Meğer her şey tap-tazeymiş

Ogece. Eve doğru ilerlemeye çalışıyorum. Vatan Caddesi’nden Başakşehir’e doğru giden yoldayım.

Esenler’i geçerken yol kapanıyor. Ben de yoldan çıkıyorum.

Bağcılar’ın ara sokaklarındayım.

Yolu tıkanmış görürsem, terk ediyorum. İki üç kez çıkmaz yola girdim.

Ne oldu bilmiyorum. Darbe oldu, onu anladık da ne kadar oldu?

Evi aramıyorum. Herhalde şundan: Evi bastıysa darbeciler evle doğru bir iletişim kuramayabilirim. En iyisi eve gideyim ve çocuklarımın başına benim yüzümden bir şey geldiyse beni alsınlar ne olacaksa olsun.

Tersini de düşünüyorum.

Darbe bu. Benimle ne işleri var? Beni, benim gibileri sonra toplarlar.

Arada, dostlarımdan, yakınlarımdan arayanlar oluyor. Kimi bilgi almak için, kimi kanaatini söylemek için, kimi beni korumak için.

“Reisi almışlar” diyen bile oldu.

Çoğuna “Allah oyunlarını tersine çevirsin” duasıyla mukabele ediyorum.

Evde asayiş berkemal. Yayına, ‘En Sıradışı’na gideceğim. Başıma bir şey gelecekse bile, yerim belli olsun. Hasan Öztürk’ü aradım “Geliyorum” dedim.

Yine barikatlar. Doğan yayın grubunun önündeki yola yanlamasına bir otobüs uzatmışlar.

Haydii... Ters yoldan geri.

Bir telefon daha. “TRT’den darbe bildirisi okundu. Darbe olmuş anlaşılan. Ne olur ne olmaz, gitme yayına.”

Ben, laf dinlemeye pek yatkın değilim. Bir rivayete göre inatçıyım.

Tabii ki gidiyorum.

Arkadaşlar istim üstünde. Tam bir anti-darbe yayını.

15 Temmuz gecesinin 1 numarası herhalde Ülke TV’dir.

Yayın sırasında itimat ettiğim bir mesaj.

“Erol Olçak’la oğlunu Boğaz Köprüsü’nün girişinde şehit etmişler.”

Eyvah!

Bunu, yayında paylaşamıyorum.

Bunun gerçek olmaması gerekir!

Sanki söylemeyince ölümün gerçekliğini erteleyebileceğim.

Biraz sonra bir mesaj daha.

“Mustafa Cambaz’ı şehit etmişler. Çengelköy’de.”

Allah’ım. Bu adam vatansızdı. Sen ona vatan veriyorsun!

Bunların çoğunu yazdım, geçen seneden beri.

Kendi hatıram üzerinden darbenin gerçekliğine tanıklığım bu benim.

Benim hatıram bir şey değil. İhmal edilebilir.

‘Bir şey’ olan, şehitlerin hatırası.

Tanık, ne demek?

Şahit...

Şahit ne demek?

Şehit.

‘Şehit’ kelimesi, şehidin ‘şahit’ olmasıyla irtibatlıdır.

“Allah’ın şahitler edinmesi.”

Gerçekliğin en büyük şahididir, şehitler.

Yeni Şafak’ın sahibi Ahmet Albayrak, Mustafa’nın cenazesinde bir cümle söylemişti.

“İçimizde en iyimiz o imiş ki Allah şehitliği ona nasip etti.”

Doğru söz, budur.

Darbenin, ihanetin, namussuzluğun en büyük şahidi, şehitlerdir.

Biz, şimdi, ‘tiyatro’ ve ‘kontrollü darbe’ edebiyatıyla uğraşıyoruz.

Siyasette, mahkemelerde, bir utanmazlık, bir saygısızlık, almış başını gidiyor.

Öyle bir cırtlak sesler korosu ki... Hakikati bastıracak!

Yalan, bütün pişkinliğiyle gerçeğin tahtına oturdu, ahkam kesiyor.

Bütün bu şaklabanlıkların üstüne tüy diken bir ayrıntı.

Cinayet şebekesinin başı, kunduralarıyla seccadenin üstüne çıkmış poz veriyor.

İlk çağrışımı, uçan halı! Business Class.

Başka bir mesajı var mıdır?

Vardır.

Allah, düşündüğü kötülükleri sahibine musallat etsin.

Ya o taziye neyin nesi?

Mafyanın, öldürdüğü adamın cenazesine çiçek göndermesi gibi...

‘Şehit’ demiyor. Çünkü ‘şehitlik’ vesikasını dağıtma tekeli kendisinde!

Böyle berbat, kasvetli bir hava.

Önceki gece, millet, ‘buradayım’ dedi.

Ne kadar çırpınırsan çırpın, ne kadar ‘tiyatro’ yaparsan yap, buradayım.

İstanbul, Ankara, Konya, İzmir, Diyarbakır... Her yer muhteşemdi.

Meğer her şey tap-tazeymiş, darbe yeni başlamış gibi millet döküldü meydanlara.

Kasveti dağıtan bir rüzgardı bu.

Ne güzel insanlarımız var. Tertemiz.

Benim 15 Temmuz duam şudur: Allah, milletin ruhundaki o güzelliği, o temizliği her tarafa yaysın.

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum