Geciken iddianameler
Yargı sistemimizin, hudutlarımızın dışında uzantıları var.
Bunların bir kısmı ‘resmi’ uzantılar.
Malum, bazı uluslararası yargı kurumlarıyla resmen irtibatlıyız.
Türkiye’de yargı süreci tamamlandığı zaman Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine müracaat edilebiliyor.
Uluslararası anlaşmalar Anayasa gereği iç hukukun üstünde sayılıyor.
Bir de gayrı resmi uzantılar var.
Gazete sütunlarında, ekranlarda ‘dış güçler,’ ‘dış mihraklar’ diye tabir edilen uzantılar.
Bunlar, uluslararası toplantılarda, içerideki yargı meselelerini Türkiye’nin önüne koyabiliyor.
Yargıç değiller, savcı değiller, avukat da değiller.
Ya siyasetçiler, ya diplomatlar.
‘İçerideki’ yargı meselesini bir dış politika meselesine dönüştürüyorlar.
İşgal ettikleri alan sınırlı.
Daha çok politik davalarla ilgileniyorlar.
O da, her politik davayla değil. Bazılarıyla.
Eğer yargılamaya konu olan şahısların uluslararası alanda tanınırlığı, bilinirliği varsa, dışarıda irtibatları varsa, davalarının müzakere masalarına konulma ihtimali artıyor.
Bunları yadırgamanın lüzumu yok.
Hayatın gerçekleri bunlar. Yapabilen yapıyor.
Gücün ölçüsünde sen de yaparsın.
Gücün ölçüsünde netice de alırsın.
Örneklerini gördük. En son Rahip Brunson davasında. Daha önce Deniz Yücel davasında.
Aramız ne kadar bozulmuştu Trump’la, Merkel’le.
Sonra düzeldi. Şimdi fena değiliz.
***
Bu sıralar Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala çok konuşuluyor.
En son, AİHM Demirtaş’ın hakkında bir karar açıkladı.
Bu karara göre, Demirtaş’ın tahliye edilmesi gerekiyordu.
AİHM, Demirtaş’ın suçluluğu veya suçsuzluğuyla ilgili değildi en azından şu aşamada.
Anladığım kadarıyla kendisine yönelik resmi bir suçlama olmaksızın uzun süre tutuklu kalmasıydı mesele.
Demirtaş, 4 Kasım 2016’da tutuklanmış. Demek ki 2 seneyi geçmiş.
Osman Kavala da 18 Ekim 2017’de gözaltına alınmış. Yani 1 yıldan fazla süredir tutuklu.
Süreç biraz daha uzarsa, AİHM Kavala hakkında da benzer bir karar verebilir.
Bu karar da, büyük ihtimalle, Kavala’nın suçluluğuyla veya suçsuzluğuyla ilgili olmaz.
Dışarıdan birilerinin bu yargı meseleleriyle ilgili yorumlar yapmasından, kararlar almasından hoşlanmayabilirsiniz.
Genellikle şöyle olur.
Dışarıdan birilerinin aldığı karar, yaptığı yorum bizim pozisyonumuzu destekliyorsa, hoşlanırız.
İşte, adalet dediğin böyle olur, bak biz nasıl haklıymışız demeye başlarız.
Karar bizim açımızdan menfi ise bu sefer ‘dış güçler’ söylemine müracaat ederiz.
Gazetelerde, ekran sohbetlerinde -artık tartışma demiyoruz- bu insanların suçluluklarına dair dünya kadar laf sarf ediliyor.
Nadir de olsa masumiyetlerine dair görüş serdedenler de oluyor.
***
İşin suçluluk-suçsuzluk tarafını ayrı tutuyorum.
Sadece prosedüre bakıyorum.
‘Toplanan deliller suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa Cumhuriyet Savcısı bir iddianame düzenler.’
CMUK’ta böyle yazıyor.
Hazırla iddianameyi, AİHM aleyhte karar vermesin.
Bir senede, iki senede bir iddianame hazırlanamaz mı?
Vatandaş aklıyla bakınca hazırlanabilirmiş gibi görünüyor.
Neden hazırlanamıyor?
Deliller mi toplanamıyor?
Yoksa başka bir hikmeti mi var hazırlanamamasının?
İddianamenin gecikmesinde memleketin bir menfaati mi var?
İşin bu tarafını sorana rastlamadım.
Bir izah getirmeye teşebbüs eden de yok.
Belki her şey ortadadır da ben anlamıyorumdur.