Hepimizin oğulları gibi...
Güzel bir oğul. Benim oğullarım gibi. Hepimizin oğulları gibi.
Siması tertemiz.
Yakışıklı.
‘İyi ki varsın’ kadar, yakışıklı olduğunun söylenmesi de hoşuna giderdi diye düşündüm Eren’in. Bu yüzden bilhassa kullandım.
Laf olsun diye değil. Gerçekten yakışıklı.
İnsanın yalın hali. Hiçbir tarafı kirlenmemiş.
‘Hayat’ dediğimiz mücadelenin eşiğinde.
Bu yaşlarda oğullar hayata karşı savunmasızdır.
Acemidir.
Biraz babasıyla, ağabeyleriyle yürümesi lazım ki, ileride önüne çıkacak meşakkatlere karşı güç kazansın.
Fakat, babacığı geçen sene vefat etmiş.
Nereye yaslansın çocuk?
Bütün babasız oğullar, büyümüş de küçülmüş gibidir.
Bunu, ölmüş bir çocuğun fotoğrafına bakarak söylemek kolay görünür.
Bir baba isen, kolay değildir.
Ölen oğulu kendi oğlun gibi görüyorsan, kolay değildir.
***
Keşif için gelen askerlerle beraber Cuma namazına gitmiş Eren Bülbül. Sonra da keşfe gelmişler.
Muhtar, “Amcası Eren’i evi göstermeye gönderdi” diyor.
Üç asker bir de Eren.
Anneciği Ayşe Hanım sitemkâr.
Teröristler dolaşmış oralarda. Hırsızlık da yapmışlar.
Ayşe Hanım, oğluna “Fındığı topladıktan sonra etrafa bak” diye tembihleyince Eren, “Anne ben bir daha gelemem buraya, korkarım” demiş.
(Bence ‘gelemem’ demiştir ama, ‘korkarım’ diyememiştir. ‘Korkarım’ annenin sezdiğidir.)
Anne soruyor. “Korkuyordu da nasıl gitti?”
Asker olmak istiyordu Eren. Şehid olmak istiyordu.
Askerlerle konuşuyor. Muhatap oluyor. Bir devlet görevi gibi görmüş olabilir, askerlerle keşfe gitmeyi.
“İhmal” diyor 13 çocuk annesi Ayşe Hanım.
Trabzon’da herkes, “Üç askerle terörist peşine gidilir mi?” diye soruyor.
Bu sorular haklı sorulardır.
Sadece Eren Bülbül için sorulmaz bu soru. Aynı çatışmada şehid olan Uzman Çavuş Ferhat Bülbül için de sorulur.
Muhtar Nurettin Reis, olaydan bir süre önce ‘rütbeli bir komutan’ın kendisinden bölgeyi iyi bilen iki kişi istediğini söylüyor.
Muhtar köylüye teklif etmiş ama kimse asgari ücretle böyle tehlikeli bir işi kabul etmemiş.
‘Rütbeli komutan’ “Bu bölgede teröristler var, tehlike var. Bunları temizlemezsek kışı burada geçirecekler” de demiş.
Demek ki güvenlik, işin ciddiyetinin farkında. İşin ciddiyetine uygun davranıldı mı?
İçişleri soruşturacak.
Soruştursun.
Bu çocuklar, asker, sivil, polis, hepsi bizim kıymetlilerimiz.
Onların hayatı hakkında çok hassas olmamız gerekiyor.
***
Bizim Kadırga Yaylası çatışmanın olduğu Karaağaçlı Yaylası’na kuş uçuşu 20-30 kilometre mesafededir.
Güneyde Gümüşhane var. Doğuya doğru Yomra’nın Arsin’in yaylaları...
Herhangi bir yabancı ülkenin hududuna yakın değil.
Yani ne Kandil, ne Kobani.
Her taraf Türkiye.
Hem de Karadeniz.
Hem de Maçka.
Birkaç yüz kilometre mesafede teröristlere lojistik sağlayacak, yataklık edecek kimse yok.
Zaten olmadığı için, çevresini ıssız buldukları yayla evine girip hırsızlık yapmışlar.
Geçen mayıs ayında da aynı bölgede bir çatışma oldu ve bir askerimiz şehid edildi.
Halbuki buralar güvenli yerler olmalı.
Maçka’da güvenliği sağlamak, Suriye veya Irak sınırındaki yerlerden daha kolay değil midir?
Benim aklım öyle eriyor.
Yanlışım varsa Mete Yarar düzeltsin.
Muhtar Nurettin Reis’in anlattığı ‘rütbeli komutan’ da tehlikenin farkında olduğuna göre...
Buralarda terörün larvalarının bile bırakılmaması, köklerinin kazınması lazım.