Fetö’nün ihaleleri!
Ne acayip şey, cemreler? Çocukluğumuzda işitirdik. ‘Cemre havaya düşmüş.’
‘Cemre suya düşmüş.’
Esrarengiz!
Nasıl bir şey acaba?
Ne düşüyor toprağa?
Ben hala bilmiyorum.
Gerçekten bir şey düşüyor mu, onu da bilmiyorum. Fakat, havalar güzelleşiyor, bahar geliyor. Onu biliyorum.
(Cemrenin lügatte ‘köz’ anlamına geldiğinden haberim var. Fakat o cemre ile bu cemrenin alakası var mı, ondan haberim yok.)
Ben baharı beklerken erguvanları da beklerim.
Şimdi tam zamanı. Çıkın İstanbul’a, Boğaz’a doğru. İstanbul’un baş döndürücü güzelliğini temaşa edin.
Biz normal insanlarız. Bizim baharımız böyle gelir.
Bir de şeytanın pis torbasından ara sıra çıkarıp kokuttuğu bir ‘bahar’ var.
Biraz lügat de biliyorlar ya... ‘Nev’ diye ilave yapıyorlar. ‘Nevbahar.’
Bu bir piyasa çalışması.
Hem ‘şirket’in içine, hem de ‘pazar’ olarak gördükleri piyasaya iş görür durumda oldukları hissini vermeye çalışıyorlar.
Şirket?
Örgüt. Bir ara PKK için de kullanmıştım.
Peki iş?
Türkiye’yi hedef alan her türlü iş.
Aha! Yakalandım. (Kendime yakalandım.)
Komplocuların cümlelerine benzeyen bir cümle kurdum.
Bu cümlenin ayağını yere bastırmam lazım.
Fetö’nün Türkiye’de bir ‘iş yapma kapasitesi’ vardı.
Yargı elindeydi. Polis elindeydi. MİT’e bulaşmayı başaramadı ama emniyet istihbaratı elindeydi.
TSK’yı kendisi için dikensiz gül bahçesine çevirdiğini düşünüyordu.
Kökünü de Pensilvanya arazisine dikmişti.
Örgüt, bu kapasiteyi kendisine tasarladığı bir gelecek için kullanmakla kalmıyordu. Başkalarına da satıyordu.
7 Şubat, 17-25 Aralık, 15 Temmuz, bu alışverişlerin kafamıza ‘dank’ eden neticeleriydi.
Mesela örgüt, Türkiye’nin Suriye’ye ‘girmemesi’ni satmış olabilir.
Çünkü Türkiye, siyasi irade girmek istediği halde uzun zaman Suriye’ye giremedi.
Neden?
Fetö’nün TSK’daki rütbelileri ‘giremeyiz, girmemize imkan yok’ diye direndiği için.
(İsterseniz, buradan, Fetö’nün ABD’nin PYD projesinde rolü olduğu sonucunu çıkarabilirsiniz.)
Örgüt, elbette 15 Temmuz’u da sattı. Fakat siparişi yerine teslim edemedi.
Mal elinde patladı!
Ama, biliyorsunuz, 15 Temmuz’dan sonra da ara sıra ‘nev, nev, nev’ diye gevelediler.
‘İş yapma kapasitelerinin hala mevcut olduğunu düşünüyorlardı.
Geçen hafta örgütün emniyet imamlarından biri itirafçı oldu.
‘İmam’ın delaletiyle yapılan aramalarda bir çip ele geçirildi.
Çipin şifresi çözüldü ve ‘mahrem imam’ların listesi ele geçti.
Milli İstihbarat’ın (ByLock’un çözülmesinden sonra) başardığı en önemli işlerinden biriydi bu.
Düşünsenize, Cumhurbaşkanlığı’nda, Meclis’te, Başbakanlık’ta hala Fetöcü polisler varmış!
Nasıl bir ‘dinamit’in üstünde oturuyormuşuz!
Bunlar temizlendi.
‘Mahrem İmamlar’ operasyonu, Fetö’nün 15 Temmuz’dan sonra yediği en büyük darbe.
Örgütün ‘iş yapma’ veya ‘ihale alma’ kapasitesi düştü.
Bitti mi iş?
Bitmedi.
TSK’nın ‘mahrem imamlar’ının da çözülmesi lazım.
Bu çözülmeler neye yarar?
İhale lügatiyle konuşursak, ‘şirket’in ‘hakediş’leri gitgide azalır. Şirketin ‘şartname’yi karşılama kapasitesi düşer. ‘Yeterlilik’ alamaz hale gelir. İşler tükenmese de, küçülür.
Bunun içeride ve dışarıda semerelerini görürüz.
Örgüt çözüldükçe içerideki ve dışarıdaki ‘güvenlik’ sorunlarımız daha çözülebilir, daha baş edilebilir hale gelir.
Elbette, bugün-yarın ortaya çıkacak bir tesirden söz etmiyoruz.
Cemrelerin sırayla düşmesi gibi, biraz zaman alır.