Güney Afrika hatırası
Zaman gazetesinin ilk döneminde Dış Haberler’de çalışıyordum. Birkaç temel konumuz vardı. Biri İran-Irak savaşı, biri Filistin, biri Apartheid.
Ne demek Apartheid?
Güney Afrika’da beyaz azınlık idaresi vardı. Nüfusun yüzde 80’ine yakınını oluşturan siyahların yönetimde hiç söz hakkı yoktu. Yani, bir ‘Irk ayrımı’ rejimiydi Apartheid.
Siyahların siyasi lideri Nelson Mandela hapisteydi.
Bunları yazıp duruyorduk.
Bir başka Güney Afrika: Ümit Burnu Seyahatnamesi.
Hollanda sömürgesiyken dinleri unutturulan Cava kökenli Müslümanlar, İngiliz hakimiyeti sırasında İngiliz valiye müracaat ediyorlar. Vali, Kraliçe’ye, Kraliçe Osmanlı sefirine yazıyor. Derken, Ebubekir Efendi Sultan Abdül’aziz döneminde, Müslümanlara dinlerini öğretmek üzere Ümit Burnu’na gönderiliyor.
***
Sonra, ‘İmam’ın Öldürülüşü.’ (Barney Desai-Cardiff Marney)
Bu kitap, İnsan Yayınları’ndan çıkmıştı. Çıktığı günlerde okumuştum. İmam Abdullah Harun’un Apartheid hapishanelerinde işkenceyle şehid edilişinin hikayesi.
Bir de şu: Başkan Mandela 1992’de Kenan Evren’in verdiği Atatürk Ödülü’nü reddetmişti.
Bendeki Güney Afrika kavramını oluşturan hatıralar bunlar.
Yıllar, yıllar sonra gelmek nasip oldu.
Niye geldim?
Afro-Middle East Center (AMEC) ile Şark Forum’un organize ettiği “Türkiye ve Güney Afrika: Küresel sorumluluğa sahip bölgesel güçler” başlıklı programını izlemek için.
Ümit Burnu’nda ya da uluslararası ismiyle Cape Town’da değil, Pretorya’dayız. Burası idari başkent.
Çok ilginç. Güney Afrika’nın üç başkenti var. Yasama başkenti Cape Town, yargı başkenti Bloemfontein.
Değişik bir ‘kuvvetler ayrılığı’ anlayışı.
Bizim siyasetçiler biraz incelese eğlenceli şeyler çıkabilir!
Sonuçta, benim okuduğum, yazıp çizdiğim Güney Afrika’dan uzaktayız.
Bir oteldeyiz ve buralarda keyfine göre çıkıp gezmenin güvenlik açısından sakıncalı olduğunu söylüyorlar.
İyi, sakıncalıysa çıkmayız. Panelleri izleriz, odamıza çıkar yazımızı yazarız. Yarın da Allah izin verirse İstanbul’a döneriz.
***
FETÖ’cüler provoke ederler mi bu programı?
“Bilmem” diyor bir yönetici arkadaş, “Bir iki değişik tip dolaşıyordu ama...”
Şu yazıyı yazdığım dakikaya kadar sorun çıkmadı.
Afrika’nın bir çok ülkesinde olduğu gibi burada da okulları, ticari faaliyetleri varmış. E’uzü Billahi mine’ş Şeytani’r Racim.
El-Şark’ın direktörü Galip Dalay’ın sunumunu izleyemedim. Salona girdiğimde Güney Afrika’nın Libya Büyükelçisi Muhammed Dengor Güney Afrika’nın uluslaşmasından ve Afrika-içi ilişkilerden söz ediyordu. Ardından Dışişleri komisyonu Başkanı Taha Özhan kürsüye çıktı.
Özhan, dünya siyasetinde son yıllarda meydana gelen değişiklikleri, Suriye krizini, İngiltere’nin AB’den çıkmasını ve Trump’ın başkan seçilmesini merkeze alarak tartıştı. Özetle, ‘Kuzey’in ürettiği krizlerin bedeli ‘Güney’e ödetiliyordu. Kriz üreten bu zeminden ancak gerçekçi bir siyasete dönerek sıyrılabilirdik.
Kamu Diplomasisi Koordinatörü Ali Osman Öztürk’ün sunduğu panelde ise ağırlıklı olarak partiler, liderler tartışıldı.
Rodez Üniversitesi’nden Stevan Friedman Güney Afrika’daki Hakim (Dominant) Parti tecrübesini anlattı. Burada iktidar partisi Afrika Ulusal Kongresi (ANC).
Prof. Halil Berktay da Türkiye’deki siyasi zemini analiz ederken yakın tarihteki örneklere göndermeler yaptı.
Dünyadaki siyasi şartların güçlü liderliği gerekli kılabileceğini, kendisinin, başkanlık sisteminden veya güçlü liderlikten ziyade, bu kavramlar etrafında oluşturulan kültten endişeli olduğunu söyledi.
Ertan Aydın ise FETÖ terörü ve 15 Temmuz darbe girişimini ele aldı. Darbecilerin devlete ait silahlarla insanları öldürdüğünü, Meclis’i bombaladığını anlattı ancak halkın demokrasiye sahip çıkarak ve darbeyi önlediğini anlattı. Batı medyasının darbeyi eleştirmek yerine darbeye karşı alınan tedbirleri eleştirdiğini söyledi.
(Bu arada, davetlilere ve konuşmacılara, Cumhurbaşkanlığı’nın hazırladığı, 15 Temmuz darbe girişimini ve FETÖ örgütünü anlatan iyi hazırlanmış üç kitabın dağıtıldığını not edeyim.)
Şimdi, gidip programın devamını izlemem gerekiyor.