Necat ve şiiri, o ‘savrulamayan’lardan
Necat’la derin bir sohbetimiz olmadı. Selam, sabah, ne oldu, ne bitti? Birkaç cümlelik söz alış-verişleri.
Buna fırsat olmadı. Denk düşmedik.
Olsun, o mısralarıyla, efkarıyla, daima ağır bir şairdir.
En çok Çorlulu Ali Paşa’da görürüm Necat’ı. Görürdüm.
Son görüşmemizde Elaziz’e taşındığını söylemişti.
Bayazıt’ta, Çarşıkapı’yla Çemberlitaş’ın arasında, kubbeli bir mekan, Çorlulu.
Necat, şiiriyle, tömbekisiyle baş köşededir.
Bir başköşesi yok Çorlulu Ali Paşa’nın. Fakat, Nejat’ı orada gördüğünüzde, onun cülus ettiği yerin bir başköşe olduğunu düşünürsünüz.
(Sakın, kimsenin aklına istihza falan gelmesin. Başkası yapsa iğreti dururdu. Necat’a yakışıyordu. Bu cümlelerde, lütfen, muhabbetten, kardeşlikten başka bir şey aranmasın.)
Bilenler, çoktan bildi, bahsettiğim şairin Necat Çavuş olduğunu.
Tanışıklığımız daha eskidir. Hem şiiriyle, hem kendisiyle.
Ama 90’larda daha sık gördüm Necat’ı.
İhsan Deniz’le birlikte Bürde’yi çıkarıyorlardı.
Şunu İhsan Deniz için de emin olarak söylerim: Şiirlerinde de nesirlerinde de, yayınlarında da titizdiler.
Asaletli bir ‘damar’ı sürdürüyorlardı.
(O günlerde, ben de Kayıtlar’la meşguldüm. Bürde de, Kayıtlar da, devam edebilseydi iyi olurdu. Fakat, kim, hangi maddi kuvvetle taşıyacak bu güzel işleri? Kendi adıma söyleyeyim. Pilimiz bitti, sürdüremedik.)
Geçenlerde, kütüphanemde ‘Yolcunun Gözleri Parlıyor’u aradığımı ama bulamadığımı yazdım ya.
Dün, fazlasını buldum.
“Bin dörtyüz ondokuz.” (Kaknüs.) 1999’da basılmış.
Yolcunun Gözleri Parlıyor dahil, 99’a kadar ne varsa ihtiva ediyor.
İşte şiir. Bazen bir ayrıntı ısıtır içinizi. Bakın, Keşifler’de:
“Gel sıcaklığınla
Bir kar tanesidir öfkem sana.”
Veya yine Keşifler’de.
“Her söylediğimizin
Vardır bir dilde karşılığı”
‘Ey Kadın, Yanında Çocuk Olsun Yürürken Çölleri Geceleri.’
Bu şiirden ve Necat Çavuş’un başka bazı şiirlerinde aşinası olduğu Muallaka şairlerinin ve sonrasının, bilhassa İslam Şairlerinin rayihasını alırım desem yanlış bir şey mi söylemiş olurum?
“Secde kokusu dağıt toprağa
Dürüp dürüp vakitleri
Allah’ın melekleri katıldı mı sana
Dereleri geçmek gibidir geçmen ülkeleri”
Şairler vardır. Ya da yazdıklarının şiir olduğunu zannedenler.
‘Dil’i zaptedemezler.
Başedememiş, dersin dille. Kifayetsiz.
Yok öyle bir şey Necat’ın şiirinde.
Şiirine nüfuz edemediğiniz durumlarda bile, bunun sebebi dil noksanlığı olmaz. Belki sizin bir noksanlığınızdır.
Bu dediğim, Necat Çavuş’un şiirinin tamamı için geçerlidir.
Bizler, Sezai Karakoç’un rahle-i tedrisinden az ya da çok geçmiş, kimimiz iyi, kimimiz eksik talebeleriz.
İşlerimizde ondan izler olması tabiidir.
Necat’ın şiiri, müstakildir. Kendisine aittir.
Ama, yeri gelince, Diriliş’e selam göndermeyi yüksünmez Necat Çavuş.
Yüksünmez sakil mi kaçtı? Bana da öyle geldi.
‘Can u gönülden selam gönderir’ demek daha uygun.
Bunu en açıkça yaptığı şiir, başlığı ‘Sezai Karakoç’ olan şiir.
“Ve sultandır O, evini savunandır ‘batı yakası’na karşı
Ve adımlarının izi kalır mermer yürekte bile
Ve kalemi tutunca eli bir yed-i beyza”
Anıt Öpüşler, bence, Türkçe’deki en güzel İstanbul şiirlerinden biridir.
Demek istediğim, yüz tane güzel İstanbul şiirinden biri değil.
Çok güzel beş-altı İstanbul şiiri varsa. Birisi Anıt Öpüşler.
“Mimar Sinan Kostantıniyye’yi en güzel yerinden/Tutup öpmüş öpmüş İstanbul yapmıştır/Belki bir Şehzadebaşı’da belki Süleymaniye’de/Bir öpüş rüzgara karşı çınar/Bir öpüş çağlara karşı simya/Bir öpüş müziğin gül açımı/Bir öpüş denizin içindeki ses/Ya Üsküdar’daki Şemsi Paşa/Tanrım! O ne öpücüktür, belki de/İstanbul hiç böyle öpülmemiştir.
Bu kitapta yok ama, Amerika şiiri de unutulamaz.
Amerika’ya Necat Çavuş’un baktığı yerden bakmayı herkes başaramaz.
‘Dünya’ savuruyor herkesi. Hele şu mevsimde, rüzgarlar bir alttan, bir üstten esiyor.
Ben, ara sıra, savrulamayan şeyleri yazmaya çalışıyorum.
Necat ve şiiri, o ‘savrulamayan’lardan.
Nice senedir, güzel bir şiir inşa etti Necat Çavuş.
Daha tamamlanmadı.
Merak ediyorum, görmediğim neler var?