Lüks tartışmalarımız, ‘emoji’den vicdanlarımız
Bizim lüks tartışmalarımız var. Bayılıyoruz incir çekirdeğini doldurmayacak işleri hayat memat meselesiymiş gibi iştahla, öfkeyle, hatta aşkla konuşmaya.
Allahu Teala kurban kesmeyi emretti mi emretmedi mi?
Kurban İslam’ın şartı mı, değil mi?
Piyasası var bu tartışmaların.
Hemen hepsi etobur olan bir takım zevat, Kurban Bayramı’nda kafayı takıyorlar milletin kurban kesmesine.
Evet, bazılarımız, -fıkhen- üzerine vacip olmasa bile kurban kesmek için kendi şartlarını zorluyor.
Evet, kurbanın etiyle, kilosuyla gereğinden fazla uğraşıyoruz.
Kurbanlarımızı birbiriyle, kurbanın ibadet maksadıyla kesildiğini unutturacak derecede kıyaslıyoruz.
Artist!
Kimse Kurban’a farz demiyor ki zaten? Veya ‘İslam’ın şartı’ demiyor ki?
Kes kurbanı, ihtiyaç sahiplerine dağıt.
Kendin yemesen de olur.
Zaten fazla yeme gut olursun.
Veya kesme, otur aşağı!
Var mı ihtiyaç sahibi tanıdığın?
Fukarayla dostluğun var mı? Selam vermişliğin? Beraber oturmuşluğun, konuşmuşluğun? Derdini sormuşluğun?
Eğer yoksa, fazla yorma kendini.
***
Şu benim yazdıklarım dahil, hepsi lüks, biliyorsunuz değil mi?
Bir haftadan fazla zamandır bir haber yağıyor başımıza.
Öyle haber ki, başımıza taş yağsa daha iyiydi!
Bayramlarımızı bayram gibi tebrik edelim. Allah’ın armağanıdır, hissedelim, idrak edelim.
Böyle düşünürdüm.
Afganistan işgali sırasında. Veya Gazze saldırıları sırasında veya Suriye’de Esat’ın katilleri Müslüman öldürürken.
Neden, şu bayram öncesinde Myanmar haberleri öteki acı haberlerden daha fazla hırpaladı beni?
Myanmar’daki Müslümanları daha gurbette, daha uzakta, daha çaresiz hissettiğim için mi?
Myanmar dediğime bakmayın. Bildiğimiz Burma.
Orada, bizim Arakan diye yazıp okuduğumuz Rakhine eyaletinde bir milyondan fazla Müslüman var.
Budist rahiplere insan öldürmeyi yakıştırır mısınız?
Budist. Etliye sütlüye karışmaz diye biliriz değil mi?
Yoldan çıkınca karışıyor işte... Allah insanı yoldan çıkartmasın. Karıncayı ezmez dediğin rahipler kadınların, çocukların bile kanını dökebiliyor.
Burma Hükümeti tanımıyor Müslümanları.
Nüfus kayıtlarına ‘ecnebi’ notu düşmeye çalışıyorlar. Yüzyıllardır yaşadıkları topraklardan hiyn-i hacette izale edilmeleri mümkün olsun diye.
Enformasyon kirliliği var. ‘Arakan’da katliam diye sunulan fotoğrafların başka olaylara ait olduğunu anlatan yazılar okudum.
Lüzum yok ki o kadar habere.
İşte, el-alemin gazetesi. Independent. Bir haberin içinden üç satır.
“14 yaşındaki kız çocuğu, askerler tarafından tecavüz edildikten sonra annesinin ve biri sekiz diğeri on yaşındaki kız kardeşinin bıçakla öldürüldüğünü anlattı.”
Yetmez mi bu miktardaki kötülük? Vicdanımızın ateş alması için başka habere lüzum var mı?
İnsan hakları kahramanı Nobel ödüllü San Suu Kyi olayların ‘abartıldığını’ söylüyormuş.
Kadın, siyasetçi.
Belki ilerde başkan olur. Başkan olacak adamın da değişik durumlara intibak kabiliyeti olması lazım!
Halbuki, bir tek şu yukarıdaki tecavüz ve cinayet haberi, eğer insanlık onuru varsa, kadınlık onuru varsa, yeterdi insanca bir şeyler söylemesine.
Şunu hep düşünmüşümdür.
Tepemize sağanak halinde haber yağacağına... Şeş cihetten... Yerden, gökten, internetten, ekranlardan, gazetelerden haberleri dibine kadar okuyup her şeyden haberdar olacağımıza...
Üstü başı toz toprak içinde bir adam. Güvenilir bir adam. Fasık olmayan bir adam.
Atından inip, ‘hal böyleyken böyle’ diye anlatsaydı bize.
Böyle alsaydık haberi.
O zaman belki haberin hakkını verebilirdik.
Şimdi, ‘like’larla ve ‘dislike’larla veriyoruz haberlerin hakkını. Bilemedin gözünden şapır şapır sanal yaş fışkıran ‘emoji’lerle.
İşte, böyle bir havada giriyoruz bayrama.
Bayramınız mübarek olsun.