Devletin şimdiki çözüm süreci
‘Hadi gene masaya oturalım.’
Kulağa hoş görünüyor. Anlaşılır bir şeymiş gibi. Çok mantıklıymış, aklın yolu birmiş gibi.
İki kişi olsak, bir ticari meselede veya bir ilmi, siyasi meselede ihtilafa düşsek, kalksak masadan, biraz zaman geçip aklımız başımıza geldikten sonra ‘kalkmasaydık iyiydi, belki uzlaşmanın yolu bulunurdu’ diye bir ilham gelse bize, kolaydı.
Eğer masada şiddetli, birbirimizi kıracak bir söz, bir darp, küfür müfür olmadıysa, otururduk yeniden. Kaldığımız yerden devam ederdik.
Öyle bir masada değiliz. Değildik.
Terör var. Teröristler insan öldürüyor. Öldürdüler, geçen yazdan beri asker, polis, sivil, bin kişiyi buldu.
Şehirlerde bombalar patlattılar, devletin burnunun dibinde katliamlar yaptılar.
Şehirleri işgal etmeye kalktılar. Hendekler kazdılar. Silah, cephane yığdılar.
Memleketin toprağını ilhak eder gibi, özyönetim ilan ettiler.
Bütün bu melanetlerinin hazırlıklarını, ‘çözüm süreci’ devam ederken, millet, inşallah şu beladan kurtuluruz diye ümid ederken, ‘çatışmasızlık’ halindeyken, silahlı unsurların sınır ötesine çekilmesi taahhüt edilirken yaptılar.
Açıkça, iyi niyeti suiistimal ettiler.
Kürtlerin ve Türklerin umudunu katlederek. Kürtleri ve Türkleri gafil avlayarak. Herkesi aldatarak.
Çözüm süreci diye, bir taraftan masada konuşurken, öte tarafta, şehir zapt etmeye uğraşmışsın.
Lisanınla ‘barış’ derken, ‘çözüm’ derken, fiilinle, kötü niyetin daniskasını irtikap etmişsin.
Ve şimdi, elindeki kanla, ağzındaki kanla, ‘masa’ diyorsun.
Bunca cinayetten, bunca cürümden, bunca ihanetten sonra, hangi vicdanın sana itimat etmesini umabilirsin?
Hele, sınır ötesindeki keşmekeşten bilistifade yaptığın hesaplar, kapıldığın hevesler bu kadar ayyuka çıktıktan sonra.
Çözüm süreci iyiydi.
Barışın temiz havasını almıştı insanlar. Şehirler, yaylalar şenlenmişti.
Bir dostluk tazeleniyordu, ‘Türk-Kürt dostluğu, bölgedeki bütün kötü oyunları bozacak’tı.
(İnkar edilemez, Kürtlerin şu anda devlete yakın durmasında, çözüm sürecindeki temiz düşüncelerin çok payı var. Tamamlanmamışı bile, bir oyunu bozdu.)
Keşke sabote edilmeseydi. Keşke maksadına ulaşsaydı da, biz şu anda bu kadar acıyla, bu kadar şiddetle kavrulmasaydık.
Çok ümitlendik, olmadı.
Bunca tecrübeden sonra, nasıl bir noktaya geldi devlet?
Benim anladığım şu:
Evvela, terörün, toprak ve nüfus üzerindeki bütün hayallerini unutması gerekiyor.
Hani, çözüm sürecinde örgütün bazı aktiviteleri görmezden gelinmişti.
Devlet, kulağının üstüne yatmıştı, şu süreç salimen tamamlansın diye.
Terör, çözüm sürecini suistimal ederken... Şehirlerde terör tahkimatı yaparken... ‘Nasıl olsa devlet, iş buraya kadar geldikten sonra geri dönüp çatışmayı göze alamaz’ diye düşünmüş olabilir.
Şimdi şundan emin olmalı terör:
Egemenliğin, egemenlik iddiasının şakası olmaz.
Devlet, çözüm süreci mözüm süreci dinlemez, her noktadan geri döner. Toprağına ve insanına sahip çıkmak için -elbette meşruiyet dairesinde- ne yapmak gerekiyorsa onu yapar.
Ne zamana kadar sürer operasyonlar?
Dostun ve düşmanın bu hayati konulardaki tereddütleri, şüpheleri, şüphe kırıntıları tamamen ortadan kalkıncaya kadar.
Cumhurbaşkanı’nın ve Başbakan’ın birer gün arayla gelen açıklamalarından anladığım budur.
Peki bir gün, bir masa kurma ihtimali var mıdır?
Devlet, bu mevzuyu açmak bile istemiyor.
Devlet demek istiyor ki:
‘Bir önceki çözüm sürecini siz bozdunuz.
Eski çözüm süreci bitti.
Benim şu anda uyguladığım çözüm süreci budur.’