den Cahit Zarifoğlu’na, Akif İnan’a, Arif Ay’a kadar bir çok şairin şiirini İngilizceye tercüme etti. Oralarda bastı, mecmualar, antolojiler, kitaplar yayımladı.
Bir ara Yunus Emre’nin Londra temsilcisi oldu ama, sonra orada mağdur edildi.
Mevlüt, bu gelişinde iki kitap getirdi.
Biri, müşterek arkadaşımız Akif Emre’nin Aliya İzetbegoviç’le yaptığı röportajların İngilizce çevirileri. (Core Publication.)
Biri de Cahit Koytak’ın Gazze Risalesi’nin Türkçesi ve İngilizcesi. (Yunus Emre Enstitüsü yayını.)
Birkaç gün önce Gazze Risalesi’ni okudum.
Yerine göre, ürpererek. Zaman zaman hüzünlenerek. Sık sık düşünerek.
Bir taraftan da, bir şairimizin, şiiri Filistin acısı ile şereflendirmesine sevinerek.
Cahit Koytak şiiri 2008’de, İsrail’in yanlış hatırlamıyorsam on gün süren Gazze saldırıları sırasında yazmış.
Ben kitabı işitmiştim ama, maalesef, üzerinden 9 yıl geçtikten sonra okumuş oldum.
Cahit Abi, Gazzeli Yusuf’a hitaben yazmış.
‘Oğlum’ diyor Yusuf’a.
Zaten, kitabın İngilizcesi “Gazzeli Oğluma Sesleniş” (Despatches to my Gazan Son)
“Filistin’de Peygamber katilleri
herr gün onlarca defa Musa’yı
onlarca defa İsa’yı, onlarca defa Muhammed’i katlediyorlar
ve yakıyorlar İbrahim’i fosforlu bombalarla”
Dile kolay mıdır? İnsanlığın yok edilişine tanık olup dil ile bu tanıklığı dile getirmek?
Zordur.
“Gazzeli çocuklar üstüne
İnsanların kendi diliyle
konuşmaya başlamaya göreyim
hemen titriyor, boğuklaşıyor sesim”
....
“çıkarsam da bir ucu insana öteki tanrıya varan
bu inceler incesi kırılgan sesi
karanlıkta, iğneye iplik geçirir gibi
getirmekte zorlanıyorum dilimin ucuna
getirsem de tutturamıyorum rengini, tınısını
yama gibi kalıyor
Gazze’nin yarasına sarılmak istenen
Bütün öteki göstermelik paçavralar gibi”
Kendisinden ‘yaşlı Filistin şairi’ diye söz ediyor şiirde Cahit Koytak.
Ve özetlemem gerekirse bir teklifte bulunuyor Gazzeli Yusuf’a
“Çok acı çektin yapabilirsin bunu
çok acı çektirdik sana
kimse hak etmedi senden fazla
ve hepimizin adına
konuşmayı, Tanrıyla da tağutla da
“konuş ve razı olma daha azına
yeryüzünü iste, yeryüzünün bütün çocukları adına.”
Elbette, Cahit Koytak’ın bu şiirine bakarak konuşabileceğimiz pek çok şey var.
Halbuki, benim bu yazılarımın maksadı ‘şiir incelemesi’ gibi sıkıcı ve genellikle şiiriyeti ihlal eden işlere bulaşmak değil.
Fakat şu husus bu yazılarımın ilgi alanındadır.
Bir şair, Filistin’i yazabilir mi?
Yazınca ‘mezhep’ten çıkmış mı olur?
‘Mezhep’ dedim değil mi?
Başka alanlarda olduğu gibi, şiirde de ‘mezhep’ler var. Hayır, dindeki mezheplerin şiire yansımasına dair değil. Tamamen şiirle ve şair tutumlarıyla ilgili.
Bunu tartışabiliriz.
İyi de olur.
Ben, Cahit Koytak’ın ‘Gazze Risalesi’ni olumlayarak ‘ihsas-ı rey’ etmiş oldum.
Yine de üzerinde durmamız lazım.
Zira şiirin, ‘mezhep taassubu’yla kendi alanını daraltması iyi bir şey değil.
Yerim bitti. Müsaadenizle haftaya devam edelim.
Bu arada, ‘Gazze Risalesi’ni bana ulaştırarak Cahit Abi’ye bir selam göndermeme vesile olduğu için dostum Mevlüt Ceylan’a ayrıca teşekkür ediyorum.