İmam-Hatipleri ne yapmalı?
Düzköy’de, komşularımızdan Küpücuğun Muhammed oğlu Salih’e soruyor. “Okuyacak mısın? Rençber mi olacaksın?”
“Okuyacağım” diyor Salih.
“Kim gibi okumak istiyorsun?”
Köyde doğru dürüst okumuş bir babam var. Salih, babamı söylüyor.
“Yüzbaşının İsmail gibi okumak istiyorum.”
Muhammed Amca, Salih’i evvela bizim Ağasar deresinde ‘Topal Hafız’ namıyla şöhret bulan Ömer Demir Hoca’nın Duraluşağı’ndaki kursuna teslim ediyor.
Salih, 6 yaşında hafızlığını ikmal ediyor.
İlkokul’u bitirdikten sonra da İstanbul’a babamın yanına geliyor.
Babam, Salih’i İstanbul İmam-Hatip Okulu’na kaydettiriyor.
Salih Hoca benden 4-5 yaş büyük. Fakat arkadaşlığımız oldu. Ben onun bize geldiği ilk günleri hatırlıyorum.
Bir gün babam Lüleburgaz’da Müftü iken Salih Abi bize geldi.
Mevsim kış. Salih’in paltosu yok.
Yanlarında ben de varım. Gidip bir yerden Salih Abi’ye palto alacağız.
Bir yere gittik, Salih’in sırtına bir palto uydurduk.
Tabii ki palto pahalı. Babam, esnaftan rica ediyor. Biraz tenzilat istiyor.
Adam tenzilat yaptı.
Bu arada şöyle bir cümle sarf etti.
“Bu memleketi kurtaracak İmam-Hatip neslidir.”
50 küsur sene önce sarf edilen bu cümle hala kulaklarımdadır.
Bu memleketin insanlarının İmam-Hatiplere böyle bir itimadı vardır.
Gerçi, adamın yaptığı tenzilat ettiği laf kadar kavi değildi. Ama olsun. Adam lafı etti ve laf benim çocuk aklıma yerleşti.
İnsanların şöyle konuştuğuna da çok rastladım.
“Oğlan ilkokulu bitirdi. Ortaokula mı versek, İmam-Hatip’e mi?”
“İmam-Hatip’e ver. Hiç olmazsa arkandan bir Fatiha okur.”
Bunlar eski laflar.
Şimdi de şöyle laflar işitiyoruz:
Bütün okullar İmam-Hatip oldu.
Filan okulu kapattılar, İmam-Hatip yaptılar.
İmam-Hatip’ler çoğaldı ama, kalite düştü.
İmam-Hatipler çoğaldı ama, eski ruh kalmadı.
Ben, eğer varsa İmam-Hatip diye bir camia, o camianın tam ortasındayım.
Babam, İstanbul İmam-Hatip mezunu.
Ben Balıkesir İmam-Hatip mezunuyum.
Benim çocuklarım arasında yolu İmam-Hatip’ten geçmemiş bir Şebnem kızım vardır.
O da, rahmetli İlhan Akıncı’nın kurduğu Bakırköy’deki Kız Lisesi’nde okudu.
28 Şubat’ın zor günleriydi. İlhan Abi’nin de teşvikiyle bir bakıma oraya sığınmış olduk.
İmam-Hatip diye bir mesele tartışılıyorsa, benim bu tartışmaya iştirak edecek kadar hukukum var.
O halde, birkaç kelam edeyim.
Neydi İmam-Hatip Okulları’ndaki eski ruh?
Kuvvetli bir nesil vardı. Kur’an-ı Kerim’i hıfz etmiş. Arapça bilen. Akaid, Kelam, Siyer okumuş. Belki Aşere Takrib okumuş. (Bu ilimler, Kur’an-ı Kerim’in Kıraat imamlarından rivayet olunan farklı okunuş şekilleriyle ilgilidir.) Hatta İsagoci okumuş. (İsagoci: eskiden medreselerde okutulan mantık kitabı.)
Bunlar, okuyup kayboluyordu.
Önlerinde resmi veya yarı resmi bir mesleki alan olmaksızın.
Belki, köylü hoca olarak seni tutarsa, üç beş kuruş harçlığın olur.
Cer yaparsın. Yani, mukabele okursun, birisinin evinde Mevlid okursun, hatim indirirsin. Onun bunun eline bakarak becerebilirsen hayatını idame ettirirsin.
Aslında, onur kırıcı bir geçimdir. Eğer bir yolunu bulup halkın her durumda sana saygı duyacağı bir şöhrete ulaşamazsan, sürünürsün.
Senin için en ileri ufuk, imamlık, müezzinlik veya vaizlik imtihanını kazanıp bir yerlerde hizmete başlamaktır.
Fakat, 40’larda, 50’lerde, nerede o kadar kadro?
Çoğu bir esnafın yanında çırak. Kimisi rençber. Kimisi müstahdem, kimisi berber...
Böyle bir dünya işte.
Dağlarda tepelerde, köylerde kasabalarda, okumuşlar, çok şey öğrenmişler. Fakat, hiçbirinin gözleri açılmamış.
Sıfır hayat tecrübesiyle cemiyetin içine katılıyorlar ve hiç kimsenin onları anlaması mümkün değil.
İşte böyle bir zamanda, Demokrat Parti döneminde, resmi olarak din hizmetini ifa edecek personeli yetiştirmek için İmam-Hatip okulları kurulmaya başlanıyor.
Evet, daha evvel de vardı İmam-Hatip okulu. Fakat çok sınırlıydı. Hiçbir ihtiyaca cevap vermesi mümkün değildi.
Demokrat Parti iktidarında yaygınlaşmaya başlıyor.
Burada bir İmam-Hatip Okulları tarihi yazmaya uğraşmıyorum. Ama, merhum Tevfik İleri’nin adını anmasam... Adını anmasam ve ruhu için Allah’tan rahmet dilemesem vefasızlık etmiş olurum.
Sütunum doldu. Bu kadarını girizgah sayalım. Allah izin verirse ‘İmam-Hatip Meselesi’ne müteakip yazıda devam edeyim.