‘Kâm-ı dil-i şeydâ’ yok artık
Gerçi canandan dil-i şeydâ için kâm isterem
Sorsa canan bilmezem kâm-ı dil-i şeydâ nedir
Hayır hayır. Pazartesi günleri şiire, edebiyata dair yazmıyorum.
Suriye’de bazı yeni adımlar atılıyor. Bu adımların bizim için ne anlam ifade ettiğini düşünürken, Fuzuli’nin bu muhteşem beyti geldi-geçti kafamdan.
Biz, Suriye’de ne istiyoruz? Ne olmasını istiyoruz?
Bunu sorarken geldi.
Fuzuli işitse belki de kızar bana beytini buraya yazdığım için. Fuzuli’nin kızmasını önemserim. Çünkü çok hakkı geçti bana. Çok ‘kâm aldım’ Fuzuli’nin şiirinden.
Bu beyit, başlangıç noktası olarak isabetli sayılmaz.
Çünkü bizim, Suriye’de nasıl bir ‘son’a varılması gerektiği konusunda fikrimiz var.
Fakat, bu fikrimiz şu anda kabil-i tatbik değil.
Nedir fikrimiz?
Zannediyorum şu:
Esat devrilsin, yerine seçimlerle demokratik bir idare gelsin. Suriye halkı rahat etsin.
Fuzuli’nin ‘kâm-ı dil-i şeydâ’ dediği bu olmalı.
İyi bir şey.
Fakat, maalesef, yok böyle bir şey.
Çünkü, tecrübeyle sabit ki, herkesin aynı anda rahat etmesi imkansız.
***
Bugün rahat olanlar, yarınki şartlarda rahatsız olabilir.
Ayrıca, yol öyle çetrefilleşti ki... Başladığımız noktanın o kadar uzağındayız ki...
İran geldi, Rusya geldi, Hizbullah geldi, Daeş geldi, PYD geldi.
Her biri ayrı bir ‘handikap’ olarak karşımıza dikildi.
Ne zaman patlak vermişti Suriye meselesi?
Arap baharı sırasında.
Arap baharında umduğunu bulan oldu mu?
Olmadı. Tunus biraz istisna. Fakat, orada Raşid el-Gannuşi gibi bir siyaset bilgesi var.
Gannuşi, Arap aleminde hiçbir siyasetçinin aklına gelmeyecek bir şey yaptı.
Avuçlarına sunulan iktidarı paylaştı. Böylece şeytanı tongaya düşürdü.
Geri kalan her yerde kan gövdeyi götürdü.
Mısır?
Mısır’da –bizim için- ‘kâm-ı dil-i şeyda’ Mursi iktidarının devam etmesiydi.
Bu da müyesser olmadı.
Sonunda, Mübarek faşizmi yerine, mübarek bir faşizm geldi!
Muhtemelen, Batı, Suriye’deki Arap Baharı’nı teşvike devam etseydi bile, iyi bir netice elde edilmeyecekti.
Peki şimdi neredeyiz?
Rusya ve İran’la birlikte bir ‘çatışmasızlık alanı’ oluşturmaya çalışıyoruz.
Rusya’nın ve İran’ın bizimkinden farklı bir Suriye ajandaları var. İkisinin de çıkarları, Esat rejiminin devamını gerektiriyor.
Bu çelişkili duruma rağmen, ‘hayır’ gördüğümüz bir şeyde onlarla işbirliği yapıyoruz.
***
Artık ‘kâm-ı dil-i şeydâ’ yok, bunu öğrendik.
Bir ara şu başlığı kullanmıştım: Mükemmel yerine mümkün.
Bunu yapmaya çalışıyoruz.
Dilimizde tüy bitmişti, ‘güvenli bölge’ ‘uçuşa yasak bölge’ diye diye.
Şimdi, bunun en alt versiyonuyla iktifa ediyoruz.
Çünkü ‘mümkün’ olan bu.
Elbette, yaptığımız işin PYD’nin terörist olduğunu bir türlü kabul etmeyen ABD’ye hitap eden bir tarafı var.
‘Biz buradayız’ demiş oluyoruz.
TSK geçenlerde Sincar ve Karaçok’taki PKK-PYD hedeflerine bir hava harekatı düzenledi. Harekat yakın bir tehdide yönelikti elbette fakat aynı zamanda ‘biz buradayız’ demenin bir şekliydi.
Amerikalılar, Suriye gibi bir yerde iyi günde ve kötü günde kullanabilecekleri bir ‘enstrüman’a sahip olmaktan mutlu oldular.
Gökte ararken yerde buldukları bir müttefik.
Sözümüzü anlasalar bile, kulak ardına atıyorlar.
Şimdi biz, lisan-ı hal ile, yani Suriye’de var olarak ve özellikle PYD konusunda kararlılığımızın altını çizerek, ABD’nin bizi anlamasını kolaylaştırmaya çalışıyoruz.
Bütün bunlar ABD’nin fikrini değiştirir mi?
Pek ümitli değilim.
Haftaya Cumhurbaşkanı Erdoğan Trump’la görüşecek.
Bir değişiklik olup olmadığı o görüşmede anlaşılır.
Biz anlamasak bile devlet anlar.