Sanki hepsi Machiavelli’yi okumuş
Machiavelli’nin ‘Hükümdar’ı şimdi elimin altında.
Birkaç cümle aktarayım ki, Machiavelli’nin ne kadar ‘Makyavelist’ olduğu görülsün.
Bir yer fethedilince, o yerin insanlarına egemen olmak için ne yapmak gerekiyor?
“O insanlara egemen olabilmek için önceki hükümdarın soyunu kurutmak yeterlidir.”
“İnsanları ya okşayacaksın ya da ortadan kaldıracaksın, vereceğin ceza hafif olursa adam senden intikamını alır, ama ağır bir ceza verirsen başını kaldıramaz.”
“İktidarı ele geçiren hükümdar gerekli gördüğü şiddeti iyi hesap etmeli... Şiddet, tüm hışmıyla ve bir kerede uygulanmalıdır. İyiliklerse azar azar yapılmalı ki halk tadına varabilsin.”
Görüyorsunuz, alabildiğine çıkarcı, oldukça da uyanık.
Dünyadaki ‘şiddet’e, ‘uyanıklık’a baktıkça, ‘şu Machiavelli’yi bütün zalimler okumuş’ diyesim geliyor.
Bu arada, geçen yazımda aktardığım cümleyi de buldum. Lafzı biraz farklı ama, insanın içindeki kötülüğü yansıtma kapasitesi aynı.
Diyor ki, “Başkasının malına, mülküne göz dikmemelidir, çünkü insanlar babalarının ölümünü kolaylıkla içlerine sindirebilirler, ama servetlerinden yoksun kalmalarını asla. Can almak çok çabuk unutulur gider.”
Kavalalı Mehmet Ali Paşa’ya merak sardım demiştim.
Okumak istedim. Kitap bulamadım.
Hakkında yazılmış en teferruatlı kitaplardan biri Gilbert Sinoue’nin “Kavalalı Mehmet Ali Paşa/Son Firavun”u. Doğan Kitap’tan çıkmış, fakat mevcudu yok.
İnternette, ansiklopedilerde ne gördüysem onları okudum.
Kavalalı’nın Machiavelli’nin ‘Hükümdar’ını niçin küçümsediğini, niçin “Biz ondan daha iyi biliyoruz” dediğini anlamama yarayacak birkaç malzeme buldum.
Bir kere, ‘sıfır’dan yükselmiş. Hiç yoktan. Okuması yazması bile yok!
Babasının yanında tütün ticaretiyle uğraşıyormuş. Sonra asker olmuş.
Mısır’a, Kavala’dan Fransız askerlerine karşı savaşmak için gönderilen 300 askerden biri.
1801’de Mısır’a ayak basmış, 4 yıl sonra Mısır Valisi olmayı başarmış.
Sonra biliyorsunuz, Suriye’ye, Sudan’a, Hicaz’a hakim oldu. Askerleri Kütahya’ya kadar gelmişti, batılı ülkelerin Osmanlı’ya desteği olmasaydı az kalsın İstanbul’u işgal edecekti.
Buyurun. Kavalalı’nın Machiavelli’yi okumaya ihtiyacı olmadığını anlamamıza yarayacak bir tarihi vaka.
Vahhabiler üzerine asker sevkedeceği gün, ordunun başında göndereceği oğlu
Tosun’un şerefine bir davet düzenledi.
(1 Mart 1811.) Davette, birkaçı dışında bütün Memluk beylerini öldürttü.
Bu arada, Kemal Sunal filmleri’ndeki ‘Tosun Paşa’nın bir ‘şaka’ olmadığını, bir tarihi gerçekliğe dayandığını görmüş olduk!
Machiavelli, ‘Komplolar Üzerine’ kitabında suikast düzenleme yöntemlerini ve bu suikastlerin nasıl önlenebileceğini, kimin hangi suikastte ne hatalar yaptığını, hangi suikastin niçin başarılı, niçin başarısız olduğunu anlatmış.
Bence, Kavalalı’nın ‘Komplolar’ı da okumaya ihtiyacı yoktu!
Kitapta, başka sosyal, siyasi meselelere de giriliyor.
Bir cümlenin altını çizmek isterim. Herkes, hem kendi hayatında hem memleketin siyasi hayatında bu sözü doğrulayan örnekler bulabilir.
Kavalalı ne kadar ‘müstağni’ davransa da o cümleyi okumalıydı.
“Talih, kendi planına karşı çıkmalarını istemediğinde insanların aklını kör eder.”
‘Talih’ kelimesine takılmayalım. ‘Kader’ de desek olur.
Bu ‘hayat bilgisi’ büyük küçük, zengin fakir herkese lazım.
Bence burası ‘kitabın ortası’ ve insanlar ‘kitabın ortası’nı ihmal ediyor.
Gördüğünüz gibi, Pazar yazılarımda kitapların etrafında dolaşmaya çalışacağım.
Tarih, sanat, şiir, edebiyat... Aklımın erdiği, dilimin döndüğü kadar.