Kaşıkçı suikasti: Böyle bir şey olamaz!
Bazı şeyleri işitince ‘olmaz’ dersiniz. Yapılamaz. Hiçbir mantığı yok. Niye olsun ki? Niye yapsın ki?
Türk-Arap Medya Derneği Başkanı Turan Kışlakçı Suudi Konsolosluğu önünde kendisinden çok emin bir şekilde Kaşıkçı’nın konsolosluğa girdikten bir süre sonra öldürüldüğünü kesin bir şekilde söyleyince de, içimden bir ses ısrarla, “Yok canım, olmamıştır öyle bir şey. Saçma!” diyordu.
Neden?
Turan Kışlakçı’ya itimat etmiyor muydum?
Hayır. Turan’la Yeni Şafak yıllarında teşrik-i mesaimiz oldu. Turan’ın herhangi bir manipülasyonun içinde olacağını asla düşünmem. İtimat ederim.
Fakat, biz gazetecileri bazen haber kaynağımız yanıltabilir.
Acaba öyle bir şey mi oldu?
Yani bazı yetkililer, yanlış bilgi mi verdiler?
Bir müddet devam etti kuşkularım.
Konsolosluk dediğin yer, sınırları belli bir yer.
İçindeki personel de belli.
Resmi bir yer orası. Güvenilmesi gereken bir yer.
Cinayet işleyeceksen orada işlemezsin. Orayı bulaştırmak istemezsin.
Devletler, kendi hudutları dışında cinayet işlemiyorlar mı? İşliyorlar.
Birtakım tetikçiler kullanıyorlar.
Hedefe koydukları kimseleri ıssız bir köşede infaz edip ortalıktan kayboluyorlar.
Ondan sonra araştırmalar, soruşturmalar, mesele yıllar içinde gündemden düşüyor, kaybolup gidiyor.
Resmi makamlarının mesul tutulacağı bir mekanda, bir ortamda yapmıyorlar pis işlerini.
Halbuki, Cemal Kaşıkçı resmi bir işlem yaptırmak için, randevulu, saatli dakikalı, herkesin gözü önünde girmiş konsolosluğa.
Çıktığını gören olmamış.
Evet, yazdıklarıyla, konuştuklarıyla Suudi rejimini rahatsız ediyor.
Ama dünyanın bildiği, tanıdığı bir gazeteci.
Washington Post gibi önemli bir Amerikan gazetesinin yazarı.
Böyle bir gazetecinin öldürülmesi mutlaka bütün dünyada yankı bulur.
Yani, ne kadar gözü dönmüş olursa olsun, bir devlet, başka türlü yapması mümkün olan bir infazı, gidip adeta herkesin gözü önünde, bir konsoloslukta yapmaz.
Tamam, kapalı kapılar ardında ama, belli bir mekan.
Yarın oraya işiniz düştüğünde, orada bir cinayet işlendiği hatırınıza gelmez mi?
Cinayetin soğuk yüzü içinizi ürpertmez mi?
Ben, ‘böyle bir şey olamaz’ derken yanlış düşünmüşüm.
Cemal Kaşıkçı, gerçekten, Suudi Arabistan konsolosluğunda öldürülmüş.
İçimdeki şüphe, kafamdaki istifhamlar, Turan Kışlakçı’nın bilgi aldığı kaynaklardan doğrulanınca ortadan kalktı.
Fiilen, bir Suudi suikast timi İstanbul’a gelmiş ve cinayeti işlemiş.
Kaşıkçı, Suudi Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman’ın hedefinde bir gazeteci.
Peki neye güveniyor olabilir bu kirli, vahşi cinayeti işleyen kuvvet?
Paraya.
Paranın, çağdaş dünyada en yüksek, her şeyin uğruna feda edilebileceği en üstün değer olarak kabul edilmiş olmasına.
Dün bir Trump röportajı seyrettim.
Kaşıkçı’nın öldürülmesini önemsiyor.
Fakat, böyle bir cinayet sebebiyle Suudi Arabistan’la yaptıkları silah ticaretinin zarar görmesine gönlü razı değil.
Röportajdan çıkan netice, tamam, bir şeyler yaparız, hepten sessiz kalmayız ama, fazla bir beklentiye girmeyin.
Trump’ın sözleri, ‘paranın gücü’ dediğimiz gerçeğin bir göstergesi.
Maalesef, bu gerçek insanların olduğu her yerde hükmünü icra ediyor.
Ne olur bundan sonra?
Dünya ayağa mı kalkar?
Zannetmiyorum.
Muhtemelen, paranın gücü, suikastin hikayesinin ticari, siyasi, medeni ilişkilere zarar vermeyecek şekilde yazılmasını sağlar.
Cinayet, derin, karanlık, gayrı resmi mihraklara yıkılır.
Resmi sorumlular hikayenin dışında kalır.
‘Böyle bir şey yapılamaz’ derken yanıldığım gibi bu fikrimde de yanılmak isterim.