Koordinat aynı, azıcık kımıldadık
Devletlerin bir ‘koordinat’ları var mıdır?
Tabii ki Türkiye’nin koordinatlarından söz ediyoruz.
Coğrafi ya da astronomik bir terim olarak kullanmadım ‘koordinat’ı.
İlk mektepte 36-42, 26-45 olarak öğrenmiştik. 36-42 paraleller. 26-45 de meridyenler. Bu, coğrafi konumdur.
Veya, komşuları sayarsın. İşte, filanla filanın ve falanın arasında...
O koordinat kolay. Haritaya bakınca görürsün.
Şu anda adlandırmakta güçlük çekiyorum. Kastettiğim koordinat, biraz uluslararası, biraz dış-politik.
Jeopolitik desem tam karşılamıyor.
Anlatayım da anlaşılsın.
Biz, coğrafi olarak, Ortadoğu’ya nazır bir mevkideyiz. Fakat, Avrupa’ya bitişiğiz.
NATO üyesiyiz.
Amerika’yla müttefikiz.
Rusya’yla iyi ilişkilerimiz var.
Avrupa Birliği üyeliğini hedef ittihaz etmişiz.
İslam İşbirliği Teşkilatı’na da üyeyiz.
Hani 27 Mayıs Darbecileri radyodan bir bildiri okumuşlardı.
O bildirinin son bölümünde, dünyaya bir hitap var. Türkiye’nin o zamanki uluslararası siyasi koordinatlarını ifşa eden bir hitap.
“Bütün ittifaklarımıza ve taahhütlerimize sadığız. NATO’ya CENTO’ya inanıyoruz ve bağlıyız.”
Neyi anlatmış oluyordu darbeciler “NATO’ya CENTO’ya bağlıyız” diyerek?
ABD’ye, ‘Sovyet bloğuna meyletmedik’ mi demiş oluyorlardı?
Zannetmiyorum.
Darbeyi yaptıranların bu bilgiye ihtiyacı yoktu. Yaptıranlar, NATO’ya bağlı olduğumuzu darbeyi yapanlardan daha iyi biliyordu.
Muhtemelen, enformasyon içeriye veriliyordu.
“Ey ahali, darbemiz komünist bir darbe değildir.”
Neyse, koordinat koordinattır. Demek ki varmış...
Şimdi, bugün, Türkiye’nin ‘resmi’ koordinatlarına baksanız, aynı şeyleri görürsünüz.
CENTO lağvedildi ama, NATO, AB, Birleşmiş Milletler, İİT, ABD, hepsi yerli yerinde.
Fakat bazı sorunlar var. Ciddi sorunlar.
NATO menşeli bir darbe teşebbüsü oldu memlekette. En azından, Darbeye teşebbüs edenler NATO’yla irtibatlı.
CIA’daki ‘abi’lerle de içli dışlılar.
ABD, bizim terörist dediğimiz örgütlerle Suriye’de iş tutuyor.
Devlet politikası olarak takip ettiğimiz AB üyeliği hedefi de sıkıntılı.
İkide bir AB üyesi bir ülkeyle takışıyoruz.
Hollanda’yla alakayı neredeyse kestik.
Almanya ile bir iyi bir kötüyüz.
Avrupa’nın iç politik dengeleri onların da bizim de ‘kimya’mızı allak bullak etti.
Maçkalı Hasan’ın “Ander kalsun koyunların/Yeter oldi oyunların” türküsündeki Fadime gibi, işi yokuşa sürüp duruyorlar.
Hoş biz de altta kalmıyoruz.
“Lafı gevelemeyin. Bitsin diyorsanız bitirelim. Siz de kurtulun, biz de kurtulalım” dedik, diyeceğiz.
Bazen “Siz bilirsiniz” diyoruz, “Şanghay Beşlisi var.”
(Gerçi Şanghay Beşlisi o kadar iddialı değil.)
Suriye’de Rusya ve İran’la çalışmaya başladık.
ABD verimkar olmayınca Rusya’ya S 400 sipariş ettik.
Lisan-ı hal ile “Alternatifsiz değiliz. Fazla naz yaparsanız gözümüz sağa sola kayabilir” dedik.
Bu tavrımızla son zamanlarda AB ve ABD’den gelen pozitif sinyallerin alakası olabilir mi?
Varna’daki Türkiye-AB zirvesinde hava yumuşaktı. Bizimkiler de, AB tarafı da mutedil ifadeler kullandı. Birbirlerine ‘irtibatı kesmeyelim’ demiş oldular.
Bu bir tutum değişikliği sayılır.
ABD’nin birkaç ‘şapka’sı var, her şapkanın altında ayrı bir dil konuşuyor.
Tillerson’ın “Menbiç’te beraber çalışalım” teklifi de bir politik tutum değişikliğiydi. Bakalım Pompeo’yla devam edecek mi?
Dün, ABD’li müsteşar yardımcısı Kaidanov ‘cazip’ bir Patriot teklifiyle Ankara’ya geldi.
Bu da bir değişiklik.
‘Koordinat’larımız ‘resmen’ değişmedi ama, oturduğumuz sandalyede yerimizden biraz -Anadolu tabiriyle- ırgandık.
Tesiri görüldü.
Bu tecrübenin arka yüzünü de ihmal etmemek lazım.
Bilhassa bel bağlayanlar için.
Batının medyası, sivil toplumu, politikacısı, şusu busu, bir sürü edebiyat bir sürü retorik üretiyor.
Fakat batı, sonunda işine bakıyor.