Değişti de, iyi mi oldu?
Önce seviyeyi tespit edelim. Nevin Meriç, niçin evlenmediğini soruyor Ayşe Hümeyra Ökten’e. O da, babasından işittiği mısraları okuyor.
Tarz-ı selefe takaddüm ettim
Bir başka lisan tekellüm ettim
Gencinede resm-i nev gözettim
Ben açtım o genci ben tükettim
Hümeyra Hanım, ilk mısradaki ‘takaddüm’ kelimesini durumuna uygun düşen ‘tehalüf’ kelimesiyle değiştiriyor.
Tekaddüm, öne geçmek, tehalüf ise aksine davranmak. Genc: hazine.
Bu mısralar, Şey Galib’in Hüsn ü Aşk’ından. Şairin kendi şiirini sunduğu, şiiriyle meydan okuduğu bölümden.
Eskilerin tarzının önüne geçtiğini, yeni bir tarz gözettiğini, bu hazineyi kendisinin bulduğunu ve kendisinin tükettiğini söylüyor.
Hümeyra Hanım da, ‘eskilerin usulüne uymadım. Evlenmedim. Bunu ben tercih ettim ve benimle bu tarz bitti’ demeye getiriyor.
Demek ki evlerinde şiir okunuyor. Üstelik seçkin bir şiir. Ve bu şiir hane halkı tarafından anlaşılıyor.
***
Haftada bir arkadaşlarını toplarmış Celal Hoca. “Mahir İz o toplantılarda şiir okurdu, biz de kapının arkasından dinlerdik.”
“Babam Mehmet Ali Ayni’nin ahbabıydı. Mahir İz’le tanışırdı. İsmail Fenni Ertuğrul Babam gibiydi. Babanzade Naim rektörü olduğu Darülfünun’a bağlı Darülmuallimat müdür ve öğretmenlerine Ankara’dan gelen emir gereği ‘başınızı açın’ dememek için istifa etti.”
“Halil Nimetullah Bey, Kabataş Lisesi Fransızca Muallimi Selahaddin Bey, Mazhar (Osman olabilir) Bey başka muallimler her hafta Çarşamba günleri Heybeliada Emin Bey gazinosunda toplanır, sohbet ederlerdi.”
Celaleddin Hoca’nın çevresinden sadece birkaç isim. Bu isimlerin her biri ayaklı birer üniversitedir. Hümeyra Hanım’ın içine doğduğu zenginliği düşünebiliyor musunuz?
Celaleddin Hoca zengin bir adam değil. Yazları Heybeliada’da oturmuşlar, ya da Mahir İz’in dayısı Şeyhülislam Hüseyin Hüsnü Efendi’nin yalısında.
“Babamın sırf maaşı vardı. O da ay sonunda biterdi. Adaya yazlığa gitmek için borç alır, her ay on lira on lira öderdi.”
“Kız Lisesi’ndeyken Çemberlitaş sinemasına güzel filmler gelirdi. Anneme babamdan izin al derdik. Babam ‘niye bu kızlar benden izin almazlar’ diye sorarmış. Derslerimiz iyi olduğu için babam izin verir, Cumartesi günleri sinemaya giderdik.”
Hümeyra Hanım, ilkokul birinci sınıftan tıbbiyenin son sınıfına kadar hep mektep birincisi olmuş.
Bu ne demek?
Celal Hoca kızlarını okula göndermiş demek. ‘Kızlar okumaz, evde dursun, annelik en büyük mertebe’ edebiyatıyla mani olmamış.
Hümeyra Hanım, çocukluğundan itibaren tam anlamıyla hanım hanımcık, seciyesi çok güzel, ahlaklı, edepli bir kız.
Yıllar sonra, tıbbiyeden arkadaşı Rezzan Hanımla karşılaşıyor.
“Sen ne zaman bu yollara başladın dedi. Okulda iken namaz kıldığımı öğrenince neden bize söylemedin dedi. O zamanlar hemen her derste softalar, yobazlar, hocalar bizi geri bıraktı diye okurduk. O yüzden alay edersiniz diye söylemedim dedim.”
***
Bir şey daha dikkatimi çekti. ‘Şeker Bayramı’ diyor Hümeyra Hanım, Ramazan Bayramı için. Demek ki mütedeyyin insanlar arasında kabul görmüş Şeker Bayramı tabiri.
Başörtüsü sorununu ilk yaşayan Hümeyra Hanımdır.
Sessizce, kendi başına yaşamış.
Bazen derslere başı açık girmiş.
“Kışın palto, yazın etek ceket-tayyör giyerdik. Kapüşon diye bir moda çıkmıştı. Boyun atkıları ortadan dikilir, kapüşon olurdu. Liseye giderken onu takar, böylece Mayıs’a kadar başım örtülü olurdu. Üniversitede kapıya kadar onunla giderdim.”
“Üniversitede kalacağıma kesin gözüyle bakılıyordu. Ben de istiyordum ama, başımı da örtmek istiyordum.”
Bugün, Allaha şükür, başörtüsü sorunu çözüldü.
‘Edep’ sorunu için aynı şeyi söyleyebilir miyiz, emin değilim.
Bir davette alkollü kokteyl ikram edilmiş. Hümeyra Hanım, kendi kokteylini sessizce, ismi Lefter olan bir asistan arkadaşına vermiş.
“Lefter, bir tane daha içer misin dedim. İçerim dedi. Böylece kimse anlamadan problemi çözdük.”
Bunlar, 30’ların, 40’ların, 50’lerin ‘Şehirli Müslümanlık’ına dair hatıralar.
O günlerden bu günlere çok şey değişti.
Bakalım neler değişmiş? Değişmekle iyi mi olmuş, kötü mü olmuş?