Helal sertifikalı haram lokma
Bir kadın. Misafirliğe gitmiş. Misafirlikte, evden bir şeyler ikram edecekler.
Mesela kıymalı bir şey.
Soruyor sofrada.
“Etin Besmeleyle kesilip kesilmediğini biliyor musunuz?”
Biliyor muyuz?
Müslüman memlekettir diye, Besmeleli kesildiğini farzediyoruz.
Fakat konuğumuz, bizden daha hassas.
“Ekmek yemiyoruz, bira mayası kullanılıyor.”
Yağ?
“Margarinleri dik tutmak için domuzdan yapılmış jelatin katıyorlar.”
Bu hikayenin mazisi 30 yılı geçkindir. Elbette, yegane değildir, binlercesi vardır. Ben işittiklerimden sadece birini naklettim.
Helal hassasiyetinin bir çeşidi bu.
Şimdi hallettiler. Helal sertifikası diye bir şey çıktı.
Üründe kan varsa, alkol kullanılmışsa, domuzun eti, yağı, kılı vesairesi katılmışsa, helal sertifikası alamıyor. Bu büyük kolaylık, ihtiyaç duyanlar için. Bilhassa Avrupa’da, Amerika’da, hele Uzak Doğu’da, sertifikalı mekanlar çok işe yarıyor.
Türkiye’de bazı gıdacılar... Bilhassa bazı pizzacılar, domuz eti kullandıklarını, ancak sorarsan söylüyorlar. Sormasan, yiyorsun domuzu.
Yani Türkiye’de de işe yarar.
Yarar da, bir şeyin helal olması için, bu hassasiyet yeter mi?
Helal sertifikası verenler, işyerinin faizle iştigal edip etmediğine bakıyor mu?
Börek imalathanesinin, kebapçının faizle iştigal etmesi, helal sertifikası almasına engel midir?
Hüküm vermek için sormadım bunu, meraktan sordum.
Değildir herhalde. Eğer engel olsaydı sertifika ajansları topu dikerdi.
***
Madalyonun bir yüzü daha var. Soralım:
Bir ekmek, sertifikalı olduğu halde ‘haram’ olabilir mi?
Eskişehir’e, Kilis’ten iki adam gelmişti. Bir akşam, Atasoy Müftüoğlu Ağabey’in de bulunduğu bir mekanda... Atasoy Abilerin evi miydi, başka bir ev mi?
Adlarını bilmiyorum. O gün tanışmışızdır ama, unuttum. Herhalde 80’lerin başları.
Biri sessizdi, pek konuşmuyor. Kendi halinde.
Öteki ona göre yapılı, beyazın galip olduğu gür sakalları var. Güzel konuşuyor. Müezzin miymiş eskiden? Sabahları, ezanla veya kasideyle herkesin penceresini çalarmış (adeta).
Düşünüyorum da, benden hadis ravisi olmazmış! Evi bilmiyorum, adını bilmiyorum, yerini bilmiyorum!
Cerh ve tadilde çökermişim.
Şemseddin-i Sivasi’nin Mevlid’inden de bahsetti. Şimdi, hafızamı eşeledikçe çıkıyor.
Şu söylediği hepsinden önemliydi, o yapılı, akça sakallı adamın.
“Helal lokma, ab-ı hayat gibidir.”
Bunu tam tamına böyle söyledi. Devamı, aşağı yukarı şöyleydi:
“Zerre miktarı helal, şifadır, hastayı ayağa kaldırır.”
Kilisli adamın dediği ‘helal lokma’nın ‘helal sertifikası’na ihtiyacı var mıdır?
Bir şeyin ‘şeklen’ helal olmasıyla, ‘ruhen’ helal olması, ayrı ayrı şeyler.
Demek ki, üzerinde ‘helal’ sertifikası olsa bile, bazı şeyler helal olmayabiliyor.
Neler onlar acaba?
Helal yoldan kazanılmayanlar.
Elinin emeğiyle elde edilmeyenler.
Çalınıp çırpılarak kesbedilenler.
Başkasına ait olduğu halde, haksız yöntemlerle temlik edilenler.
İşte, fıkhi sayılmayacak bir üslupla haram helal mevzuuna girmiş olduk.
Niye böyle yaptım?
Bir: Ramazan-ı Şerif’te hem de hafta tatili, münasip düşer diye düşündüm.
İki: Geçen TRT’yle ilgili yazımda, Ahiret, helal kelimelerini kullandım diye canı sıkılanlar oldu.
Böyle şeylerden bahsetmeyi, davadan sapma alameti olarak mı görüyorlar? Anlayamadım?
Demek ki ihtiyaç var dedim. Ondan yazdım.