İnsanın üç hali... Üçünün de yalın hali
İnsanın üç hali var Cahit Zarifoğlu’nun şiirinde. Adam, kadın ve çocuk.
Üçü de yalın.
Yalın, hormonsuz, duru.
Ben o adamı ilk ‘İns’te gördüm. Galiba Zarifoğlu’nun okuduğum ilk kitabı İns’ti.
Saçları rüzgarda savrulan...
Yalın bir adam. Yanı sıra mutlaka bir kadın. Sonra çocuk, çocuklar...
O adamın izini Zarifoğlu’nun şiirinden sürebilirsiniz.
‘Yedi Güzel Adam’daki adamlar da öyledir.
Yakın zamanlarda tedavül eden ‘yedi güzel adam’ magazininden bağımsız, şiirin içine bakarak söylüyorum bunu.
“Ola ki anlatsa dağ
Der hırçındı adam ince bilekli
Azgın topuklu
İnce uzun parmaklı karınsız
Karşı koyan omuzlu
Yerken güzel yer doymadan kalkar
Oturarak ve hayvanlardan bile
Gizlenerek işerdi”
“Uzun boylu değildi
Ama kendinden uzunu yoktu – yalnızdı”
***
Hatırladınız mı bu vasıfları?
Bazılarını Hilye-i Şerif’lerden okumuşsunuzdur.
Peygamberimiz’e kadar gider bu şiirin silsilesi.
“Beyaz haberlerim var toplanın kardeşlerim.”
Sonra bir ‘Devrim’ çağrısı... Yazıldığı zamanın ‘ses’ine uygun olarak. Hep var ama, bir dönem bu ‘devrimcilik’ daha bariz hale geliyor.
“Susuyor sessizce
Aşkla ilerliyorum
Milletim bileniyorum
Devirmeye”
“Ellerim yumruk dizlerimin arasında (tam üç yüz yıl)
Etim etimin sızısını alsın diye”
“Kalk çünkü sabah yıldızı
Bir mızrak boyu yükseldi
+ iri ve zeki
uçları nemli bir göz gibi +”
Bizim adamların şiirinde ‘yar’ vardır, ‘sevgili’ vardır, ama kadın ya hiç yok, ya da çok az vardır.
Bizim adamlar?
İşte yakalandık.
Biraz zorlanarak, ‘İslamcı’ diyebilirim. Böylece başka bir ‘sorun’un kapağını açmış olurum.
‘İslamcı’ tabirini bir adlandırma kolaylığı olarak kullandığımı söylesem kelime fukaralığının itirafı gibi bir olur. Halbuki kelime çok.
Herkesin daha kolay anlayacağı bir kelimedir diye ‘İslamcı’ veya ‘İslamcılık.’
Yoksa, ‘Müslüman’ adlandırması bi’l ittifak daha güzel.
O zaman da başka bir sorun çıkıyor. Öteki şairler Müslüman değil mi?
Müslümandırlar herhalde. En azından inkar etmeyenleri öyle kabul etmemiz lazım.
Bu kadar laftan sonra anlaşılmıştır artık. Müslümanlığı, bir inanç olmanın yanı sıra, hayatı belirleyen bir dünya görüşü olarak benimseyen şairler, yazarlardır ‘bizim adamlar.’
Uzatmayayım. İşte o ‘bizim adamlar’ın hepsinden farklıdır bu tarafıyla Cahit Zarifoğlu.
Kadını ve erkeği, kadın ve erkek olarak görürsünüz onun şiirinde. Yani, erkek ve dişi olarak.
(Şair Arif Ay ‘kösnü’ diyordu bir yazısında. O işte.)
Cemal Süreya bir yerde Zarifoğlu şiirinin bu özelliğini kendi şiirine benzetmiş.
Sonradan anlaşılmıştır her halde, Cahit Zarifoğlu şiirinin ikinci bir ‘meşrep’ten içmeye ihtiyacı olmadığı.
Ben böyle bir şey başkasında görmedim. Şiir kaynıyor Cahit Zarifoğlu. Zemzem gibi, lezzeti bin tane şiirin arasından seçilebilen has bir şiir.
Biz hepsine nüfuz edemeyebiliriz. Ama eminim, kelimelerin biri bir köşeden, öteki başka köşeden göründüğü zamanlarda bile, kelimeler ‘ve’l fecri’ okuduğunda bile, hile hurda yoktur Cahit Zarifoğlu’nun şiirinde.
Gördüğü gibi yazmıştır. Geldiği gibi yazmıştır.
Ve kimsenin görmediği gibi görmüştür.
***
Şimdi bir mısra ilişti gözüme. Ne kadar hakiki bir yalnızlık!
“..ah şu yalnızlık
kemik gibi
ne yanına dönsen batar”
‘Busat’ı da unutmayalım.
“Artist milletizdir
Bizde defaten ölünür”
Kitap elimin altında. (Canit Zarifoğlu, Şiirler, Beyan Yayınları.) Cahit Abi’nin şiiriyle ve Cahit Abi’yle özlem gidermeye devam ediyorum.
Bitmedi.