Müzelik hassasiyetler!
Faziletleri, ahlakları, zarafetleri konusunda dost düşman hiç kimsenin ihtilafa düşmeyeceği, ilim irfan sahibi bir nesil. Osmanlı’dan Cumhuriyete intikal etmiş, hayatları kuvvetli bir inkılap ile ortadan ikiye bölünmüş bir nesil.
Öyle imrenilecek hayatlar, öyle ahlak abideleri gördüm ki bunlarla ilgili metinleri okurken.
Nurettin Topçu’yla ilgili bir hatırayı baba dostum Emin Işık Hoca nakletmiş.
“Mahir İz Bey, müdürdü. Topçu; din felsefesi, din psikolojisi, din sosyolojisi derslerine girerdi. Okulun muhasebesine bakan Saniye Hanım Mahir Bey’e ‘Bütün hocalar ders ücretlerini aldılar. Nurettin Bey almadı. Üç aydır çekmecemde. Lütfen gelsin alsın’ diyor. Mahir Bey durumu Nurettin Bey’e bildiriyor. Topçu diyor ki: ‘Ben buraya ücret için gelmiyorum. İbadet etmek için geliyorum.’
Mahir Bey, ‘Hocam tahakkuk ettirilmiş. Kadının zimmetinde duruyor. Sen imzala biz fakirlere veririz’ deyince Topçu’nun cevabı:
‘O parayı zimmetime geçirdikten sonra ister harcamışım ister fakire vermişim, bir şey değişmez ki! O zaman para ile ibadet yapmış olurum!’
“Almıyor parayı. Dört sene bir kuruş para almadan derslere devam etti.” (Emir Yekta, Dünya Bizim.)
Bugün, bu hassasiyet, maalesef, müzelik bir hassasiyettir.
Paraya, nüfuza, menfaate, ihaleye tahvil edilmeyen bir gramlık hizmet bulmak neredeyse imkansızdır.
Ve bir başka hassasiyet.
Mahir İz Bey’in ‘Yılların İzi’ni okurken (Kitabevi Yayınları) Mehmet Akif’le ilgili bir hatıraya rastladım.
Mahir İz’in Meclis’te katiplik yaptığı günlerde İslam’ı rencide edecek konuşmalar olmuş. Daha çok Meclis’teki hocaların cevap vermesi gereken bir mesele. (Mahir Bey konuyu anlatmıyor.)
Mahir İz, çok öfkelenmiş ve hissiyatını akşam Akif’e anlatmış.
Diyor ki, “Müftiler, dersiamlar, meşayih, hepsi susmuştu. Erzurum mebusu Hüseyin Avni Bey ve emsali birkaç kişiden başka cesaretle konuşacak kimse çıkmamıştı.”
Bunu söyleyince Akif, sol elinin yumruğunu sağ avucuna alıp diyor ki “İşte adam onlar, Avni Beyler, Selahaddin Bey’ler. Bize şeytan-ı ahres derler.”
Şeytan-ı ahres. Yani dilsiz şeytan.
(Avni: Erzurum Milletvekili Hüseyin Avni Ulaş. Selahaddin: Mersin Milletvekili Selahaddin Köseoğlu.)
Memleketin iyi adamlarının düştüğü hali, maruz kaldığı baskıyı tahayyül edebiliyor musunuz?
Akif gibi bir fazilet abidesinin içini yakan acıyı düşünebiliyor musunuz?
‘Şehirli Müslümanlar’ demiştim değil mi? İşte onlar, bu acıyı sürekli içlerinde taşıyarak var olmaya, var oldukları süre içinde de güzel işler yapmaya çalıştılar. İlmin, irfanın, İslam’ın yitip gitmemesi için canlarını dişlerine taktılar.
Zihnimde bir ‘şehirli müslüman’ veya ‘şehirli müslümanlık’ kavramı vardı. Yazmak da istiyordum.
Bazı kitaplar bende bu kavramın şekillenmesine yaradı.
Biri, Kültür Bakanlığı’nın çıkardığı ‘Medeniyet Köprüsü, Beş Şehirli’ kitabı.
Adını ve kapaktaki resimleri görünce sevindim. Hemen okudum.
Kimdi bu şehirliler? Ahmed Süheyl Ünver, Ali Fuad Başgil, Ekrem Hakkı Ayverdi, Fethi Gemuhluoğlu ve Mahir İz.
Bu insanların hepsinin birbiriyle irtibatı var. Kimi yakın, kimi az yakın.
Kitabı görünce sevindim ama, okuyunca, baştan savma hazırlandığını gördüm.
Bu isimlerden Fethi Gemuhluoğlu’nun bir ağabey olarak, bir büyük dost olarak bizim kültür ve edebiyat dünyamıza katkılarını minnetle yad etmemiz gerekir.
Süheyl Ünver ve Ekrem Hakkı Ayverdi de mütebahhir kültür adamlarıdır.
Ali Fuat Başgil ise malum, ilim adamı ve politikacı.
Merkezinde Celaleddin Ökten Hoca ve Mahir İz Bey’in bulunduğu ilim ve irfan halkalarında bu isimlerin de hatırası kıymetlidir.
‘Beş Şehirli’den önce, Ayşe Hümeyra Ökten Hanım’ın söyleşisini okumuştum. (Dindar Bir Doktor Hanım. Timaş. Söyleşi Nevin Meriç.)
Hümeyra Hanım, gündelik hayatla ilgili çok şeyler anlatıyor. Celaleddin Ökten Hoca’nın çevreside şekillenen hayatı daha iyi yansıtıyor.
Şehirdeki Müslümanlığın niteliğini daha somut verilerle gösteriyor.
Müteakip yazımda, Ayşe Hümeyra Hanım’ın gözlemlerinden hareketle o zamanın ‘Şehirli Müslümanlık’ı üzerinde durmak istiyorum.