Sezai Karakoç’la bir kuru ekmek yemek

Bir efsaneye göre, Erguvan’ın kızıllığı hicaptanmış.

Bugünlerde bakın Boğaziçi’ne. Çok sürmez Erguvan’ın saltanatı.

Nisan’da gelir, Mayıs başında giderdi. Bu sene Mart’ta geldi, erken gider.

İstanbul’dan güzel şehir yoktur. Şu bahar günlerindeki İstanbul’dan daha güzel bir İstanbul da yoktur.

İlhan Akıncı’nın cenaze namazına iştirak etmek için Eyüp Sultan’a gittiğimde, şu mevsimi bile düşündüm.

Hüznün derinliğini ve yalan dünyanın güzelliğini.

Böyle bir havada, hicabın yeri vardır. Ehl-i dil anlamıştır.

Ahh! Erguvan zamanı gitti İlhan Abi.

Biz, nasıl tanıştık unuttum. Birisi bizi tanıştırdı mı, onu da unuttum.

İnsan Yayınları’na gider gelirdim.

Önceleri, Rahmetli Ahmet Şişman’la ortaktılar. Ayrıldılar. Ahmet Abi İz’den devam etti. İz Yayıncılık’tan.

İlhan Akıncı İnsan’da kaldı.

Yüz ağartan bir işti İnsan Yayınları.

Ahmet Şişman gibi, İlhan Akıncı gibi, başka işlerden maişetini temin edip, imkanlarının önemli bir kısmını ilime, kültüre, kitaba tahsis eden kaç adamımız var?

Biz, ilimde, fikirde, kültürde, sanatta olmayınca, kerestede, betonda, demirde, çimentoda, molozda olmuşuz, ne işe yarar?

Ahirete beton mu götüreceğiz?

Sırat’tan çimento torbasıyla mı geçeceğiz?

Görüyoruz işte, nicelikteki yükseliş, niteliğe fayda etmiyor.

Görüyoruz, çoğaldıkça eksiliyoruz.

Atasoy Müftüoğlu Ağabey, bir seyahatten döndüğünde nakletmişti.

Rize’de bir adam, demiş ki onlara:

‘Eskiden, puramuz yoğidi, adamluğumuz var idi. Şimdi paramuz var, eski adamluğumuz yok.’

İlhan Abi, bunun farkına varmış ve gereğini yapan bir mü’mindi.

Müslümanların derdiyle dertlenen bir Müslümandı.

Zor zamanlarda, kız çocukları başörtüleriyle okullara alınmazken, Asır Kız Lisesi’ni kurdu.

Bu, çok kıymetliydi. O günlerde, ben Şebnem kızımı Asır’a kaydettirmiştim.

‘İstiklal’de bir yerimiz olsun’ çok isterdi.

Allah imkan verdi, bunu başardı. İnsan Kitap, güzel bir mekan oldu.

Sezai Karakoç.

Büyüğümüz odur.

İlhan Abi, Sezai Bey’le oturup peynir ekmek yemiş adamdır. Var mı daha ötesi?

En cilalı sandalyelerden, en şaşaalı mevkilerden daha kıymetlidir, Sezai Karakoç’la bir kuru ekmek yemek.

Allah, İlhan Abi’nin Ahiretini mamur etsin.

Biz, eğer yanlış hatırlamıyorsam, değişik tarihlerde iki defa Harem-i Şerif’te karşılaştık İlhan Abi’yle.

Allah, bizi yine güzel yerde karşılaştırsın.

En kapsamlı Arapça grameri

Ben, Arapça’dan biraz anlarım. ‘Biraz’ derken, çok anlayıp hiç anlamayanlara göre, iyiyim. İyilere göre az anlarım.

Geçen yazılarımdan birinde, evdeki Teksas-Tommiks kitaplarımın lüzumsuz olduğunu söyleyen bir Hüseyin Tural amcadan bahsetmiştim.

Babamın gençlik arkadaşı. Hala da arkadaşı. Benim de büyüğüm, baba dostum, hocam.

Babam İstanbul’da okumaya devam ederken, Hüseyin Tural Hoca Bağdat’a gitti. Orada Arap dili tahsil etti.

Sonra Türkiye’ye döndü. Üniversitelerde çeşitli ilmi görevlerde bulundu.

Bilhassa Arap dilinde ‘Hocaların Hocası’dır.

Uzun yıllar süren bir çalışmanın ve ‘Lisanü’l Arab’da emsaline az rastlanır bir birikimin mahsulü olarak, kapsamlı ve hacimli (784 sayfa) bir Arapça grameri kitabı hazırladı.

Bu kitap, geçenlerde İlahiyat Vakfı Yayınları tarafından basıldı.

Erbabı için, tavsiyeye şayandır.

(Arapça Gramer ve İ’rab Teknikleri. ‘el-Nahvu’l Arabi ve Fennü’l İ’rab.’ Prof. Dr. Hüseyin Tural. İFAV. İstanbul 2016.)

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum